Etiket: polis

Ama öldü efendim

Ama öldü efendim

Emekli bir öğretmen Metin Lokumcu. 31 Mayıs 2011 tarihinde, genel seçimler öncesi, AKP miting düzenliyor Hopa’da. Protestolar da oluyor. Miting sonrası olaylar çıkıyor ve polisin attığı biber gazının etkisiyle ölüyor Metin Lokumcu. Daha sonra bir televizyon programında bu konu gündeme geliyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “elimizdeki -kendisine ait- fotoğrafları, ses kayıtları görseniz siz de bunları emekli bir öğretmene yakıştıramazsınız” diyor. Demek ki ölümü meşru. Öyle mi? Ardından Ruşen Çakır devam ediyor: “Ama öldü efendim.” Başbakanın cevabı ise acı: “Bilmem.”

3 ay sonra bu olay yaşanalı 4 yıl geçmiş olacak ancak o günden beri bu düşünce biçimi hiç değişmedi. Aksine, halka da sirayet etti ve bunun sonuçlarını acılarla görüyoruz. Herkesin canını yakan bir şeyler var ama birbirimizin acısına ortak olmak yerine, kendi acılarımıza ağlayıp, başkalarınınkini reddetmek için mazeretler üretiyoruz. Çok yazık. Devamını oku →

Mart 13 / 2014
Yazar Simto ALEV
Kategori Yorumsal
Yorumlar Yorum Yok

Gezi’ye girdim, polislerle konuştum, müdahaleden de ucuz yırttım

2013-07-06 15.02.58Taksim Gezi Parkı 3 haftayı aşan bir zamandan beri halka kapalı. Gerekçe içeride yapılan temizlik ve yenileme çalışmaları. Eylemlerden sonra bir parkı onlarca polisin koruması ise bu gerçekten bir çalışma olsa da bu gerekçeye inanmayı güçleştiriyor. Hatta inanmıyorum! İki hafta önce polis amirlerinden izin alıp parka girdiğimde, parkın iki gün sonrası açılacağını öğrendim. Açılmayınca bugün tekrar o parka girmeye karar verdim ve gittim.

İş benim için inada bindi bir defa. Çünkü özel araç kullanmadan, Taksim Meydanı’na tekerlekli sandalye ile çıkmanın tek yolu Gezi Parkı‘ndaki metro asansörü. O da kapalı! Evden çıkmadan evvel Ulaşım A.Ş’yi arayıp sordum. Emniyetin asansörü kapattığı bilgisini verdi. Emniyet kapattığı için hiçbir şey yapamazlarmış. “Tek çıkışım o ama” dedim, sadece “Evet” diyebildi telefondaki kadın. “Taksim’e gitmeyeyim mi o zaman?” dedim. Cevapsız kaldı. Diyalog kurmayı beceremeyince teşekkür edip kapattım. Kardeşimle birlikte Taksim’e doğru yola çıktık. Devamını oku →

Temmuz 06 / 2013
Yazar Simto ALEV
Yorumlar Yorum Yok

Polisten SMS almak

Bu sabah saatlerinde kahvaltı ederken, bir sms geldi. Baktım, EGM’den. Önce “Kim bu yau” dedim. Sonra adının kısaltması EMG olan bir arkadaşımı hatırladım, “Alla alla, bu niye SMS attı ki şimdi” derken,  EMG değil, EGM yazdığını fark ettim. (yani Emniyet Genel Müdürlüğü.) Tüm bu zincir düşünceleri yaşayıp olayı algılamam da yaklaşık 1 saniye sürdü… Hemenmerakla mesajı okudum. Buyrun, siz de okuyun:

Sizi arayarak kendilerini kamu gorevlisi olarak tanitan ve cesitli bahanelerle kontor gondermenizi isteyen kisilere itibar etmeyiniz. EGM www.asayis.pol.tr -155

Odama geçtiğimde, FriendFeed’e bir girdi yazdım, “Başka kimlere SMS gitti” diye. Bu yazıyı hazırladığım an itibariyle 40 kadar yorum  var ve herkes bu mesajı almış. Hatta bazıları uzun zaman önce almış. Muhtemelen de her cep telefonu kullanıcısına gidiyor bu mesaj. Pek de güzel.  SMS’deki uyarının ne kadar yerinde olduğunu gösteren çeşitli haberleri gazetelerde, haber sitelerinde okuduk. Televizyonlarda izledik…

Şimdiye kadar neden böyle bir uygulama yapılmadığı merak konusu olsa da; ben Emniyetin bu çalışmasını takdir ettim. Hemen herkese ulaşacak, kulaktan kulağa da yayılacaktır bu mesajın içeriği. Polisin halkı uyarmak için geleneksel medya yerine daha modern bir teknolojiyi kullanması oldukça keyif verici. Umarım spam çoşkusuna da dönüşmeden, bu gibi bilgilendirmelerin devamı gelir…

Mart 16 / 2009
Yazar Simto ALEV
Kategori Benden.., Yorumsal
Yorumlar 3 Yorum

[izledim] Polis

Çok zaman oldu aslında evimde ağız tadıyla, aklımı başka yerde bırakmadan film izlemeyeli. Bugün sahip olduğum küçük bir tatil kaçamağı vardı. Ben de akşam saatlerini Polis‘i izleyerek geçirdim.

Filmi (bu hafta vizyona giren) Güneşin Oğlu‘nun yönetmeni Onur Ünlü yönetmiş. Bu yönetmen koltuğundayken izlediğim ilk Onur Ünlü filmi. Zaten Güneşin Oğlu’ndan sonra sadece bir filmi (Çocuk) daha varmış. Yazar olaraksa daha geniş bir filmografisi olduğunu gösteriyor. İzlediğim bu ilk filmiyse oldukça tatmin edici nitelikteydi.

Filmin başrollerinde her zaman takdirle izlediğim Haluk Bilginer ve her haliyle bayıldığım tatlı hatun Özgü Namal var. Ki Özgü şimdiye dek izlediğim filmleriyle iyi bir oyuncu olma yolunda olduğunu gösterdi bana. Tabii Polis’de çok sevdiğim bu iki ismi görünce her şey çok daha keyifli bir hale geldi.

Bu seyir zevkini kimi zaman arttıran, kimi zamansa sıkan şey arka planda film boyunca devam eden salata kıvamında “play list” oldu. Yerli-yabancı farklı türlerde (pop, rap, klasik, jazz vs.) bir sürü şarkı/müzik film boyunca çaldı durdu. Zaman zaman beynimi müziğe karşı izole etmem gerekse de keyifliydi.

Bu keyif anlarıysa filmde “vurucu” tabir edilen 3 sahne ile bölündü. Hem de öyle böyle değil. Özellikle 2 sahnede (ki aşağıda spoiler olarak yazarım bunları) caiz tabiriyle bir “hass..” ifadesiyle donum kaldım. Öyle böyle değil. Acı bir cümlenin ardından duruma 2 saniye süren bir kahkaha atıp, “ne yapıyorum ben” pişmanlığıyla gözlerimi yumup içinden bir ah dedim ki; gözümü açtığımda beni güldüren karakter de aynı pişmannlığın içindeydi. Bana barındırdığı duyguları hissettiren filmleri izlemekten de müthiş keyif alıyorum. (blog’uma bir “keyif” sayacı mı koysam ne?)

Eh, Haluk Bilginer mimiklerinden parmak ucuna kadar oynamış. Özgü’nün hissedilir heyecanı bir başkaydı. Film yeter derecede duygu kattı bana. Yani evet, başlarda da söylediğim gibi oldukça güzel bir film. Ancak takılmadığım hususlar yok değil.

Her şeyden önce kurgudaki çeşitlilik dikkat çekiciydi. Filmin tekrar etmeyen kurgusal öğeleri tek başına göze hoş gelse de bütünlük açısından fikrimce eksikti. Filmin pek fazla tekrar etmeyen bir öğe de filmin başındaki görsel olarak (biraz yapay görünse de) şiddet sahnesiydi. Film boyunca seyrek olarak devam etse de aynı hazzı vermedi. (tabii ki bir Oldboy şiddeti de beklemedim. ) Ve son olarak yeri geldiğinde kötü şarkı söylediğini belirtmekten çekinmeyen Özgü’ye şarkı söyletmek de nedir?

Ve evet, genel itibariyle çokça beğendiğim bu filmi izlemenizi önerebilirim.

** Spoiler noktası **
– Spoiler katilin bahçıvan oluğunu, filmin sonunda Tinanik’in battığını, 6. His’tte .. söyleyip filmin tadını kaçırmaktır. Bazıları için filmde yere düşen bir saç telini dahi söylemek spoilerdir. Spoiler, bir cinayet sebebidir. Aşağıda yazımla bağlantılı 1-2 spoiler var. Filmi izlemediyseniz okumayın, okursanız da sövmeyin. –

 

– Kızın (özellikle torun-dede diyaloğundan soraki intiharı,
– Haluk’un vuruluşu,
– Evde kiralığın kellesinin bulunması,
Beni irkiltip sıçratmıştır.

– Musra Rami’nin Funda’nın evinde dolaşması beim için Bin-jip tadındaydı.
– Bu kadar şiddete meyilli ve her gün adam öldüren bir adamın Cumaları kaçırmaması da Alex’in (Clockwork Orange’daki) içtiği sütleri anımsattı. Eh, farklı filmlerden damakta halan bazı tatları yeniden deneyimlemek de çok güzeldi..

Böyleyken böyle.. Ben yine toparlayıp bitiremiyorum. Bu yüzden yazımı bitmiş sayın, ben içimden devam edeyim…

Kasım 08 / 2008
Yazar Simto ALEV
Kategori Sinema, Yorumsal
Yorumlar 3 Yorum