Geçen hafta Okan Bayülgen’in Doğa Koleji için çektiği 1 saatlik filmin fragmanını Twitter’da paylaşıp, “1 saatlik reklam filmi” diye eleştirmiştim. Ben böyle düşünürken, bir süredir Okan’la tanışmak (engelliler ve medya ilişkili bazı projeler için) istediğimi bilen Berna‘nın da desteği ile filmin geçtiğimiz Perşembe günkü galasına gitmek için davetiye sahibi oldum. Bu sebeple Berna  ve Krombera‘ya da teşekkür etmek istiyorum. (görsel şurdan)

Tabii davetiye sahibi olunca, filmi umursamayıp “Okan’la tanışma fırsatı” diye sinemanın yolunu tuttum. Bu fırsat bana önyargılarımın ötesinde bir belgesel sinema izleme şansını da vermiş oldu. Bu, “reklam” konusundaki görüşümü elbette değiştirmiyor. Bu yazıda hem Okan’la tanışmamızdan, hem de filmden ve Doğa Koleji’nden bahsedeceğim. Enteresandır, bir yandan da beğenimle, bu reklamın parçası olacağım.

Okan’la Galadan evvel Starbucks’da karşılaştık. Yanına gidip sessizce kahvesini hazırlamasını bekliyordum ama o beklemeden eğilerek beni selamladı, hatrımı sordu. Karşılık verip, hemen “biraz vaktini alabilir miyim?” diye sordum. “Bir film çektik de, şimdi oraya yetişmem lazım” derken, sözünü kesip davetli olduğumu belirttim ve yukarıda (sinema katında) buluşmak üzere sözleştik. Devamını oku →