Kampanya başladığından bu yana bu haftadan çok zaman geçti, herkes yapacağını yaptı, söyleyeceğini söyledi ama düzen bozulmasın, ben bu yazının girişinde kısaca “Nedir bu Ice Bucket Challenge” sorusunu cevaplayayım. İşin tarihçesine hiç girmeyeceğim. ALS hastalığına dikkat çekmek ve derneğe yardım toplamak için başlatılan, eğlenceli bir kampanya. (Görsel buradaki videonun 1:02 zamanından alıntıdır.)
Bir kişi derneğe sms ile ufak bir bağış yapıp, kafasından aşağı buzlu su döküyor ve bunu videoya kaydediyor. Bu videoda 3 kişiye meydan okuyup, “sen de yap ya da derneğe 100 dolar bağışla” diyor (Türkiye’de bir sms hattı kurulmadı, havale yapıldı).
Kampanyaya dünyanın en ünlü isimleri, büyük patronlar, en zengin listesindeki isimler de katıldı ve bütün dünyada hızla yayıldı. O kadar büyük ve hızlı bir yayılım oldu ki; bazıları ne olduğunu bile anlamadan sadece oyun sandı. Bazıları ise farklı sebeplerle eleştirdi. Oysa hiç gerek yoktu. Çünkü doğru sandıkları şeyler aslında yanlıştı. Düzelteceğim. (Not: Ben her ne kadar bu kampanyayı referans alsam da, başka başka örnekleri az değildir.)
Yanlış. Gördüğüm eleştirilerin bir çoğu “falanca mesele varken neden bunu yapıyorsunuz” tepkisi içeriyordu. Burada herkes, “falanca”yı başka bir sebeple dolduruyor. Ülkedeki kuraklık, Afrika’daki açlık, Gazze‘de ölenler bunlara örnek. Merak etmeyin, aynı anda birden çok konu için kampanya düzenlenebilir. Bununla uğraşırken başka işlere laf söylemeye gerek yoktur. Başka bir yerde, başka bir sebeple insanlar ölüyorsa, ALS hastalarının da ölmesine gerek yoktur. Dilerseniz hemen Afrika’ya yardım edebilir ve bunu bir kampanyaya çevirebilirsiniz mesela. Eminim başarılı da olursunuz.
Yanlış. Ice Bucket Challenge videolarının neredeyse tamamı eğlenceli. Hem işin doğasında eğlence var, hem bazıları hiç anlamadığı için eğleniyor, hem de bazıları kafasından aşağı bir kova su dökmeyi beceremediği için ortaya müthiş bir komedi çıkıyor. Kimse eğlenmesin diye itiraz ediliyor, “bu iş böyle olmaz” deniliyor. Olur ve eğlenilir.
Buradaki eğlence unsuru kimseyi aşağılama amacı gütmediği gibi kampanyanın ana taşıyıcısıdır. Ortada bu kadar eğlenceli bir fikir olmasaydı kampanya bu kadar yayılıp başarılı olmayacaktı.
Aynı tatava yardım konserlerinde de yaşanıyor. Bu konuyu da “sonra detaylı yazacağım” deyip unutacaklarım arasına yolluyorum. Ama özet: Biz acısı üstüne ağıt yakan, kederini türküyle ifade eden, cenaze evinde dedikodu yapan bir milletiz. Yapmayın. Art niyet yoksa, sorun etmeyin her şeyi.
Yanlış. Bir şekilde ortaya çıkıp, Facebook’da yayılan “Türkiye’de sadece 10.000 lira toplandı” bilgisini alıp video çekenler bile var. Oysa kaç para toplandığı ALS MNH derneğinin web sitesi olan www.als.org.tr‘de günlük güncellemelerle yazıyor. Mesela kampanyanın 3. günü 200.000 lira civarıydı. Ondan 3 gün sonra 600.000 oldu. Ben bu yazıyı yazdığım sırada ise 848.000 lira toplanmış durumda. Sadece 10 gün gibi bir sürede, 1 milyona yakın para toplanıyor. Muazzam.
Dikkat edin, bu para bir canlı yayında taahhüt edilip, sonradan ödenmeyen yardım parası değil. Derneğin hesabına geçmiş, kayıt altındaki paradır.
Yanlış. Bu bir üstteki konunun devamı. Kimisi, özellikle bir önceki yanlış tepkiyi verenler, video çekenlere “dekont göster” diyor. Kimsenin yardımını sorgulayamayız. Hiç imkanı olmayan sadece video çeker. Bütçesi düşük olan 5 lira bağışlar, parası olan 5000 lira. Daha zenginse, daha fazlasını. Çok daha zenginse babayı… Ne farkeder ki?
Çekilen her video, neredeyse kimse ALS nedir bilmezken, neredeyse herkesin bu hastalıktan haberdar olmasına vesile oldu. Bu konuda bir duyarlılık gelişti.
Çekilen her video, ALS hastalığının araştırılması ve hastaların tedavisi için Amerika’da milyon dolarlar, Türkiye’de neredeyse 1 milyon lira ve dünyanın çeşitli yerlerinde çeşitli miktarlarda paralar toplanmasını sağladı. Sayısını tahmin edemeyeceğimiz kadar insan hayata dönecek.
Yanlış. Dünyada kuraklık yok. Aptallık var, para hırsı var, iktidar hırsı var, kanla beslenme var ama kuraklık yok. Bu da aslında bir başka yazı konusu olacak kadar derin ama burada bir iki satır yazacağım.
Dünyanın 3/4’ü hala suyla kaplı. Küresel ısınmanın etkilerinden biri buzulları eritip, daha çok bölgeyi su altında bırakacak olması. Atık suyu dönüştürüp yeniden kullanmak mümkün. Bunun için küçük ölçekte evinizde bile kullanabileceğiniz cihazlar da; tüm bir şehre her zaman temiz su verecek sistemler de var.
Belki inanmayacaksınız ama var olan suyu, yağan yağmuru, eriyen karı bir yere toplamak ve bunu dünyanın her yerine ulaştırmak bile mümkün.
Mesela ülkemizdeki susuzluğun, (hatta bu yaz gördüğünüz anlık şiddetli yağmurların, alışık olmadığımız hortumların) temel sebebi yükselen binalar, betonlaşan toprak alanlar, giderek azalan yetişkin ağaç sayısıdır. Dünyanın her yerinde benzer durumlar olsa da; en azından “her yer”i betonlaştırmıyorlar.
Mesela Afrika’daki susuzluğun bir sebebi, bir ekonomisinin olmaması ve bu yüzden kimsenin oraya su götürmek istememesi. Yoksa dünyanın öbür ucundan bile su taşımak mümkün. Ama bu devletlere bir şey kazandırmayacağı için yapmak istemezler. Zaman zaman yardımsever görünseler de hepsinin içi boştur.
Kısmen yanlış. Yardım etmenin, kampanya düzenlemenin bir çok yöntemi olsa da biz bu konularda pek başarılı değiliz. Mesela, “X için ilik kampanyası”na bakalım (bu da başka bir yazıda detaylandırılması gereken bir konu, kaç zamandır öteliyorum).
Zaman zaman bir lösemi hastası sesini duyurabiliyor, onun için ilik arayışına girebiliyoruz. Hashtag’ler havada uçuyor, canlı yayınlar yapılıyor. 1 kişi için belki o iliği buluyoruz ama hala bir ilik bankamız yok. Hala 2 damla kan vererek gönüllü olabileceğimizi ve bir gün bağışa uygun bulunsak bile vazgeçebileceğimizi bilmiyoruz. Uyumluluk testi çok maliyetli ama yeterince para hiçbir zaman yok. Kanlar tahlil edilmeden bekliyor.
Başka bir örnekle canlı yayınlarda duygu sömürüsü yaparak (bkz: O Ses Türkiye) insanları ağlatıyoruz, zengin adamlar telefonla bağlanıp bol keseden sallıyor, sonra paralar duman oluyor ve neticede hiçbir şey değişmiyor ama herkes vicdanlı oluyor.
Bunca yazının özeti şudur: Birileri başkalarına fayda sağlayacak bir şeyler yapıyor ve bunun kimseye zararı yoksa, bu iyi bir şeydir. Hiçbir şeyine boş yere itiraz etmeyin ve mümkünse siz de katılın. Kendi duyarlılığınız olan şeylere de ayrıca dikkat çekip zaman ayırın. Bunu yaparken diğer faydalı işleri yıkmamaya çalışın.
Ice Bucket Challange öyle ya da böyle hem yayılımıyla, hem faydasıyla yüksek başarıya ulaşmış bir kampanyadır. Gereksiz yere kirletmeye çalışmayın. Mutlu olun…
İnsanlara anlatmak istediğim ama cümlelere dökemediğim bir yazı olmuş. Teşekkür ediyorum Simto!
Ben teşekkür ederim. (:
Harika bir yazı olmuş!
Teşekkürler.
Elinize sağlık! Düşüncelerime tercüman olmuş yazınız.
Eyvallah.
Yazınızın ilk bölümlerini tamamen katılsam da, “Bunlar suyu döküyor ama dünyada kuraklık var.” ve “Su dökmeye gerek yok, başka türlü de yardım edebiliriz.” kısımlarında argümanınızı (argüman demek doğru ise) yetersiz buldum.
Suyu bu şekilde “ziyan” etmek ile, dünyada su ve kuraklık konusundaki verimsizliği, israfı doğrudan etkiliyoruz. Direk kuraklığa katkıda bulunuyoruz aslında. Bunu kesinlikle anlamıyorum. Pratikte olan ile teoride düşünülen arasındaki farkı iyi görmek lazım. “Dünyada yaşanan su problemlerine bu kampanya etki etmiyor ki, zaten problemler hep var ona başka şeyler düşünülsün” gibi bir düşünce bana saçma geliyor. Tüm dünyada bu hareketim bir “duyarlılık kampanyası” adı altında yapılması beni bu yüzden aşırı rahatsız ediyor.
Son kısımla ilgili de düşüncelerim aynı. Amaç ilgi çekmek olabilir, katılımı yüksek tutmaya çalışmak olabilir burası çok iyi. Ama kaş yaparken göz çıkartmak, bilemiyorum yukarıda belirttim işte…
Çevresel duyarlılığın, sorumluluğun arttırılmaya çalışıldığı günümüzde bu kampanya biraz ikiyüzlülük gibi oluyor. Evde damlayan musluğun altına kova koyup orada biriken suyu klozete döküyoruz mesela. En azından böyle yapalım diyoruz. Su tasarrufu çok önemli diyoruz. Dünyada, yazınızda da belirttiğiniz gibi, su tüketimi konusunda o kadar çok eksiğimiz var ki. Bu “kampanya” sorunlarımıza yardımcı olmuyor. Sadece israfı meşrulaştırıyor.
Bence hareketin tek iyi tarafı, çoğu insanın sırf su israfını protesto etmek için para bağışlamaları oldu.
Herkesin düşüncesine ve seçimlerine saygı duyuyorum, o ayrı :)
Açıkçası “Dünyada yaşanan su problemlerine bu kampanya etki etmiyor ki” gibi bir söylemim olmadı. Yazının ilgili bölümü başka bir şey anlatsa da; bu kampanyanın kuraklığa etkisinin çok büyük olduğunu düşünmüyorum. 1 Hafta boyunca bir miktar insan tuvalete 1 defa fazla gitti. Bu sayı göze çok büyük görünse de zaten her gün olan değişimlerin bir kopyası olacak kadar ufak bir oranda.
Suyu ısraf edebiliriz veya etmeyelim demiyorum. Ama 3 günde bir gazetede çıkan “İstanbul’un 15 günlük suyu kaldı” haberinin musebbibi ısraf ettiğimiz su değildir. Kesilen ağaçlar döngüyü bozdu. Yeni fidanlar yeterli değil. Her yerin beton zemin olması suyun doğaya geri dönüşünü engelledi. Artar yüksek binalar, yükseklerdeki havayı ısıttı. Sonucunda “tropikal” bir yaz geçirdik. Karsız bir kış geçireceğiz. Kar, su biriktirme işinde yağmurdan değerlidir.
Bunun bir de altyapı çalışmaları ayağı var. Girmeyelim şimdi.
Eğer susuzlukla mücadele edeceksek, buna tepki göstermek lazım her şeyden önce. Çünkü 15 günlük suyumuz kaldıysa, bu tasaruf planı bu süreyi 15-17 güne çıkaracak ve suyumuz bitecek. Tasaruf bu noktada bir çözüm değildir.