Kategori Tiyatro

Gri Sahne’nin yeni oyunu Felaket prömiyer yaptı

felaketGeçtiğimiz ay Gri Sahne‘den söz eden bir yazı yazmıştım. Bana çok yakın konumlanması ve tekerlekli sandalye ile oyun izleme imkanı vermesi Gri’yi benim için bir parça daha önemli kılmıştı. “Burada oyun izleyebilir miyim?” Derken gördüğüm ilgi, yönetmen ve oyuncuların yansıttığı heyecandan sonra gidip en az bir oyun izlemek de farz olmuştu. Oradaki  ilk deneyimimi geçtiğimiz cuma akşamı prömiyer yapan Felaket‘le yaşadım.

Gri Sahne’nin programında şu an üç oyun var. Bunlardan ilki Samuel Beckett’in sekiz kısa oyunundan oluşan Kısalar. Bu oyunlardan bazıları ilk kez Gri tarafından sahnelenmiş. İkincisi ise Harold Pinter’ın 2000 yılında yazdığı son oyunu Kutlama. Bu oyun da Türkiye’de ilk kez Gri tarafından sahneleniyor. Ve  son olarak da Gri Tiyatro Laboratuvarı çalışmalarıyla ortaya çıkan Felaket! Devamını oku →

Mayıs 15 / 2013
Yazar Simto ALEV
Kategori Tiyatro, Yorumsal
Yorumlar Yorum Yok

Gri Sahne

Gri SahneGri Sahne, İstanbul Şişli’de birkaç ay önce açılmış bir tiyatro kafe. Şişli’de oturduğum için en azından haftada bir kez önünden geçiyorum ama hiçbir zaman içeri girmedim. Biraz denk gelmediğinden, biraz da tiyatroların engelliler için pek de uygun olmadığını bildiğimden hep önünden geçip gittim. Geçtiğimiz Cumartesi günü ise, kapısına yanaşıp içeride oyun izlemenin benim için ne kadar uygun olduğunu sordum.

Görüştüğüm kişi (ya adını anımsamıyorum, ya da tanışmadık) sözlü cevap vermek yerine “buyrun kendiniz bakın” diye beni içeri davet etti. Ben “aman zahmet etmeyin, sadece bilgi verin” derken kendimi içeride buldum zaten. Kırık kaldırımdan ve kapının ardındaki 2-3 basamaktan hızlıca geçtiğimizde küçük, şirin bir kafeye de girmiş oldum. Biraz ileride de “sahne” yazan bir kapı vardı. Devamını oku →

Nisan 08 / 2013
Yazar Simto ALEV
Yorumlar Yorum Yok

Muhafazakar Sanat

Başlığı yazarken sonuna “olur mu”, “olmaz mı” gibi ekler yapmayı düşündüm. Sonra da soru eklerinden kurtulup kesin hüküm vermeyi “olmaz” diye. Durup yine vazgeçtim. Sadece “Muhafazakar Sanat” diye bıraktım. Çünkü olurunu olmazını tartışmak bizi kavramsal bir hataya sürüklüyor.

Malum; geçtiğimiz haftanın gündemlerinden biri Şehir Tiyatrolarının yeni yönetmeliğiydi. Yönetmelik tek başına tartışılsa iyi. Üzerine bir de “muhafazakar sanat” tartışması çıktı yayınlanan bir manifesto ile. Tiyatroyu bürokratların eline bırakan yönetmelik saçmalığı, sanatı muhafazakarlaştırma düşüncesi tüm şiddetiyle baskısına devam ederken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, gafletle İBB Şehir Tiyatrosu’nu özelleştirme fikrini ortaya atarak tuz biber ekti. Yine yetmedi, “sanat toplum için yapılır. Bunlar sanat için yapıyor” cümlelerini laflarına ekledi. (fotoğraf: Galip Kürkçü) Devamını oku →

Mayıs 14 / 2012
Yazar Simto ALEV
Kategori Tiyatro, Yorumsal
Yorumlar 3 Yorum

3. Türden Yakın İlişkiler – Başlangıç

Dünkü yazımda 20 Mart gününün benim için bir tür kültür günü olduğunu belirtip, Van Gogh Alive sergisinde gördüklerimi değerlendirmiştim. Aynı gün, yine Ozan Eicher ile biraz dinlenip, akşam saatlerinde Doğa Rutkay’ın davetlisi olarak Akatlar Kültür Merkezi’nde 3. Türden Yakın İlişkiler – Başlangıç oyununu izledik. (Yazının devamında oyunu “3. Tür” olarak anacağım.) Bir sonraki yazımda davet sürecinden, tekerlekli sandalye ile hem sergi gezmenin hem de tiyatro izlemenin nasıl ve ne kadar mümkün olduğundan, bir deneyim süreci olarak bahsedeceğim. (bahsettim: Engelli Kültür Günü – 1) Ancak bu yazıda yalnızca oyunu konuşacağım.

3. Tür bir E.S.E.K oyunu. Uğur Uludağ Daha önceki  “3. Türden Yakın İlişkiler” ve “3. Türden Yakın İlişkiler – 2” oyunlarından 10 yıl sonra, en başa dönüp bu oyunların nasıl yazıldığını anlatıyor. Yazmak, en iyisi için bile her zaman kolay bir eylem değildir. İnsanın üretme arzusunu körükleyen ve körelten birçok şey aynı anda yaşanırken, beyindeki savaş da başlar. Artık kontrol sizden çıkıp zihninizin eline geçmiştir. Belki onu da yöneten sizsiniz ama farkında olmadan hiçbir önemi yok. Savaş başlamıştır. Tüm düşünceler, düşler, sanrılar ya yazdırmak için uğraşır ya da özgürlüğünüzü elinizden almak ister.

3. Tür oyunu da, sahnede, bir beyinin içinde geçiyor işte. Sahnenin bir köşesinde Uğur Uludağ‘ın yazma mücadelesini gözlerken, tüm sahnede beynindeki her ögenin (siz isterseniz “öğe” deyin), her düşüncenin, nöronun Uğur’a yazdırmak için mücadelesini görüyoruz. Tabii gerek hepsinin iç bencillikleriyle (ki bunları yaratan da Uğur olmalı), gerekse Uğur’la yatmaktan, evlenmeye kadar bir çok şeyi göze almalarıyla ortaya muazzam bir komedi çıkıyor. Devamını oku →

Mart 22 / 2012
Yazar Simto ALEV
Kategori Tiyatro, Yorumsal
Yorumlar Yorum Yok

Medeniyet Tiyatrosu

medeniyet_tiyatrosu.jpgÇarşamba akşamı Profilo AVM’nin düzenlediği Liseler Arası Tiyatro yarışması kapsamında Özel Kadıköy Güzel Sanatlar Anadolu Lisesi‘nin oyununu izledim; Medeniyet Tiyatrosu. Aslında oyuna sadece arkadaşımı (simin tahaoğlu) izlemek için gitmiştim. Fakat oyunla birlikte fikirlerim başka yana kaydı ve oyunu “mutlaka izlenmeli” diye mimledim. Oyunu Yiğit Sertdemir yazıp yönetmiş. İlk kez sahnelenen oyunda, aşağıda adı yazan birbirinden yetenekli gençler de oynadı.

Didem Poyraz, Simin Tahaoğlu, Gülşah Bayar, Damla Gerçeker, Cemre Ün, Bora Küp, Ecesu Sevindik, Aktuğ Karabay, Ayşegül Taşdemir,Burcu Hocaoğlu, Doğa Uğurel, Bengü Yılmaz, Gizem Akkuş, Can Hacıkadiroğlu, Nedim Suri

Bir ülke düşünün, tiyartolar yasaklanmış. Yasaklanmakla kalmamış, yıkılmış.. Ve bu ülkede 2 çocuk düşünün; tiyatro nedir bilmiyor. Tüm bu düşünceler ne kadar ütopik görünse de ülkemizde tiyatrolar yıkılmadı, kapanmadı değil. Bu ütopik ülke belki bir şeyler değişmezse Türkiye adıyla gerçek olacak. İşte Medeniyet Tiyatrosu da bu fikre baş kaldırıp, tiyatroların önemini anlatıyor.

Eh, sıradan mesaj kaygılı; sıkıcı, sanatçı boşgevezeliklerinden biri gibi görünüyor belki yukarıdaki paragrafla ama, Medeniyet Tiyatrosu derdini gevezelik yapmadan, nasihatlar vermeden, tiyatro içinde tiyatro oynayarak anlatıyor. Anlatırken de günümüzden bir çok noktaya ince ince dokunduruyor. Belki aslında ortada tek bir oyunun da olmadığını söyleyebiliriz… Tüm bunları yaparken de kahkahalarla güldürüyor.

Oyun hakkında güzel yorumlarım ve eleştirilerim ve var tabi ama; asıl eleştiri izleyiciye geliyor.. Tiyatroların önemini anlatıyor, anlatırken dokunduruyor dedim ya. Eh, tiyatro kadar tiyatro seyircisi olmak da önemlidir. Ki asıl vurgu da budur belki. Fakat salonda bir kişi horlaya horlaya uyuyordu. Hiç beğenmesen, sıkılsan saygıdan bir doğru durman lazım. Arkamda da salon çalışanları kola içiyordu. Hem de öyle böyle değil, 2.5lt’lik pet şişe.. Oyun boyunca salona girip çıkanlar da cabası.. Gerçi onları tepkiler de ilgilendirmiyor. Gülmesinler, eğlenmesinler hatta sıkılsınlar. Yeter ki anlasınlar

Eğer siz bir tiyatro izleyicisi olduğunuzu düşünüyorsanız ve oyunu izlemek istiyorsanız, 30 Mayıs Cuma günü saat 20.00‘de Barış Manço Kültür Merkezi‘nde olmalısınız..

Medeniyet Tiyatrosu taş devrinden günümüze oynanan oyunları, tiyatronun evrimini sergiliyor. Özellikle tiyatro’un yıkılışını anlatan oyun müthişti. Ben sırf o 3-4 dakikalık bölüm için bile izlemenizi tavsiye edebilirim. Basit figürlerle, kendini tekrar eden bir sesle, dialogsuz bir anlar dizisi ancak bu kadar ürpertici olabilirdi..

Yazacak çok şey var daha ama, bu kadar uzun yazdım mı da okuyan sayısı 5’i geçmiyor. Son sözümü söyleyeyim bari; bu oyunu izleyemeseniz bile gidin tiyatro izleyin. Tiyatroların yıkımının sürmesine, kültür yoksunu nesiller yetiştirilmesine izin vermeyin. Bu gençler siz onları izlemeseniz bile amaçlarına ulaşmış olacak…

Mayıs 24 / 2008
Yazar Simto ALEV
Kategori Tiyatro
Yorumlar Yorum Yok

Albay Kuş

Oyunu bugünden tam bir hafta önce izledim aslında. Ancak şimdi yazabiliyorum üç-beş cümle. Bulgar yazar Hristo Boytchev‘inmiş oyun. Bir kaç yıldır farklı ülkelerde kapalı gişe oynamış. Şimdi de Ninal Geyran Koldaş‘ın çevirisi ile Tiyatro Adam Türkiye’de sahneye koyuyor.

albay_kus.jpg

Albay Kuş, hemen ilk dakikasında gelen espiri ile insanı kahkahalarla güldürüyor. Beni güldürdü en azından..
Ve hüzne doğru ilerleyen bir “duygu degradesi” ile oyun sürüyor. Her anını keyifle izletiyor.

Tabii oyunun güzelliği bir yana, oyuncuların  -gerçekten- üstün performansı muhteşşem. Her oyuncu (ve her karakter) belli ki müthiş bir özenle hazırlanmış. Bu yüzdendir ki izlerken kendinizi izlediğiniz sahnede yani savaşın ortasında delilerle dolu o mananstırın içinde hissedebiliyorsunuz…

Albay Kuş 28 Mart 2008‘de Megaplex Tiyatro‘da tekrar sahneye taşınacak. Biletleri de Biletix‘ten almak mümkün… Ayrıca 22 Mart Cumartesi günü de Kadıköy Anadolu Lisesi Duru Tiyatro‘da oynanacakmış.

Savaş sırasında, balkan dağlarında geçiyor oyun. Eski bir manastır…. Fakat psikiyatri kliniği olarak kullanılıyor. Klinikte biri kadın, hepsi birbirinden ilkginç 6 deli var. Doktorsa, yok… Yani o gün, oyunun başladığı gün yeni bir doktor geliyor. Ama onun da pek akıllı olduğu söylenemez… İşte bu 6+1 deli, bir psikiyatri kliniğinde olabillecek en normal hallerini sürerken; bir gün kliniğin bahçesinde orarada olmaması gereken bir sandık buluyorlar. Tüm hayatlarını değiştirecek bir sandık. Sizin hayatınızı böyle değiştirmeyecektir belki o sandık. Ama oyun bittiğinde belki sizin de hayata bakışınız bir parça olsun değişecektir. Gidin, izleyin, beğenin, alkışlayın, gelin, öpüşelim…

Copy/Paste bilgiler:
Yazan: Hristo Boytchev
Çeviren: Nihal Geyran Koldaş
Yöneten: Murat Karasu
Süpervizör: Serdar Akar
Sahne Tasarımı: Başak Özdoğan Pirim
Işık Tasarımı: Cem Yılmazer
Yönetmen Yardımcısı: Gizem Tugan
Işık Kumanda: Erkan Pekbay
Dekor Uygulama: Sırrı Toprak, Demet Sever, Metin Gümüşoğlu, Gökhan Kaymak
Afiş Broşür Tasarımı: Özlem Gündüz
Oynayanlar: Ali Kil, Deniz Özmen, Burak Dur, Aşkın Şenol, Ayça Aykut, Sarp Akkaya, Fatih Koyunoğlu, Ferit Kaya

Mart 21 / 2008
Yazar Simto ALEV
Kategori Tiyatro
Yorumlar 8 Yorum