Etiket: metro

“Engelsiz Ulaşım” bile engelli

Muhtemelen nadiren yazdığım kısa yazılardan birinin ilk cümlesi olacak bu. Zira sözü uzatmanın anlamı yok. Doğrudan bugün (29 Eylül 2012) yaşadığım bir deneyimi paylaşacağım.  Engelliyim kategorisine yazdığım diğer yazılar gibi tepki çekme ve ilgili birilerine ulaşması düşüncesi ile yazıyorum. (görsel kaynağı)

Aslında peşinen kabul etmek lazım; birkaç yıl önce tekerlekli sandalyede olup da şehir içinde (İstanbul) seyahat etmek tamamen imkansızdı. Şimdi “neredeyse imkansız” diyeceğim bir hale kavuştu. Tüm metro duraklarında asansör var. İETT otobüslerinin neredeyse yarısı engelli erişimli. 2013 Yılı ortasına kadar da yenilen filo ile öyle olacak. O halde her şey muhteşem, değil mi? Hayır değil. Devamını oku →

Eylül 30 / 2012
Yazar Simto ALEV
Kategori Benden.., Engelliyim
Yorumlar 4 Yorum

Engelli Kültür Günü – 1 – Kararlaştırma

Önceki iki yazımda, 20 Mart’ın benim için bir Kültür günü olduğunu yazdım. Ozan Eicher ile birlikte sergiden tiyatroya derin bir mücadele ile yol alıp durduk. İlk olarak Van Gogh Alive sergisini görüp yazdım. Sonra da aynı akşam izlediğim 3. Türden Yakın İlişkiler – Başlangıç oyununu yorumladım. Bu yazılarda yalnızca sergi ve oyunun içeriklerine odaklandım. Ancak bahsedilmesi gereken bir detay daha var: Sergiye, tiyatroya, sinemaya, vesaire ulaşmak bir tekerlekli sandalyenin üzerindeyken hiç de kolay değil. Üstelik, ulaşmak da yetersiz. Bu yazıda günün kararlaştırılmasından, bir sonraki yazımda ise yolculuk ve süreçten yorumlarımla bahsedeceğim. (Fotoğraf wowturkey‘den. Orada bir çözüm de bulunmuş.)

13 Mart akşamı Ozan “Van Gogh ilgini çekiyor mu? Birlikte gidelim mi?” diye sordu. Ben de “nasıl gideceğiz olum?” diye karşılık verdim. O çok rahattı. “Ne var ki? Önce metroya bineriz, sonra füniküler, sonra tramvay. Biraz yürürüz hepsi bu.” Ben tereddüt ettim. “Hepsinde asansör var mı?”, “Tekerlekli sandalye için uygun mu?” diye sorgulamaya başladım. Bir tek fünikiler biraz sorunlu. Akülü tekerlekli sandalye ile binmek pek mümkün değil. İttirmeli olanla ise çok zor değil. Biraz Yandex Panorama’dan biraz Google Maps’den civarı inceledik. Youtube’da füniküler ve tramvay videolarını bulup izledik ve nihayetinde sergiye gitmeye karar verdik. Devamını oku →

Mart 23 / 2012
Yazar Simto ALEV
Kategori Benden.., Engelliyim
Yorumlar Yorum Yok

Şişli – Taksim arası sadece 1 saat!

Soldaki fotoğrafı dün, öğleden sonra Twitter’a paylaştım. (RT edebilirsiniz.) Aslında fotoğraf ve bu yazının başlığının her şeyi anlatacak kadar açık olduğunu düşünüyorum. Ancak ben sınır noktasına geldiğim için bu defa yazmaktan geri durmayacağım.. Çünkü bir defa, iki defa değil bu sorunla karşılaşmam. Öncelikle İstanbul’u bilmeyen birileri de okuyorsa diye belirteyim: Şişli Taksim arası mesafeyi biraz tempolu bir yürüyüşle yarım saatte almak mümkün. Metro tabii ki bu süreyi kısaltmak için var ancak bir tekerlekli sandalye kullanıcısı için bu şart çoğu zaman geçerli değil.

Evden çıkıp metroya ulaşmak 10 dakikamı alıyor. Buraya kadar da sorun yok. Ancak metroya inmek için asansörün önüne geldiğimde “servis dışı” ibaresini, kimi zaman arıza barikatlarını (evet, barikat kuruyorlar resmen) görünce işin rengi değişiyor. Şişli durağında olduğum için şanslıyım. Hemen dibinde Cevahir AVM var. Metroya ulaşmak için iyi bir araç. Diğer duraklarda bu olanak olmadığım için gidip, gün ışığı görmeden geri döndüğüm de oldu. Ha keza “Engelli engelli asansörü” yazımda, Şişhane durağındaki 3 haftalık arıza sürecini de yazmıştım.

Her neyse, Cevahir AVM metroya ulaşmak için iyi bir araç dedim ama içeri girmek öyle kolay değil. Kocaman bir döner kapının ardında, dışarı doğru 3-4 metre uzanan bir kuyruk var. Giriş ve çıkış yönlerinde normal kapılar var ama kilitli. Bir o kapıya, bir bu kapıya gidip birkaç maymunluk yapınca bir güvenlik görevlisi tabii ki farkedip kapıyı açmak için geliyor. Kuyruğu ortadan yara yara, aman kimseyi ezmeyeyim endişesiyle içeri girmekle de mücadele bitmiyor. Devamını oku →

Mart 12 / 2012
Yazar Simto ALEV
Kategori Benden.., Engelliyim
Yorumlar Yorum Yok

Şişhane metrosu asansör çıkışı

Dün vaktimin bir kısmını Taksim‘de geçirdim. Hem birkaç yeni yüzle tanışacaktım, hem de hayatıma küçük, yeni bir deneyim katacaktım. Bu nedenle sabah saatlerinde arkadaşım Berna ile Cevahir’de buluşup, hızlı bir kahvaltı süreci geçirdik ve yola koyulduk.

Taksim’de, Tünel taraflarında olmam gerekiyordu. Bu nedenle en ideal ulaşım biçimi Şişhane metrosudur. Taksim-Şişhane metrosu pek hızlı olmasa da yazın sıcaktan, kışın soğuktan ve her daim İstiklâl kalabalığından koruyarak Tünel’e ulaştırıyor. Benim için tekerlekli sandalyemin akülerini de koruyarak bonus puanları da toplamayı başarıyor aslında.

Şişhane istasyonunda indirdiğimizde, hemen hemen indiğimiz kapının karşısında kalan asansöre binip yukarı çıktık. Gişelerden geçip ikinci asandöre doğru yol aldık. Ancak her şey bir tuhaf görünüyor bana. Geçtiğimiz yerler tamamen yabancı. Oysa defalarca kullandım buraları. İkinci asansörde kapı açıldığında ise, “burası değil” dedim. Yanlış yerdeydik…

Şişhane metrosunun en güzel özelliği görme engelliler için değnekle kullanabilecekleri ve doğrudan asansörlere ulaştıran yollar döşeli olması. Ben de ikinci bir asansör olduğunu bilmeden bu yolları takip ediyordum. Bir kat aşağı dönüp görevliye sorduğumuzda, “diğer tarafta” cevabını aldık. Katta başka asansör olmayınca peron katına da yeniden indik.

Peron katında, koridorun diğer ucunda bir başka asansör daha vardı, İstiklâl caddesi  yönüne çıkan. Bu asansörü kullanarak yeniden bir üst kata çıktık ve bu defa bambaşka bir yerdeydik. Etraf daha tanıdık, doğru yolda olmalıyız. Hemen sıradaki asansöre bindik. Bu asansörün diğerlerinden farkı diğerleri gibi iki değil, üç kat arasında hareket ediyor olmasıydı. Biz ara katı es geçip, doğrudan cadde katına çıktık.

Uzun uğraşlar sonucu ikinci kez açık hava görüyoruk. Ancak yine yanlış yerdeyiz! Bu defa dışarıda biraz dolandık, birine İstiklâl’e nasıl çıkacağımızı sorduk. Hem yol tekerlekli sandalye ile gözümü kesmedi hem de başka bir çıkış olduğundan emindim. Değiştirmediler ya?

Berna’ya da ısrarcı davranıp, aynı asansörle bu kez ara kat’a indik. Bu defa her şey çok daha tanıdıktı.  Bildiğim yollar, duvarlar… Yine görme engelliler için hazırlanmış yolu bu kez kendimden emin bir şekilde takip ederek son asansöre de ulaşmış olduk. Yine sadece iki kat arasında çalışan bu asansör, cadde katına çıkıyordu. Hiç düşünmeden bindik. Sonunda Tünel durağının hemen yanı başından, İstiklâl’e kıvrılan o harika meydana çıkmış olduk…

Aslında rahatsız edici gibi görünse de Şişhane gibi avuçiçi kadar ancak engebeleri olan bir alana çıkan 3 (içeridekilerle birlikte 5) farklı asansör olması oldukça güzel. Hele Mecidiyeköy gibi bir merkez için yıllarca beklemişken. Ancak en azından birkaç yönlendirici tabela asın da nereye çıkacağımızı bilelim be İstanbul-Ulaşım A.Ş.

Ağustos 19 / 2010
Yazar Simto ALEV
Kategori Benden.., Engelliyim
Yorumlar Yorum Yok

Engelli-hamile gazeteci vs Ben

Bugün, daha önce iki (biriki) yazımda belirttiğim şartlarda yine kardeşimi kursa götürmek için Taksim’deydim. Aslında bugün diğerlerine nazaran oldukça sakin bir gün geçirdim. Ayakkabı boyacısından sucuya kimse de yolumu kesip sohbet etmedi. Yani neredeyse anlatmaya değer bir şey olmadı.  Fakat yine de kısacık anlatmadan geçemeyeceğim bir olay ve karakteri bu yazıma konuk etmek istiyorum. (Şekil yapayım dedim ama, ben yazıp anlatacağım. Ne konuğu?)

Şişli’de evimden çıkıp, Taksim’e kolayca gidebilmek için Osmanbey metrosuna yol aldık. (Şişli’de engelli asansörü yok) Taksim’e kadar da tamamen olaysız gittik. Trenden inip asansöre gittiğimizde halihazırda bekleyen, yaşı 40’ın altında bir adam(!) vardı. Yolunu kesip “burası benim” edasıyla önüne geçtim. Ciddiye almayıp beklemeyi sürdürdü. Dayanamadım, o an düşündüğüm cümleyi sesli olarakona püskürttüm: “Pardon, sadece meraktan soruyorum, okuma yazmanız var mı?” İlk başta anlamadığını belirtince, cümleyi yineledim. Ses tonumu ve mimiklerimi kontrol edip gerçekten merak ediyor gibi olmaya çalıştım. “Var” deyince önümüzdeki tabelayı işaret ederek yeniden konuştum: “Lütfen şu yazıyı okur musunuz?” O da sesli bir şekilde bana(?) okudu. Tabelada şöyle yazıyordu: “Asansörde engelli, yaşlı ve hamilelere öncelik verdiğiniz için teşekkür ederiz.

Devamını aşağıya bir kısmını dialog olarak yazacağım olay, kesinlikle kurgu değildir. Trafiğe kapalı alanda (asansörde) yaşanmış olup, tamamen gerçektir. Sakın evde denemeyiniz, sinirleri yıpratır. (Zaten 58 kişi evinize sığmayacaktır)

– Bu asansörü benim kullanmam gerekiyor?
– Öyle de, bacaklarım ağrıyor, merdiven çıkamıyorum.
– Yürüyen merdiveni kullanın, basamak çıkmanız gerekmiyor.
– Onda da çıkıyorsun..
– Yoo, ilk basamağa ayaklarınızı koymanız yeterli, o çıkıyor yukarı.
– Ama kalabalık, kem küm.. Ben gazeteciyim. Magazinciyim ben. (Büyük adamım ben diyo)
– Hmm, benim de gazeteci tanıdıklarım var. (noolmuş? Benim gazetecim senin gazeteni döver)
– Kim o?
Serdar Kuzuloğlu.
– O da mı magazinci?
– Hayır, teknoloji yazarı.
– Bu alet akülü mü şarzlı mı? (t.sandalyemi soruyor)
– Akülü ve şarjjjlı! (j’yi bastırdım evet)
– kaç para bunlar? 5000 var mı?
– Bilmiyorum, ben bir dernek vasıtasıyla aldım. Sanırım 2000 liranın üzerine.
– Hmm, peki.. (yeni bir soru geliyordu, sözünü kestim)
– Ee, fakat konumuz bu değildi. Bu asansöre benim binmem gerekiyor.
– Hıı.. (Bu hıı’lar sürdü. Geçiştirir değil, “haklısın” tonundaydı bu hıı’lar ama tepkileri öyle değil di)
– Bakın haber yetiştirecem dediniz, asansör hala gelmedi. Merdiveni kullansanız yetişmiştiniz.
– Hıı..
– Peki hamile misiniz?
– hıı..Hıhı..

Bir süre daha benim spontane sorularım ve onun “haklısın” tonlu hıı’lamaları sürdü. Sonra da susuştuk. Bizi dinleyerek asansör bekleyen genç neslin kalabalığı da iyice artmıştı. (hakkını yemeyeyim, bir de amca vardı) Geciken asansör geçkalmışlığını sonlandırınca asansöre sessizce bindik. 58 kişi asansöre binerken nasıl sessiz kalabildiğimizi hala bilmiyorum. Her neyse, sessizlik sürer, asansör çıkar, pireler berber .. iken, ben son vuruşumu yapacak cümlemi savurdum. “Biliyor musun, magazincileri hiç sevmem ve sırf bu yüzden 7 yıldır televizyon izlemiyorum.” Güldü, “Neden yau?” dedi. İzlemeye değer bulmadığımı anlattım. Arkamdaki 56 kişilik gruptan (+2 kardeşim ve ben =58.. n’aaber? 58 derken sallamıyordum, hesap ortada) göremediğim biri her şeyi yıkıp bitiren cümlesiyle bizi de-şarj etti: Niye yağu? Ne güzel genç kızları gösteriyorlar.

Kasım 22 / 2008
Yazar Simto ALEV
Yorumlar 8 Yorum