Bugün 3 Aralık Dünya Engelliler günü. Benim bu yazıyı yazmamsa biraz tesadüfi. Engelliler günü olduğunu dün gece bir arkadaşımın sorusuyla anımsadım. Bu yazı da bir süredir aklımdaydı, “bu hafta yazayım” derken, bu sabah “bari bugün yazayım da ortalıktaki curcunaya bir katkım olsun” diye düşünüp yazmaya başladım.

Kolay bir şey değil tabii bir engele sahip olmak. Eğer bir engele sahipseniz, -engel grubuna ve derecesine göre- hayatınıza dair bir şeylerden feda etmeniz ya da bir şeylere kısıtlı erişmeniz gerekecek. Fakat engelli olmak yaşattığı tüm zorluklara rağmen, fiziksel bir sıfat olmaktan fazlası değildir. Ben bir engelliyim. Bir başka arkadaşım sarışın, öteki şişman, beriki kısa boylu. Herkesin nasıl göründüğünü tanımlayan, bir o kadar da insanları ayırmakta kullanılan sıfatlar bunlar.

Bu sıfatların üzerini çizdiğin zamansa geriye kalan şey bir insan, bir kimlik, bir fikir. Türkiye’de ise bu sıfatlardan “engelli” olanını sahiplenmek, tüm bunların önüne geçiyor. Eğer dikkat etmezsen, tüm kişiliğinin yok sayılması tamamen olası. Derdim ve korkularımdan biri de budur.

Şimdi ani bir kararla yazmaya başlayınca biraz da zorluk çekiyorum. Kafamda birçok veri var ve ben bunların bazılarını seçip bir sıraya koymalı ve buraya aktarabilmeliyim. Başlayacağız bir yerden artık.

Mesela -yakın çevre bğalantısı olmadan- yeni tanıştığım insanlar yaptığım işe (kariyer yolum – “freelance” koşullarım) hayret ediyorlar. Nasıl yapabilirim, ben bir engelliyim! Oysa kod yazmaktan ibaret bir iş hayatım var. Bunun için de sadece ellerimi, gözlerimi, bir parça da aklımı kullanıyorum. Bunun engelimle ilişkilendirilecek hiçbir yanı yok.

Garip ama, müzik dinleme alışkanlıklarıma şaşıran biriyle dahi tanıştım. Üzerimdeki jimi Hendrix t-shirt’ünü görüp, Serdar Ortaç dinlememe ihtimal verecek biriydi. Diyalogun detaylarında sebep ortaya çıkıyordu, ne anlarım ben müzikten? Daha kötüsü, dilenci sanıp bozuk para verenlerin sayısı da hiç az değil.

Tabii insanların hakkımda ne düşündüklerimi önemsemiyorum. Kimseye herhangi bir becerimi kanıtlamak zorunda değilim(?) Birileri benim kötü, çirkin, bencil, gerizekalı, beceriksiz olduğumu düşünebilir. Üstelik aksini de kanıtlayamam. Yani mesele, insanların iş yapamayacağımı düşünmesi ya da dilenci sanması değil; daha fazlası: Kimliksizleşmek!

Malum, bir engelli olunca ve ülke şartları (toplu taşımadan, tiyatroya) engelliler için pek münasip değil. Bu sebeple de ödevimi yerine getirip duruma tepki gösteriyorum, mücadele ediyorum, kimi zaman da ufak başarılar kazanıyorum. Ülkedeki sorunlara (kadına şiddet, eşcinsellik, muhafazakar sanat, kürt meselesi, hayvan hakları, Taksim Meydanı, bisiklet yolları vb.) tepki göstermek vatandaş olarak hepimizin görevi. Ve herkes kendi derdine sahip çıkıp, diğerlerinin desteğini alacak. Yani ben engelli haklarının peşinden koşacağım, sen destek olacaksın; sen -mesela kadınsan- kadın haklarının peşinden koşacaksın, ben destek olacağım.

Yukardaki paragrafın geniş bir açılımının neticesi olarak, üzerime düşeni yapmaya gayret ediyorum. Bunlarla birlikte, bir hayat sürüyorum. Bir mesleğim var, yarı profesyonel olarak sosyal medya ile ilgileniyorum, bir siyasi görüşüm, bir dini inancım (merak edene: Simtoistim. tek tanrılı tek kullu, kulu kendinden tannrılı, tanrısı kendine kul bir din) var. Sanata karşı bir bakışım var. Müzik yapmayı da deniyorum, resim çizmeyi de denedim. Film de izliyorum, tiyatroyla da ilgileniyorum, kitap da okuyorum.

Saydıklarımdan fazlası da var. Bu söylediklerim “ben her şeyi yaparım”, “her şeyi bilirim” lakırdısı değil. Bazılarında çok iyiyim, bazılarında amatör bile değilim, beceremiyorum. Ama bunlar heme her insanın yaptığı ya da sahip olduğu kimlik parçaları. Parçalar bir araya geldi mi o kimlik ortaya çıkıyor. Tüm bunların içinden sadece engelli sıfatı cımbızlanır ve ortaya konursa, kimliksizleşirim.

Mesela Radikal Gazetesi’ne haber olduktan sonra, sosyal  medya vasıtasıyla bir çok insan benimle iletişime geçti. Bunlardan bazıları engelli ve içlerinde “o da engelli, ben de” fikriyle gelen var. İletişim kuranların tümüyle sohbetimiz engelli olmak üzerine oldu ve durumu aşmakta zorluk çekiyorum.

Yine mesela, haftasonu bir mail aldım, engeliler üzerine örgütlenen bir gruptan. Bir takım etkinlikler yapacaklarmış, bu haftaiçi bir toplantı yapacağız. Katabileceğim bir şey varsa, destek olacağım. Buraya kadar güzel. Ancak grup adına mail atan kişi, Taksim projesiyle başlayan süreçte yaptıklarımı medyadan takip ettiğini söyledi. Bu da başka bir kilit noktaya çekiyor bizi. Ben hiçbir şey yapmadım.

Sadece bir tweet attım. 500 kişi RT etti, Radikal muhabiri Elif İnce bunu gördü ve haber yapalım dedi. (bence tek bir tweet ile haber olabilmek daha büyük bir başarı.) Haberi hazırlarken sıradan bir şekilde Taksim’e çıkmaktan (çıkmaya çalışmaktan) başka bir şey yapmadık. Ardından da sabahın kör saatinde bir radyo programına bağlandım. Hepsi bu. Yani işin başarısından bahsetmiyorum, medyadaki tüm etkileşimim bu ve ben mimlendim!

Bu durum beni iki farklı sebeple üzüyor.

1) Neden sadece ben? Gerçekten benim kadar çaba harcayan kimse yok mu? Üstelik çaba dediğim bir tweet, belki bir telefon, bir-iki de yazı. Fazlası değil.

2) Daha önce hiç Radikal kadar büyük bir mecrada bulunmadım ama birkaç internet televizyonunda, bir-iki “gerçek” televizyon kanalında, bazı dergilerde boy gösterdim. Herkese ulaşmayan bir kanalda da olsa, blog yazarlığı üzerine bir canlı yayınım dahi var.  Ama hiç bunlarla tanınır olmadım. Oysa şu blog için 4 yıllık bir uğraşım var. Mesleğim için 12 yıldır öğrenmeye devam ediyorum. Engelli olmak içinse hiçbir çabam olmadı.

Tanınır olmak için bir derdim yok. Ancak tanınır olacaksam, bir “engelli” olarak tanınmak istemiyorum. “Engelli ama blog yazıyor” gibi bir ifadeyi de kabul etmiyorum. Sadece “blog yazarı”yım. Daha da arttırayım, ben engelleri aşmadım. Hala engelliyim ve bundan hiç rahatsız değilim. Yaptıklarım yamuk bir vucut ve işlevsiz bacaklarla yapılamayacak şeyler değil, hepsi bu.

Not: En yakın dostumdan, sadece merhabam olan kişiye, beni sosyal medyadan takip edip benim tanımadığım insanlara kadar herkesi sayarsak, binlerce kişiye dokunuyorum. Bu şekilde beni tanıyan herkes de kim olduğumu bilir. Bu yüzden, beni tanıyan herkesi bu yazıdan tenzih ediyorum. Mesele kişisel değil, toplumsal.

Madem bugün engelliler günü, madem güne özel sosyal mesaj vermek gibi bir aptalca bir sorumluluk yükleniyoruz, benim mesajımda şu olsun:
-sadece engelliler için değil- nasıl görünürlerse görünsün, karşınızdakilerin bir kişiliği olduğunu unutmayın. Önce onu tanıyın; kararınızı sonra verin.