4 Gün sonra tam 2 ay olacak bloga yeni bir yazı yazmıyorum. Haliyle ıssızlaştı buralar. Ne gelen var, ne okuyan; ama yazamıyorum. Ne yazacağımı, nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Bir şey yazmak için de motivasyonum ve enerjim yok. Bari belki bu boşluğu kırar diye, neden yaz(a)madığımı anlatmayı deneyeyim. (görsel kaynağı)
Her gecem, neredeyse sabaha kadar uykusuz geçer benim. Genel bir durum bu. Birkaç haftada bir resetlenir ve tekrar eder yıllardır. Uykusuz zamanları iyi geçirmek için ya düşünmek lazım, ya yazmak. Ben önce düşünüp, sonra yazanlardanım. Birçok blog içeriğim de böyle oluşmuştur.
Günümü, dünümü, yarınımı düşünürüm. Okuduğum, gördüğüm, uğraştığım her şeyi değerlendirmeye çalışırım. Bilgimi sınarım. Kimin ne fikrini duyduysam, “ben ne düşünüyorum” diye kendimi sorgularım pat diye cevap vermeden evvel. Genelde yazar gibi, anlatır gibi düşünürüm. Bunların da bazılarını bloga taşıyıp, size herhangi bir konuda fikrimi ve bilgimi aktarmaya çalışırım. Bu gibi yazılarda gündem en önemli aracım.
Şimdi bakıyorum; her gün bir ölüm haberi görüyorum. Hepsinin arkasında büyük bir katliam, büyük bir nefret var. Neresinden tutsam elimde kalan yine nefret. Hiçbir şey yapamıyorum.
Ben bu yazıya başlamadan 3 saat evvel Cizre’de 12 yaşında bir çocuk kafasından vurularak ölmüş. Neden? Cevaplama, önemi yok. 12 Yaşında bir çocuk, kafasından vurularak ölmüş.
Mesela bu haftanın en büyük gündemi Charlie Hebdo katliamıydı. Beraberinde 2000 kişinin öldüğü Boko Haram katliamı gölgede kalırken, “şundan niye bahsetmiyorsun peki” diye itiraz edeceğiniz, belki de sizin bile duymadığınız ne katliamlar yaşandı. Ne için?..
Charlie Hebdo katliamı için bir sürü komplo teorisi üretildi. Birçok örgütün adı geçti. Bunları tartışmaktan, ölenleri unuttuk. Oysa tek suçları karikatür çizmekti. Neymiş; Hz. Muhammed’e hakaret edilmiş. Eğer hakaretin cezası böyle bir katliamsa, her birimizin yapması gereken birçok katliam var demektir. Yok mudur?
Biraz ülkeye dönelim. Mesela bugün; ilgili de konu. Bir gazete, Atatürk’ün fotoğrafları üzerinde çeşitli montajlar yaparak, onu aşağılamaya, “alın size fikir özgürlüğü” diye provakatif paylaşımlarda bulundu. Evet, bu da fikir özgürlüğüdür. Ben Atatürk’e hakaret edilmesini kabul edemem ama fikriniz buysa, beyan edebilirsiniz. Tıpkı karikatür çizmenin özgürlük olması gibi.
Ama ne var; karikatürden rahatsız olanlar rahatça birilerini öldürmeyi kendine hak görebiliyor ancak Atatürk’e edilen bu hakaretten rahatsız olanlar sadece bunu yapanlarla dalga geçiyor. Değil öldürmeyi düşünmek, ciddiye bile almıyor.
Dahası var; genel olarak her türlü fikir özgürlüğünü savunduğum doğru olsa da; T.C. yasalarına göre Atatürk’e hakaret etmek, hukuken cezası olan bir suçtur. Peki bu suçu işleyenler yargılanacak mı? Tabii ki hayır.
Bugün Charlie Hebdo için özel kapak yapan mizah dergileri bayilere dağıtılmadı. Dergiden birkaç sayfa yayınlayan gazetenin önünde polisler bekledi; matbaa’da arama yapıldı ve yine ölüm tehdidi aldılar. Bugün Charlie Hebdo karikatürü yayınlayan bazı internet gazetelerine erişim engeli geldi. Bu cümledeki dahil, 5 kez “Charlie Hebdo” geçen bu yazı yüzünden blogum kapanır mı, hiç bilmiyorum.
Ülkenin turistik yerlerinde bombalı saldırılar yapılıyor; günler evvel Twitter’dan duyurulmasına rağmen engel olunamazken, birkaç gün sonrası “İstanbul’da bir AVM’ye saldırı yapılacaktı, engel olduk” habeirini okuyoruz.
Mesela geçen hafta adamın biri “6 yaşında bir çocukla evlenebilirsiniz” diye açıklama yapıyor. Bunun üzerine yazı yazsam, bırakın blogu kapatmayı, benim için yasa değişir, idam kararı çıkar belki ama 6 yaşında bir çocuğa göz dikmek oldukça masumane. Fikir-ifade özgürlüğü diyecek olan varsa; bu vakada çocukların fiziksel ve ruhsal sağlık sorunları ağır bastığı için, öyle bir şey yok. Ama esas mesele, fikir özgürlüğü değil, böyle bir insanın varlığı…
Sadece çocuklar da değil ha hedefte. Mesela geçen günkü bir habere göre Suudi Arabistan’da bir imam, kardan adam yapmanın dinen yasak olduğunu söylemiş. Gerekçelerinden biri de Müslümanları cinselliğe sürüklemesiymiş. Ulan yaşadığın yerde kar bile yok. Fotoğraflarına bakıp nasıl bir cinselliğe sürükleniyorsun? Kar’ı görünce (haha, ergen şakamı da yaptım) ne geçiyor aklından senin?
Bakın bunlar sadece son günlere ait meselelerden, popüler birkaç tanesi. Her gün bunların arasına 3-4 tane ekleniyor. Hepsinin ucu bize dayanıyor ve biri bile güzel değil.
Hakkikaten bir şey yazasım gelmiyor…
Sadece yazmak da değil; üretkenliğimi tükettim.
Ha ama varsa iyi bir öneriniz, “şunu yaz” falan diyorsanız, aşağıya yorum olarak bırakabilirsiniz. Gaza gelirsem yazarım. (:
Hayata olan isyanını dile getirmeye devam et derim…
Bazen benim de bir şeyler yazasım gelmiyor. Ancak blogumu gerçek dünyanın elektrik sinyalleri ile parmaklarımın ucundan çıkarak, disklere byte byte kazanması, sanal aleme yansıması olarak görüyorum. Yaşamaya devam ettikçe yazmaya devam edeceğim…
Yazı yazamadığım zaman canı sıkılan bir adamım. Yazı yazmak bizim gibi bloggerlar için kendimizi ifade bir parçası Simto. İçinden ne geliyorsa yaz bence, içinden geldiği yaz. Yazdığın yazıların her biri ayrı bir ilham kaynağı. Bazen canımız sıkılabilir, down olabiliriz fakat yazmamak hayata küsmek gibi. Yoksa o hafta çok kötü hissettim kendimi. Elim olayları yorumlanın dışında klavyeye gitmedi. Çünkü biz insanız, duyarlıyız.