Etiket: sanalcafe

SanalCafe 10. yıl partisi

sc-10yil-6-haziran-2009-2Zaman zaman yazılarımda SanalCafe‘den söz etmiyor değilim. SanalCafe, benim de neredeyse kurulduğundan beri projenin içinde bulunduğum bir organizasyon ve sosyal ağ sitesi. 22 Kişilik ekibimiz ve 46.000 üyemiz hem bir sosyal ağ sitesi yürütüyor, hem de (2003 yılından beri) düzenli olarak çeşitli organizasyonlar düzenliyoruz.

-Yaz ayları hariç- her ayın 2. Pazar günü sinemaya gidiyoruz (anlattım).  İmza günü düzenliyor, zaman zaman tiyatroya gidiyoruz. Sıkça bowling, halısaha, basketbol gibi turnuvaları üyeler arasında düzenliyoruz. Piknikler, iftar yemekleri vs. de bu işin ekstrası oluyor sanırım.

Bu işin en güzel yanı ise, (SanalCafe’ye çok fazla para harcansa, reklamlar alınsa dahi) ticari bir oluşum olmaması. Organizasyonları, katılımcıları minium masrafa sokacak şekilde, kimi zaman indirimler de oluşturarak düzenlemeye azami gayret gösteriyoruz. Bu da organizasyonların, olabileceğinden fazla samimi geçmesini sağlayan şeylerden biri oluyor.

İşin en güzel yanlarından biri de, organizasyonların artık bizim işimiz olmanın ötesine geçmesidir. Üyeler, kendi aralarında ya da açık duyuru ile bizden bağımsız olarak SanalCafe Organizasyonu düzenliyorlar. Yönetim olarak düzenlediğimiz 85 organizasyona üyelerin düzenlediklerini eklersek, bu sayı 150’nin üzerine çıkıyor. (malesef ben bile tam sayıyı takip edemiyorum.)  Organizasyonlar, SanalCafe adı altında olsa da, herkes, SanalCafe üyesi olmasa dahi organizasyonlara katılabilir. (ancak 10. yıl partisinde üyelik gerekli)

Ve SanalCafe olarak, dolu dolu geçen bir 10 yılı, 6 Haziran akşamı  güzel bir parti organizasyonuyla kutluyor. Parti, saat 19.00-23.00 saatleri arasında 80’leri yaşatmayı bırakmayan Mono Bar’da olacak. Saat 20.00-23.00 saatleri arasında ise tüm biralar SanalCafe’nin ikramı olacak. Dileyen katılımcılar daha geç saatlere kadar kalabilir, kutlamalar 40 gün 40 gece sürebilir. Her şey katılımcıların performansına bağlı. :D

Ben de bu yazımdaki açık duyuru ille sizleri hem SanalCafe’ye, hem de 10. yıl partisine davet ediyorum…
Partiye katılmak için şu linki kullanabilirsiniz:
http://www.sanalcafe.com/organizasyon_detay.asp?OrganizasyonID=122

Eğer hala SanalCafe üyesi değilseniz, bu link de sizin için:
http://www.sanalcafe.com/uye_ol.asp
(benim bu yazıyı hazırladığım saatlerde “happy hours” var. Bundan yararlanıp, davetiye kodu aramadan üye olabilirsiniz.)

Haydi, görüşmek üzere. (;

Haziran 03 / 2009
Yazar Simto ALEV
Kategori Benden.., Haber, İnternet
Yorumlar Yorum Yok

Başkan Obama Yonja’nın canlı yayınında

Gerek bir sosyal ağ ve organizasyon sitesinin (SanalCafe) yöneticisi olarak, gerekse saf ziyaretçi olarak hiç de hoşlanmadığım, bireysel amaçlarla yıllardır girmediğim bir sitedir Yonja. Belki hak verirsiniz, belki vermezsiniz bilemem ama, -arkadaşlarımın da içinde bulunduğu bir grup üyesini tenzih ederek- insanların oraya çoğunlukla “kız düşürmek” ya da “koca bulmak” için üye olduklarını düşünüyorum.

Fakat bu defa, çok güzel bir işe imza atmışlar ve bunu paylaşmak istedim. Yarın (7 Nisan 2009) saat 12.20’de başkan Barack Obama, seçilmiş 30 üniversite öğrencisiyle bir söyleşi yapacak ve öğrencilerin sorularını yanıtlayacak. Anladığım kadarıyla öğrenciler ve toplantının yapılacağı yer gizli tutulmakta. Ancak Yonja, Alpella Ole işbirliği ile bu toplantıyı canlı yayınlayacak.
Bu etkinlikten dolayı Yonja, Alpella ve projenin arkasındaki ekibi tebrik ediyorum.

Toplantıyı canlı olarak izleyebileceğiniz adres ise,
http://yonja.com/obama

Nisan 06 / 2009
Yazar Simto ALEV
Kategori Haber, İnternet, Yorumsal
Yorumlar 1 Yorum

[İzledim] AROG

Bu yazıyı yazmak için epey bir tereddüt ettim aslında. Blogumun hitlerinin büyük bölümü vaktiyle eklediğim “AROG kamera arkası”dan geliyor. Hepsi google araması sonucu. Dolayısıyla bu şekilde gelen ziyaretçiler yazılarımı okumuyor. Muhtemelen bu yazım da benzer şekilde bulunacak ama okunmayacak. Her neyse, başlayalım…

Dün SanalCafe‘nin 25. sinema organizasyonuyla 85 kişi AROG’u izleyip, Taksim Pikap barda bayram arifesi Rüzgar’ı dinleyip dağıttık. Bana da bu aktiviteden A.R.O.G’u anlatmak kaldı.

Her şey aslında filme kadar mükemmeldi. Bir çok yabancı filmi daha çekimleri başlamadan 1-2 yıl önce öğreniyoruz. Film vizyona girene kadar çeşitli dedikodular duyuyor; fragman, teaserlar izliyor hatta posterler görüyoruz. Türkiye’de ise bu süreç 3-5 aya kadar kısalıyor neredeyse ve filme dair çok az materyalle karşılaşıyoruz. 
 AROG bu bağlamda oldukça başarılı bir film. Film daha ortalıkta yokken Cem Yılmaz’ın yeni film çekeceğini duymuştuk. Sonra teaser ve fragmanlar da geldi; film hala ortada yok. Ancak herkes AROG’u biliyor. Bu ana kadar da gördüğümüz her şey kaliteli. Espiriler güzel ve yerinde. Bir Türk’ün (Arif’in) taş devrinde olduğunu düşünmek en az uzayda olduğunu düşünmek kadar eğlenceli. Bu yüzden tüm bu süreçte film “Beni izle!” diyor. Biz de izledik…

Film reklam için çekilmiş, muhtemelen de sonradan eklenmiş Türk Telekom ve Avea dolu sahnelerle başlıyordu. Filmlerde, bilgisayar oyunlarında reklam görmek çok da sıradışı bir şey değildir aslında. Ancak bir filmin ilk 15 dakikasını “şimdi reklamlar” tadında izlemek de çok sıkıcı.

Reklamlardan sonra da filme karşı bir adaptasyon sorunu yaşadım diyebilirim. Hikaye şekillenene kadar özellikle her şey ardarda dizilmiş skeçler gibiydi. Espiriler her ne kadar Cem Yılmaz’ın tarzını ortaya koyuyor, klasikleşiyor olsa da gülmedim değil. Hatta bir çok espiri oldukça komik. Fakat Cem Yılmaz şakalarını ardarda dizip film yapmış sanki. O sinema bütünlüğü malesef yoktu.

Filmin ikinci yarısı ise, 10dk’lık bir futbol maçı var. (sahne uzunluğu değil, film içinde maç süresi 5’erden 2 devre) Sanki 90 dakika maç izlemiş gibi hisettiriyor ama. Uzamış da uzamış, film böyle bağlanmış, olmamış..

Film’i de sevmedim, yazımı da sevmedim. Gönülsüzce yazmak böyle oluyor demek ki..
Aslında baştan beri bu filmi savunuyordum. Vizyona ardarda girmiş absürt komedilere karşılık emek ve para harcanmış bir filmdi. Cem Yılmaz da espirilerini sevdiğim bir adam. “E daha ne olsun”  dedim, daha olabilecek çok şey varmış…

Aralık 08 / 2008
Yazar Simto ALEV
Kategori Benden..
Yorumlar Yorum Yok

PHP ile Array Çalkalamaca

PC World‘de doğan bir ihtiyaç sonucu yazdığım minik, salak ama yerinde işe yarar bir PHP fonksyonu bu. Yaptığı şey bir array’ı (dizi değişken) çalkalayarak (shuffle) değerlerin yerlerini değiştirmek. Çok eğlenceli aynı zamanda. Shake it baby! C’mon…


$tags=Array("simto alev", "sanalcafe.com", "NaturelGS", "pc world", "computerworld", "televidyon", "eblek pazar", "traş makinesi", "nintendo","karbonat", "sinema",  "blog", "kerpeten", "bamya");

 

function array_calkala($array)
{
  $max=count($array)-1;
  $sayilar = range(0, $max);
  srand((float)microtime() * 1000000);
  shuffle($sayilar);

  foreach ($sayilar as $sayi)
  {
    $sonuc[]=$array[$sayi];
  }

  return $sonuc;

}

$yeniArray=array_calkala($tags);

print_r($yeniArray);

Aralık 02 / 2008
Yazar Simto ALEV
Kategori Benden..
Yorumlar Yorum Yok

Sinevidyon’un Konuğu Oldum!..

Son yazılarım sinema üzerine olunca kendimce bir çemkirmiştim. Vakit bulamıyorum, yazamıyorum, her kaçamağım da film izlemek oluyor.  Bu defa öyle olmadı ama, yine sinemadan kopamadım. Fakat bu defa izlenilen de ben olacağım. Çünkü Sinevidyon‘un bu haftaki konuğu bendim. Sinevidyon, Televidyon nedir, Nasıl çekim yaptık, ben neler düşünüyorum, kim bu adamlar? Hepsini anlatacağım ama okumadan izlemek isteyeniniz varsa lütfen şu linke tıklasın: http://televidyon.com/p/608/haftanin-konugu-simto-alev-

Televidyon kendi tanımlarıyla şöyle; “Bir grup kafası bozuk insan televizyonda görmek istediklerini bulamaz, nöronlarına yıldırım düşer ve olaylar gelişir.” Çok da doğru bir tanım. Televidyon isterseniz internetten, isterseniz cep telefonunuzdan podcast olarak izleyebileceğiniz bir tür televizyondur. Teknik olarak tek farkı normal yayın şartlarında gerçek bir televizyondan izlenmiyor oluşu. Televidyon’da Sinemadan web’e, spordan teknolojiye kadar bir çok program var. Benim gibi televizyondan kaçanlar için müthiş bir araç zira içtenler, gerçekler ve televizyonlar gibi ticari değiller.

Sinevidyon ise Televidyon’un haftaiçi her gün bir bölümü yayınlanan sinema programıdır. Programı Özgür Poyrazoğlu ve Ender Ayna (Bu adama da bir site şart) hazırlayıp sunuyor. Bu adamlar Highschool Musical için “bu filmi kimler izlemeli” sorusuna “çoluk çocuk” cevabı verecek kadar da samimiler. Çekinmeden izleyin!

Özgür’le Sinevidyon ve FriendFeed aracılığıyla dialoglar kurmaya başladık. Sonrasında mailleştik. SanalCafe‘nin bir sinema organizasyonuna davet ettim, gelmediler. Oysa ben sinemaya bu denli yakın bu iki adamla tanışmayı çok istiyordum. Özgürle, Ender’in izleyici (cc) olduğu mailleşmeler sürerken Özgür’ün davetiyle SanalCafe’yi anlatmak üzere Sinevidyon konuğu oldum.

Çekim için arkadaşım Yunus’la birlikte çekim saatinden 30 dakika önca Maçka GMaill – Cinebonus sinemalarında olduk. Fakat içeride bir güvenlik görevlisinden başka kimse yoktu!. Bir gün öncesinde aldığım numarasından Özgür’ü ilk kez aradım ama açmadı. SMS attım, cevaplamadı. O an aklımdan geçenleri siz düşünün. :D

Bizden 15 dakika kadar sonra kapşonlu, yağmurdan ıslanmamak için büzülmüş, eli çantalar dolu bir adam geldi. Dik dik baktım. Muhtemelen “kim ulan bu mal mal bakıyor” demiştir. Baktım çünkü gözleri Julien Julien’di. Ve içeri girip soyununca (oha?) anladım ki bu gerçekten Televidyon’un kameramanı Julien Aksoy. Hemen yanına gidip tanıştım. Özgür’ü beklerken Yunus, ben ve Julien arasında ufak bir fotoğraf makinesi sohbeti geçti.

Tam da bu sohbetin üzerine backstage fotoğraflarını çekmek  için arkadaşım Ozan da geldi. Özgür ve Ender hala yok.. Sonra ekipten başkaları geldi. Bunlar hala yok. Assoloist gibiler. Şakası bir yana, çok ciddi bir trafik vardı. Tüm sorun bu. Neyse, çok uzattım, çok sıkıcı oldu. Ya da ben öyle hissettim. Nasıl okunur bunca yazı be? Ben hemen Özgür’ün gelişiyle devam edeyim..

Özgür içeri girer girmez yanıma gelip selamladı, kendini tanıttı. Zaten tanıdığım için direkt “naaber?” dedim. Sonra beni Julien’le vs. tanıştırmaya kalktı. ((: Neyse, ben nasıl uzun zamandır arkadaşımmış gibi direkt “naaber?” dediysem, karşılığını da aynı samimiyette aldım. Netekim tüm bunları kaçıran Ender de geldiğinde aynı şekilde karşıladı beni. Ya da biz onu. (:

Çekim öncesi “ee, ne konuşacaz?” olduk!. Ben dedim “bir hazırlık yapmadım. Rahatım, zaten biliyorum sizi aranızda geyik yapıyorsunuz falan, öyle gider.” O dedi “Biz de ne konuşacağımız için fazla bi hazırlık yapmıyoruz, doğaçlama gidiyor.” “İyi” dedim. “İstersen biraz SanalCafe’den bahsedeyim, öyle girelim.” Özgür’le bu şekilde 2-3 soru cevap yaptık. Julien, Ender, Yunus, Ozan hepsi bizi izliyor. Özgür “e başladık zaten biz programa?” dedi. Gülüşmeler arasında da start verildi, Julien kayıt tuşuna bastı ve pattadanak çekmeye başladık. İzlediğiniz her şey plansız, programsız bir anda çıktı gitti. Özellikle söylemek istediğim şeyse, bölümde ne kadar gülüp eğlendiysek, ne kadar samimi görünüyorsa; bir o kadar da bunun arkasında geçti.

Bu yüzden ben hem bu iki adama beni davet edip birlikte çok iyi vakit geçirmemize, çok fazla eğlenmeme ve naçiz, benim hayatımın parçası SanalCafe’yi anlatmama vesile oldukları için; Hem de Serdar Kuzuloğlu‘na Televidyonu icat ettiği için teşekkür ediyorum..

Kasım 20 / 2008
Yazar Simto ALEV
Kategori Benden.., Sinema, Yorumsal
Yorumlar 2 Yorum

Sinema’da Saw gerginliği..

Bugün SanalCafe‘nin 23. sinema organizasyonunu gerçekleştirdik. Kaç kişinin gelmediğinden listenin son halini görmediğimden emin değilim ama 89 kişilik bir katılımcı listesiyle gittik. İzlediğimiz film de SAW 5‘di. Mesele de burada başlıyor işte.

Saw serisi hepinizin de bildiği gibi, biraz kanlı ve şiddet içerikli bir filmdir. Kabul diyorum, kan tutanı var, midesi bulananı var vs. Ancak bir insan kandan, bir miktar sanal şiddetten ne kadar korkabilir ki? Üstelik bu bir korku filmi değil. Hemen sol yanımda oturan dişi bir arkadaşım filmin daha ilk dakikalarında yüzünü bana çevirdi, elime ani bir hamle yapıp sıkıca tuttu ve sahne sonuna kadar “bitti mi?” deyip durdu. Netekim film boyunca da bu tavrını sürdürdü… Avucumda hala tırnak izleri duruyor. (yok, şaka yapıyorum. o kadar da değil.) Şimdi yine bazı şiddet sahneleri için tavrını kabul edilir varsayacağım.. Yoksa zaten diğer bazı kızlar da bana şiddet dolu gözlerle bakmazlardı. Ancak bu arkadaşım filmin en sakin sahnelerinde bile elimi tutarken, bas sesleriyle senkronize bir şekilde sıkma şiddetini arttırıp azalttı. Nasıl bir reflekstir o yahu?

Gerçekten ilginç buluyorum bu durumu, o yüzden yazıyorum. Yoksa canım arkadaşımı çok severim, keyifle de tutarım elini. Tırnaklasa da canı sağolsun. ((: Ama bir filmde, tamamen sanal olarak bir insanın orasının-burasının kesilip biracık kan akması ne kadar korkutucu olabilir ki? (iğrenç demedim, korkutucu dedim)

Neyse, bu kez girişi yaptım ama araya toparlayıcı nitelikte bir kaç cümle serpiştiremeden film hakkında da bir şeyler yazayım.

Her şeyden önce, yorumum diğer izleyicilerle ortak bir fikir içeriyor. “İlk 4 filmi izlemeyen, izlememeli.” Çünkü tam bir devam filmi. Zaman zaman geçmişten ve önceki filmlerden görüntüler görüyoruz. Bir çok şey de bilinmeyince anlamsız kalıyor.

Film için “beğendin mi?” diye sorarsanız, “evet, güzeldi” derim. İyi vakit geçirdim. Bir miktar gerildim. Ama buna rağmen tatmin olmadım. Film cinayetler, şiddet, kan içeriyor. Ama ilk 2 filmle kesinlikle Jigsaw‘ı katil de olsa savunurdum. Çünkü o cinayet işlemiyor, insanlara ölümle yaşam arası bir seçim şansı veriyor. Yaşamayı seçenlerle yaşamak için bir amaç veriyordu. Jigsaw kurbanlarını masumlardan seçmiyordu. Ve onları öldürmüyor, onlarla bir oyun oynuyordu. Ve bu filmde artık bu amaçtan çok çok uzaklaşıldığını fark ettim.

Flashback nitelikli zaman kaymalarındaki kamera hamleli geçişlerse (ki bu 4. filmde de vardı) anlık da olsa filmden kopup algı bozukluğu yaşamama sebep oldu. Böyle kurgular bazen oldukça can sıkıcı olabiliyor. Zaten böyle bir filmde ihtiyaç da yok ki böyle kurgulara?..

Yaa.. Yaa.. 6. film de yoldaymış..

Ekim 26 / 2008
Yazar Simto ALEV
Kategori Benden.., Sinema
Yorumlar 6 Yorum