Başlığa son günlerin moda deyimi “kesin bilgi”yi de eklemek isterdim ama artık hiç kimseye, hiçbir şeye güven duyamadığım için diyemiyorum. Ben bugün Gezi Parkı’na giderken yaşadıklarımı ve diyaloglarımı olduğu gibi aktaracağım ama siz de bana güvenmeyin.
15 Haziran akşamı İstanbul Valisi H. Avni Mutlu’nun “müdahale olmayacak” açıklamasına rağmen polisin orantısız değil, tüm şehri saran ve kapalı ortamlarda çocukları dahi gaza boğan acımasız saldırısı herkesçe biliniyor. Bu şekilde park boşaltıldı. Ertesi gün parka yeni çiçekler ve ağaçlar ekilmeye başladı. Yapılan açıklamalara göre her şey normale dönmüş, Taksim halka açılmıştı. Tek bir sorun vardı, Gezi Parkı’na insan sokmuyorlar. (Nasıl diyor Amerikalılar; WTF?)
Bu durum tek başına oldukça vahimdir. Dün yıkacağın parka olayları tırmandırıp sonradan ağaç dikmek, insanları kovup belediye işgali başlatmak ve parka kimseyi sokmamak, her zaman halkın olduğu Taksim’i halka açmak ve en önemlisi “temizledik” mesajı vermek son derece acı verici. Gezi Parkı yasağını benim için daha da vahim hale getiren bir detay daha vardı. Taksim’e tekerlekli sandalye ile çıkmamın tek yolu Gezi’den geçiyordu. Nasıl olacak? Bugün bu sorunun cevabını almak için parka girmeyi denedim.
Tahminim, Gezi çıkışında polis ya da metro güvenliği olacağı yönündeydi. İzin isteyip geçecektim. Geçersem her şey mükemmel olacak, geçemezsem derin vukuat çıkacaktı. Gaza da suya da psikolojik olarak hazırdım. Öyle olmadı. İlk engel yukarıdaki fotoğraftaki yasak şeritleriydi. Çevresinde hiç kimse yoktu. Altından geçip ilerideki asansörle bir üst kata çıktım. Orada da kimse yoktu ama hiçbir çıkış da yoktu. Sağdaki resimde görebileceğiniz gibi asansör kapısı açık ve çalışmıyor, merdiven çıkışında ise kepenk örtülüydü.
Ben o sırada Twitter hesabımdan (@simtoalev) durum bilgisi vermeye çalışırken metro güvenliği yanıma geldi. Önce -muhtemelen amiriyle- bir telefon görüşmesi yaptı. Sonra asansörü çalıştıramayacağı bilgisini verdi ve bizi diğer çıkışa yönlendirdi. Diğer çıkış merdivenliydi. Yardım edeceğini söyledi. Bunun özel bir durum olduğunu anlatıp “yuvarlanırsam ne olacak” diye sordum. “Dikkat ederiz” dedi. Asansör hakkında savunması da “önünde çukur vardır, yasaktan değildir” yorumu oldu. Belediyenin “kesinlikle yasak” dediğini defalarca tekrarlasam da ikna edemedim.
Yukarı, füniküler katına soldaki fotoğrafta görüldüğü gibi iki güvenlik personelinin yardımıyla çıktım. Ardından da füniküler asansörü ile Taksim Meydanı’na ulaştım. Ama niyet meydana çıkmak değil, yasak olan parka girip itiraz etmekti. Çünkü mümkün olan tek çıkışım kapatılarak sahip olduğum hakların gasp edildiği kanısındaydım. Hem seyahat özgürlüğüm kısıtlanmış hem de parka girme hakkım elimden alınmıştı.
Parkın Mete Caddesi tarafındaki girişinde bir polis memuru beni durdurdu ve girmeme izin vermedi. Kibarca durumu anlattım; ikna edemedim. Amirinden böyle emir almış. Haklıdır, beni içeri alırsa o da suçlu olacak. “Amirin nerede” diye sordum. Öğrenip amirlerin yanına gittim.
Sivil giyimli amirlerden birine derdimi anlattım. İlk başta bir şey yapamayacağını söyledi. “Ama orası tek çıkışım. Şimdi merdivenlerden yuvarlanacaktım. Tamam, parka girmek yasak ama bu özel bi durum ve bir şekilde girmem lazım” dedim. Burada ilk önemli bilgiyi aldım. Amir, “girişi biz yasaklamıyoruz. Çalışma olduğu için belediye yasaklıyor” dedi. Parka girip belediye çalışanlarıyla görüşmek için izin istedim ve verdi. “K. komiser izin verdi deyin” dedi. teşekkür edip parka yöneldim.
Parka girerken bu defa aynı polis memuruna selam verip hiçbir şey demeden içeri geçtim. (Zaten konuştuğumuzu görmüş ve işaretleşmişti.) Bu aşamaya kadar diyalog kurduğum herkes inceden “içeride dozerler var, zaten giremezsin” bilgisini de kulağıma çalmışlardı. Ancak durum pek de öyle değilmiş. İçeride hummalı bir çalışma olduğu doğru. Işıklar yenileniyor, elektrik direkleri boyanıyor, ağaçlar ve çiçekler ekiliyor, kimi yer kazılıyor ama korkunç bir hal yok.
Parkın içinde tahminen 50 kadar üniformalı, 50 kadar da sivil polis var. Sadece biri “yasak” dedi. “K. komiser” derken çekildi. Belediye yetkililerini sorduğum polisler hiçbir şeyden haberdar değildi. Biri “dün başkan buradaydı ama..” dedi. Konuştuğum bir işçi de benzeri şekilde “ben elektrikle uğraşıyorum, bugün geldim. Gelip gidenler her gün değişiyor. Şurda güvenlik var, o bilir” dedi.
Nihayetinde ne polis bir şey biliyordu ne de belediyede işçinin üstü, konu hakkında bilgi sahibi biri vardı. Oradaki en yetkili ağız parkın güvenliğiydi ve onunla görüştüm.
Güvenliğin ilk tavrı umursamazdı ama ben anlattıkça daha dikkatle dinler oldu. Çok sağlıklı diyalog kuramadık, pek verimli bir konuşma dedildi ama en azından şu önemli bilgiyi ağzından duydum: “Çalışmalara bitiyor. 2 Güne tekrar açılacak park. 2 Gün sabret, Pazartesi gelirsen sorun yaşamazsın. Şimdi çalışma var.” Ben de biraz konuyu çevirip, “inşallah yaptıklarını yıkmazlar” dedim. “Yok, yıkmayacaklar” dedi. “E bina dikecekler üstüne” dedim, “dikmeyecekler inşallah” dedi. Uzatmadım. Bu konularda yetki sahibi biri değil, sadece gördüğünü, duyduğunu aktarıyordu. Son olarak “sizinle ilgili değil ama yetkililere iletebilirsiniz, madem bir çalışma başladı, park engelliler için daha uygun olsun” dedim ve parktan ayrıldım.
Araya eklemem gereken küçük bir not: Konuştuğum polislerin hepsi çok kibar, samimi insanlardı. Bunu görünce olup biten hiçbir şeye de anlam veremez oluyorum. Bu adamlar nasıl öyle vahşice saldırabildi? Emir bile olsa…
Not 2: Ben bu satırları yazdığım sırada ellerinde karanfillerle ölenlerimizi anmak için toplanan binlerce insana, vatandaşa, halka polis “halka açık alanı işgal ediyorsunuz” diye anons geçiyor. Umarım bu yazıyı yayınladığımda polis müdahale etmeden sorun çözülmüş olur.
Dönüşte ise Tünel’e kadar inmiş bulunduğum için oradaki asansörü kullandım. Bir kat aşağı indim ve sonraki asansör bozuktu. Oradaki yardım telefonu ile kardeşim bir çağrı yaptı. Cevaplayan yetkili “merdivenlerden indiremeyiz, geçen hafta biri yuvarlandı” dedi. Evet, biri “bir şey olmaz” deyip merdivende taşıyor beni, bir diğeri itiraz ediyor. Tekrar Tünel’e çıkıp bozuk arnavut kaldırımlı dik yokuştan titreye titreye Şişhane’ye indim. Bir iki arabanın sürtünmesinden zor yırttım ama nikayet hedefe vardım.
En önemli not: Ben bu yazıyı daha tamamlamadan anlamını yitirdi. Polis, Taksim Meydanı’nı dolduran halka “Meydanı halka açın” dedi. Polis, polise karanfil atan halka TOMA’larla su sıktı. Daha yazının ilk paragrafında “bana güvenmeyin” dedim. Haklı çıktım. Bu satırı yazarken, bir yandan müdahaleleri izliyorum da… Gezi Parkı, Taksim Meydanı halka açılır belki ama halka açılacağı yok…
Karanfil tehlikeli bir silahsa demek… Bilemedim…
asansör bozuk olduğundan ve finiküler çıkışında başka seçenek olmadığından “gel yeaa yürüyen merdivenden çıkartıyorum ben akülüleri” diyen güvenliğin teklifini elmecbur kabul etmiş ve yürüyen merdivenin basamağına ayağını sıkıştırıp 1 ay perte çıkmış biri olarak selam ederim.
Geçmiş olsun. Ben çok şükür o denli bir kaza geçirmedim yürüyen merdivende ama bir defa aküsüzle uçuyordum aşağı. Uçmadım. (: