Daha şu yazının sadece başlığını görünce diyeceksiniz belki, “yazacak başka şey mi kalmadı Simto?” Kalmaz olur mu? Yazacak çok şey var ama bugün hangi biri bu kadar ilgi görüyor? Bir de şike davamız var ama o bitecek. Sonra yine memelere odaklanacağız. Tabii “meme ilgi görüyor, ben de memeleri yazayım” diye düşünmüş değilim. Öyle ilgi çekmek istesem, açar gösteririm zaten. Gerçi benimkilerin ilgi çekeceğini sanmıyorum ama bir denerdim şansımı. Ben bu ilgi ve buna tezat “aa! ne ayıp şey” tepkisi üzerine yazacağım.

2 farklı mevzu var yakın dönemde bu konu ile ilgili. Biri sadece benim gündemimi kapsayan bir meme krizi; diğeri ise Türkiye’yi sarsan Hilal Cebeci‘nin giderek açılan memeleri.

Kişisel olan konuda, bazı diyaloglar özelde yaşandığı için çok fazla detay veremeyeceğim. Ancak bir yazımda geçen “meme” sözcüğünün, bir kurumun hukuk sorumlularının gözüne takıldığını ve “küfür” olarak etiketlendiğini söyleyebilirim. En sağlıklı iletişim için, ilgili yazımda bir düzenleme yapmam gerekiyordu. Yapamayacağımı söyleyip, aracı kişilere “Bu küfür değil. Sadece bir organdan söz ediyorum. Hepimizin sahip olduğu bir çift organ.” Gerçekten de öyle. Arabuluculuk yapmaya çalışan arkadaşım, “belki yerine göğüs diyebilirsin” dedi. “Aynı şey değil ki; göğüs vücudun üst bölümü. Memeler de göğüs üzerinde” deyince birlikte gülmeye başladık. (Nihayetinde meme orada kaldı.)

Tahmin ediyorum, ayıbını sorgulayanların aklına meme deyince bir erkeğin dümdüz göğsü, yediğimiz yoğurdun, peynirin ham maddesi sütü veren ineğin memesi, yavrusunu emziren bir ana yerine, doğrudan seks partneri olarak seçilecek kadının memeleri gelip, bazı fantezileri gün yüzüne çıkıyor. Akıldan geçenler ayıp olunca da, kimin ne dediğinin önemi kalmıyor.

Konuyu anlatttım ama sadece konu özelinde değil her şey. Benim gözlemim en azından, çoğunluğun bana zıt yönde tavır aldığıdır. Aynı büyüklükte bir kitle de geçen haftayı Hilal Cebeci‘nin  memelerine takılarak geçirdi. Konuyu detaylı anlatmaya lüzum yok zannediyorum. Herkesin malumu. Sadece özetleyecek olursak, Hilal Cebeci, memelerini oldukça gösterir bir fotoğrafı Twitter’da paylaşıp “yatmadan önceki halim” dedi panpişlerine.

Bu fotoğraf binlerce “retweet”, mention ve bağımsız tweet aldı. Takipçi sayısı 3’er 5’er değil, 100’er 100’er artmaya başladı. Haliyle fotoğraflarrın devamı da geldi. Sosyal medyayı kullanım biçimi olarak ben de kendisiyle dalga geçer Tweet’ler atmadım değil. Fakat enteresan olan, Hilal Cebeci’nin yalnızca 1 hafta içerisinde 100.000 kadar takipçi kazanmasıdır.

Ben bu durumu bir yanı ile sosyal medya başarısı olarak görüyorum. Öyle ya da böyle, muhtemelen hiçbir ajans, hiçbir markanın hesabını 1 haftada 100.000  kişiye ulaştıramaz. Bu başarının arkasındaki şey ise Hilal Cebeci’nin paylaştığı memeli fotoğraflar ve bizim o memelere olan ilgimizdir. Hilal yeni bir fotoğraf paylaştığında ilk “gören ben olmalıyım”, “daha fazla açarsa kaçırmamalıyım”, “hemen Hilal’in memelerini paylaşmam ve konuşmam gerek” düşünceleri önplanda. Peki ama ne oldu ayıp, günah, tü, kaka? Neden herkes bunun peşinde? Meme demek ayıp, göstermek çok acayip ama peşinden koşmak mı normal? Olmaz öyle şey…

Hilal Cebeci vakasını (burada case desem çok havalı olurdu sanki) başarı yapan şey ise yalnızca memelerini göstermesi değil; Twitter’ı ve memeye karşı olan bu hassasiyeti doğru ve etkili bir biçimde kullanabilmesidir. Bu konuda FriendFeed’de Üstün Üzüm’ün “feed“ini de referans alabilirsiniz. Ben biraz da oradan kopya çekip yazmaya devam edeceğim.

Twitter, “hayran”larla birebir iletişime geçip, örümcek ağı gibi  yayılmak için en uygun mecraydı. Bu şekilde Hilal Cebeci “yatmadan önceki hali”ni bir gazeteye, dergiye, televizyona değil bana gösterdi. Sana, ona, buna… Tek tek gösterdi. En azından o yanılsamaya düşürdü. Bunu yaparken takipçilerini durmadan yanıtladı, “retweet” etti. Onların önemini arttırıp ilişkiyi daha birebir seviyeye çekti. Artık Hilal’ciğimle daha samimiyiz ve memelerini bana gösteriyor.

Yine de ilk meme akılda kalmak için yeterli değildi. Meme çok tannıdık bir sözcük ve hepimiz zaman zaman kendi mememizi paylaşabiliyoruz. Ben paylaşmıştım. Akılda kalacak bir saçmalık lazımdı: Panpiş! Hilal’ciğim, takipçilerine panpiş dedi hep, hala diyor. Biz de dalga geçmek için dahi olsa tekrar eder olduk bu sözü. Artık panpiş deyince akla gelen şeyler belli: Hilal Cebeci, memeleri ve pompiş…

Son olaraksa, Hilal’ciğim bize memelerini bir anda sunmadı. Önce derin bir dekolte gösterdi, sonra iç çamaşırı ile fotoğraf paylaştı. Aslında bu kadar çıplaklığı sokakta bile görüyoruz ama giderek artan ve sürekli örtülü kalan çıplaklığı “nereye gidecek” merakı ile, birilerinin düşlerindeki “keşke”lere vardı. Yalnızca havluyla örtündüğü fotoğrafta, havlunun düşmesi dilendi. Nitekim üstü tamamen çıplak ama memeleri saçı ve eliyle kapalı fotoğrafını paylaştı. Görünen alan belki daha fazla değildi ama böylesi daha çıplaktı.

Nihayetinde sevenin de, sevmeyenin(?) de peşinden koştuğu “meme”yi, sosyal medyanın çeşitli dinamikleriyle kullanan Hilal Cebeci (veya SosyalMedya.co dedikodusuna göre ajansı) kesin olarak başarıya ulaştı. Ne yazık ki kolay sönecek bir başarı olarak görüyorum ama ne yapalım? Sadece memeyle bu kadar oluyor…

Haydi,
Hepinize bol memeli günler panpişlerim.