Buraya sadece bir günümün özetini de yazsam, saçma bir anı da paylaşsam veya karşılaştığım sorunların çözümününden bahsedip, kendimce olan biteni de yorumlasam okur kişiyi unutmamaya ve ona hitap etmeye özen gösterdim. Bugün ise muhattabım daha çok blogun kendisi olacak. Ya da ben yine ortaya anlatayım, blog üzerine alınsın. Hoş, alınacak ne varsa?..

Blogumda en azından haftada 2 yazı yazma çabam var. Bazen bu sayı artıyor, bazen de daha seyrek yazıyorum. Kimi zamansa şu dönem olduğu gibi döngü başa sarıyor ve ayda bir yazı dahi yazmış olmuyorum. Garip… Bloguma karşı bir tür suçluluk duygusu hissediyorum. Paylaşmamız gereken çok şey var. Bloguma karşı bir sorumluluğum, yazmaya ise bir tutkum var. Yine de bunların yetmediği zamanlar oluyor.

Bu yazıyı da “belki bir başlangıç olur” düşüncesi ile yazıp bloguma iç açıyorum. Döngü dedim ya; öyle bir şey ki bu, -daha önce de bahsetmişimdir ve bahsedeceğimdir- yazacak hiçbir şeyim kalmamış veya yazacak hiçbir şey yaşamıyormuşum gibi hissediyorum. Ne anlatacağımı bilemiyorum. Anlatmaya kalksam, nasıl olacağını da.

Böyle oldu mu başka şeylerden bahsetmek de keyif vermiyor. Ne yazsam eksik, anlamsız, tatsız, tutsuz görünüyor gözüme. Bırakıyorum, olmuyor… İşte böyle olunca, yaşamayınca ya da öyle olduğunu düşününce, düşünce, düşe kalka… Yazamıyorum. Gariptir, yazmayınca da yaşamıyorum. Yaşabilemiyorum, yaş bilemiyorum, bilemeyince de köreliyorum, kör eliyorum.. Kör elenir, bademin gözü olur; ben yine de yazamıyorum…

içses: evet, iyi başladım be!