Gerçek manasıyla olmasa da şiddeti her gün artan bunalımlı bir ay geçirdim. Sıkıcı bir bayram tatilinin ardından 3 haftalık haftasonlarını da kapsayan bir çalışma maratonuyla havaların pek güzel olmaması bir araya gelince, bir aylık bir süreyi evden dışarı adım atmadan geçirdim. Çalışma tempom yoğun yaşanmış olsa da işim oturup kod yazmak olunca yorgunluğum da ağırlı olarak mental oluyor. Artık fiziken yorulmam, zihnen boşalmam ve ardından güzel de bir dinlenmem gerekiyordu. Haftasonu tam olarak bunlar oldu.

3-10 Aralık Dünya Rakı Haftası ve aynı zamanda Engelliler haftası. Yani benim için çifte bir kutlama bahanesi vardı. Rakı haftası Türkiye ile birlikte 7 ülkede hafta boyunca kutlanıyor. Yeni Rakı’nın düzenlediği kutlamaların ilki Cumartesi gecesi Kumkapı’daydı. Ben ne gitmeyi planlamış ne de blog yazarı etkinliklerine katılmıştım. Ancak Cuma akşamı Zarakol Dijital’den gelen davete itiraz edemedim. Cumartesi rakı tadında bir akşam yaşadım. (elimde geceden fotoğraflar yok fakat sağdaki fotoğraf tüm rezilliğimin özetidir)

Hem bir süredir görmediğim insanlarla karşılaştım, hem bazılarından güzel haberler aldım hem de yeni yüzler gördüm, tanıştım o akşam. Vurulan kadehlerin eşlik ettiği davullu klarnetli bir müzikal çoşkudan, Yeni Rakı Orkestra’sının sokaktan geçişine; gece ilerledikçe artan çoşkuyla herkesin ayrı telden söylediği geceyi ben kısa bir uyku ile kapattım.  Aşırmayı planladığım tef de orada kaldı. (:

Mekan yavaş yavaş boşalırken, benim de gözlerim kapanıyordu. Ercüment “ne zaman istersen seni götürebiliriz” deyince, gidebileceğimi söyledim. Beni eve bırakmak üzere Murat geldi. O  tekerlekli sandalyemi iterken, ben kendimi kontrol edemeyip taksiye varana kadar uyudum. Uyumayı beceremeyen biri için rakı içmenin en güzel yanı da budur herhalde. Takside ise çoktan ayılmış, muhabbeti seven şoför ile kendimce eğlenmiştim. Eve vardığımda sabahki etkinliğe hazır olmak için uykuma devam ettim.

Pazar sabahı Özürlüler Vakfı’nın Tünel Meydanı’nda düzenlediği “flashmob” vardı. (Vakıf 3 Aralık’da günü “kutlamayı” reddedip, ertesi gün etkinlik düzenlemeyi benimsiyor) 13.00’deki etkinliğe hazırlanıp yetişebilmek için daha ayılmadan yataktan kalktım. Metro ile etkinlik saatine dakikalar kala Tünel’e vardığımda beni bir sürpriz karşıladı. “Engelli engelli asansörü” çalışmıyordu. Oysa o asansör arızasını Temmuz’da bloguma yazmıştım. 3 Hafta geçince de güç bela onarmışlardı. Bu kadar zaruri bir araç nasıl bu kadar sık bozulur? Neyse, hemen Tünel’de buluşacağımız Yiğit‘i aradım ve yardımlarıyla meydana çıkabildim.

Meydana vardıktan birkaç dakika sonra etkinlikde başladı. Önce davul ve zurna çalmaya, sonra -bizden olduğu bilinmeyen- 3 genç halaya başladı. Etkinliğe destek için gelen öğrenciler halayı büyütürken, başımıza toplanan kalabalık da geri durmadı, bir anda meydanda koca bir halay çemberi ve kalabalık oluştu. Eğlence dün geceden bu yana hiç kesilmemiş gibiydi benim için. Halay bittiğinde gençler üzerlerindekileri çıkartıp “Bi Bakar Mısınız” t-shirt’leriyle kaldılar. İlgili kalabalığın önünde bir basın bildirisi okundu. Basın ise o gün hiç bizimle olmadı. Bu çoşkunun ardından etkinlikler bitse de gün devam ediyordu.

Yazının altında kardeşim Nur‘un çektiği Bi’ Bakar Mısınız etkinliği fotoğraflarından birkaçını bulabilirsiniz.

Nihayetinde, enerji dolu bir Pazartesi’ye başlayıp, hemen iş başı yaptım. Şimdi de yeni güne başlamadan işleri bitirmek için yazmayı bırakıyorum.

Yine geleceğim sevgili blog, okur ya da her kimsen…