Dünkü yazımda 20 Mart gününün benim için bir tür kültür günü olduğunu belirtip, Van Gogh Alive sergisinde gördüklerimi değerlendirmiştim. Aynı gün, yine Ozan Eicher ile biraz dinlenip, akşam saatlerinde Doğa Rutkay’ın davetlisi olarak Akatlar Kültür Merkezi’nde 3. Türden Yakın İlişkiler – Başlangıç oyununu izledik. (Yazının devamında oyunu “3. Tür” olarak anacağım.) Bir sonraki yazımda davet sürecinden, tekerlekli sandalye ile hem sergi gezmenin hem de tiyatro izlemenin nasıl ve ne kadar mümkün olduğundan, bir deneyim süreci olarak bahsedeceğim. (bahsettim: Engelli Kültür Günü – 1) Ancak bu yazıda yalnızca oyunu konuşacağım.
3. Tür bir E.S.E.K oyunu. Uğur Uludağ Daha önceki “3. Türden Yakın İlişkiler” ve “3. Türden Yakın İlişkiler – 2” oyunlarından 10 yıl sonra, en başa dönüp bu oyunların nasıl yazıldığını anlatıyor. Yazmak, en iyisi için bile her zaman kolay bir eylem değildir. İnsanın üretme arzusunu körükleyen ve körelten birçok şey aynı anda yaşanırken, beyindeki savaş da başlar. Artık kontrol sizden çıkıp zihninizin eline geçmiştir. Belki onu da yöneten sizsiniz ama farkında olmadan hiçbir önemi yok. Savaş başlamıştır. Tüm düşünceler, düşler, sanrılar ya yazdırmak için uğraşır ya da özgürlüğünüzü elinizden almak ister.
3. Tür oyunu da, sahnede, bir beyinin içinde geçiyor işte. Sahnenin bir köşesinde Uğur Uludağ‘ın yazma mücadelesini gözlerken, tüm sahnede beynindeki her ögenin (siz isterseniz “öğe” deyin), her düşüncenin, nöronun Uğur’a yazdırmak için mücadelesini görüyoruz. Tabii gerek hepsinin iç bencillikleriyle (ki bunları yaratan da Uğur olmalı), gerekse Uğur’la yatmaktan, evlenmeye kadar bir çok şeyi göze almalarıyla ortaya muazzam bir komedi çıkıyor. Devamını oku →