Etiket: facebook

Çok sosyal hareketler bunlar!

Sinema gündemini meşgul eden güncel mevzulardan biri de Çok Güzel Hareketler Bunlar kadrosunun olduğu Çok Filim Hareketler Bunlar filmi. BKM Mutfak ekibi de ürettiklerini tanıtmak için yakın dönemdeki pek çok filim gibi sosyal medya kanallarını ve blog yazarlarını hedef almış. İyi de yapmış. Yapmış yapmasına da… Ben kocaman bir olmamış diyeceğim.

Daha önce bazı yazılarımda [1][2][3] sosyal medya etkinliklerinin bir kısmını kendimce eleştirmiştim. Bu da onlardan biri olacak. ÇFHB sosyal medya ekibi her şeyden önce ortama adapte olamama, kültürü tanımama hatasına düştü. FriendFeed’de çeşitli yarışmalar düzenledi. Bazıları hoş bilgi yarışmaları iken, bazıları forum oyunu ya da ince bulgurdan ÇFHB yazma maymunluğu gibi Friendfeed ve dahi benzer sosyal ağlardaki kültüre yakışmayan atraksyonlar oldu.

“Önce kullanıcı olun” diyorum, benim gibi, oradaki Ahmet veya Mehmet gibi. Biz nasılsak benzeri olun diyorum, olmuyor. Benzerini denememiş değil. Ama ayarı tutturamamış. Direkt alıntılarla göstereyim:

Şu feed‘de, “ÇokFilimHareketlerBunlar” adı ile yazılmış;

Sevgili Onur bahsedilen uygulama zaten yapılacak. Bir önceki turda yapılan yarışma da bloggerlerin sitelerinin tanıtımına yönelikti dikkat edersen.

Samimi ve senli-benli.
Aynı feed‘de başka bir ifade ise şu;

Sevgili Mehmet, film ile ilgili soru sorup çekiliş ile bunu vermememizin nedeni daha fazla blogun tanıtılması idi. … İsterseniz inceleyebilirsiniz.

(mesajı kırptım, tamamı feed’de.)
Bakın, bir anda siz-biz oldu. Müdafa da tuz-biber..  Profili incelerseniz bir samimi bir ciddi pek çok mesaj görebilirsiniz.
Tüm bunları bir markanın sosyal medyada, bloglarla tanıtımı için aciz bilgimle hata olarak görürüm aslında. Fakat yukarıda alıntıladığım mesaj dikkatimi çekiyor bir anda. “film ile ilgili soru sorup çekiliş ile bunu vermememizin nedeni daha fazla blogun tanıtılması idi” diyor.

Bugüne kadar alışılagelmiş tüm kampanyalarda markaların bloglarla ilişkisi kendini tanıtmaktı. Marka blog yazarına paket gönderir, onu lansmana, galaya vs. davet eder. Blog yazarı doğası gereği bundan sözeder ve marka bundan kazanç elde eder.(eğer blog yazarına müspet yazdıracak kadar iyi ise). One Dergisi Söyleşisi‘nde de sözettim. Bunun sebebi blogların içten, gerçek ve güvenilir olmasıdır. Eğer bloglar sizin için iyi diyorsa, kralsınız…

Burada ise bir marka, benim blogumu tanıtmayı misyon edinmiş. Çok ilginç.. Peki nerede yapıyor bunu? FriendFeed’de.. Kime tanıtıyor beni? Sınırlı sayıda takipçisine. Peki ama benim blogum bir sosyal mecrası olup, en iyi sosyal medya mecralarında tanınırken sen nasıl beni orada tanıtırsın? Müsade et de ben seni tanıtayım orada. Niyetliysen sen de beni başka platformlarda tanıt. Bu şey gibi. Bir bisküvi firmasının ürün temsilcisinin büyük bir süpermarkette, o marketin devamlı müşterilerine “bu marketin et reyonu çok kaliteli” deyip, et reyonunun reklamını yaptığını iddia etmektir. Komik. Ben zaten etimi oradan alıyorum..

Belki kaba olacak ama sosyal medyada senin değil, benim borum öter. Bunu anonim bir kullanıcı olarak söylüyorum..

Çok Filim Hareketler Bunlar’ı FriendFeed’de incelemeye devam ederken kırptığım yorumdan bir başka bölüm göze batıyor:
Feeddeki atışmaların ekmeğimize yağ sürmesi konusuna gelince, ucuz düşünen bir marka değiliz.Her hafta prime time’da program yayınlayan bir marka böylesi bir metodu aklının kenarından bile geçirmez.

Haklı mı değil mi tartışılır elbet. Fakat haklı dahi olsa…  Prime Time’da yayınlanmasının tek sebebi benim izliyor olmam. Sen bir televizyon kanalında, bir gazetede değil de benimle direkt etkileşimli olduğun ortamda böyle yazarsan, prime time’dan hiç mi pay kaybetmezsin? Daha bugün Onur Cengiz’in bir feed’ini gördüm. “Bu sene mevzu sosyal medyada markanın itibarını yönetmek galiba hacılar” diyor. Ben bu yazıyı yazarken aklıma gelen ve anlamlanan bir yorum oldu…

Bu işin devamında ise, ÇFHB ekibinin başka interaktif mecralarda yaptıklarına bakmak istedim. FriendFeed profillerinde hiçbir yere link olmayınca Google’a sordum. Çıkan ilk link Çok Güzel Hareketler’in blogu olunca es geçtim. Sonraki iki link resmi olmayan bloglardı. Ve ancak bilmem kaçıncı sayfadaki forum sitesi  beni http://www.cokfilimhareketlerbunlar.com adresine ulaştırdı. Komik, url beni daha ilk link olan ÇGHB blog‘una yönlendirdi.  Custom CMS olarak kodlanmış ÇGHB altındaki ÇGHB öğelerini taşıyan bu blog meğer filminmiş. Filmin başka site altında bir blogu var ama profesyonel bir sitesi de yok. Oysa olsa tanıtırdık blog yazarları olarak..

Resmi site arayışı maceram son bulunca, bir yandan siteye bakıp, bir yandan Facebook’da filmi aradım. Arama sonuçlarında hangisinin resmi olduğu belli olmayan ve hiçbirinin etkileşimde olmadığı birkaç Fan Page ve grup buldum. Bundan da vaz geçtim… (bu arada sitelerinde asıl  link varmış.)

Bu yazıya başlamadan önce (bu arada 1 saat 47 dakikadır yazıyorum) baktığım son şey ÇFHB’in Twitter hesabı oldu. Orada da “test yayınındaki sitemiz” diye verilip açılmayan link‘den, “blog sitemiz burda” deyip bizi “yarkın” başlıklı içeriksiz blog‘a kadar çok filim twit’lere ulaştım..

Demem o ki sevgili okur, sahiden de çok filim hareketler bunlar…

Mart 13 / 2010
Yazar Simto ALEV
Yorumlar 7 Yorum

FaceBook’tan sürpriz yumurta

facebookFaceBook’ta ne zamandır olduğunu bilmediğim, yeni öğrendiğim eğlenceli bir sürpriz yumurta (easter egg) varmış. Eğer FaceBook hesabınızda, soldaki resimdekine benzer şekiller görüp, 10 saniye için olsa da eğlenmek, belki bir an hayrete düşmek istiyorsanız yapmanız gerekenler hiç de zor değil.

Klavyenizden, şu tuşlara sırası ile basın:
Yukarı Ok, Yukarı Ok, Aşağı Ok, Aşağı Ok, Sol Ok, Sağ Ok, Sol Ok, Sağ Ok, B, A, Enter

Şimdi sayfayı kaydırın, ya da sağa sola tıklayın. Hepsi bu..

Not: Spoil ettiği için Kıvanç’a teşekkürler.

Mayıs 08 / 2009
Yazar Simto ALEV
Yorumlar 3 Yorum
Etiketler

Sosyal Medya’da siyaset

Son zamanlarda Sosyal Medya denilen şeyle pek haşır neşir olduğum bir gerçek. FriendFeed’den Facebook’a, Twitter’dan LastFM’e geniş bir alana yayılan siteler zinciri. Tüm içeriği insanlar üretiyor ve her ortamda direkt etkileşim içindeler. Bu nedenle de Sosyal Medya reklam yapmak için de iyi bir araç.

Bu sitelerde (ve hatta bloglarda) yapılan ya da yayılan reklamlar direkt kullanıcıya ulaşır, anında geri dönüş alınabilir, tepkiler ölçülebir. Kullanıcılar da markaları takip edebilir. Nitekim Pegasus Twitter’da başarılı da bir kampanya yürttü.

Sosyal Medya’daki bu potansiyeli gören bazı markalar ve bunun önünde siyasiler de bunu kullanmaktan geri durmadı. Önce bir kişi “Aa, Mustafa Sarıgül beni Twitter’da takibe aldı” dedi. Sonra bir başkası. Ve biri daha. Gün içinde onlarca kişi “beni de!, beni de takip ediyor” dedi. O hafta hepimiz bir sürü sitede takibe alındık. Burda yapılan en büyük hata, onların beni takibe almasıydı. Zira burada önemli olan, kullanıcının seni takip etmesidir. Spam halinde gelen takip haberleriyle, hepimiz bu insanları bloklar olduk. Sonuç mu? Yok… Devamını oku →

Mart 23 / 2009
Yazar Simto ALEV
Yorumlar 2 Yorum

Evde çalışmak zordur

Eğer çalışan biriyseniz muhtemelen siz de her gün işe gidip gelmekten, günlerinizin ölmesinden, dinlenememekten ve daha bir çok şeyen şikayet ediyorsunuzdur. Pazartesi sendromuna tutulup hafta sonunu iple çekiyor ve daha şu saatten (14.03) eve gitmenin hayalini kuruyorsunuzdur. Biliyorum, işten kaçtığınızdan değil; evinizde olmak için…

Fakat engelim nedeniyle evinde çalışması gereken biri olarak asıl zor olanın evde çalışmak olduğunu savunuyorum. Geçerli sebeplerim de var. (:

Yatağım ve çalışma masam arasında 2 metre mesafe yok. Yataktan kalkıp masama, masamdan kalkıp yatağıma geçebiliyorum. Yatağım karşımdayken kendimi bir çalışma odasında, iş ortamında değil; yatak odasında hissediyorum. Nitekim burası bir yatak odası! Yatağım da sürekli beni çağırıyor.

Sadece oda değil, bütün gün evde olduğumun farkındayım. Çünkü ev haklı sürekli ev içinde dolaşıyor, konuşuyor, tartışıyor, misafir ağırlıyor, televizyon izliyor. Bitmiyor… “Ben evdeyim” düşüncesi çalışma şevkini kırdığı gibi, eve ait öğeler iş yapmaya engel olabiliyor.

Geçenlerde Özgür‘le yeni projeleri (hayhuy.com -şifre için FaceBook grubuna üye olun.) hakkında konuşurken, bu meseleden de söz edildi. Özgür, “Mesela Ender şimdi …’ları düzenliyor” dedi. Cevapladım; “Senin karşında Ender …’ları düzenliyor, benim karşımda annem temizlik yapıyor.”  (Ender’in o an yaptığını spoiler olmasın diye yazmadım.)

Tabii bu engeller karşılıklı sayılır. Annem yaptığı işle, kardeşim ödev sorusuyla, dedem huysuzluklarıyla işimi bölerken, bir de evde yaşama koşulları vardır. Sabah kahvaltı ederken, bir lokma yiyip annemi yalnız bırakarak odama kaçamıyorum. Öğle yemekleri kardeşim de okuldan gelip katıldığı için daha geniş bir ritüel oluyor. Tüm aile yenen akşam yemeklerinden, çay keyfinden, tatlısından söz etmiorum bile!

Ben tüm bunları yazarken bile  benzer olaylar sürüp gitti. Yazımın ilk sözcüğünü yazdığım anda annem mutfak robotunu çalıştırdı. Aynı sırada gelen TV sesinde Ece Erken ve Kolbastı vardı. Az önce de annem yaptığı pırasa köftesi’nden getirip, “bak bakayım nasıl olmuş?” dedi. (yazım bitince tadacağım. (: )

Meselenin ev boyutunun yanında bir de iş boyutu var. Bazen mail’leşirken yaşanan ufak bir yanlış anlaşılmadan küçük bir iş 1-2 gün sürünebiliyor. (Daha yeni yaşadım, “ana sayfaya” ibaresi olmadığı için, değişikliği daha ilgili bir sayfada yaptım dün. Bugün gelen mail’de “Ana sayfaya şunu yapacaktın, neden yapmadın” yazıyordu. Bakın, gitti 2 gün boş yere) Tamam, bu sık olmuyor ama oluyor. İletişim bir çok defa kısıtlanıyor iş yaptığım kişilerle, üstlerimle…

(Dayanamadım, yedim köfteyi. Çok lezzetli be.)

Bir de benim her gün yapmam gereken rutin işlerim yok. Ama her an ufak bir iş, bir problem, ya da proje çıkabilir. Her an tetikte olmaya çalışıyorum. Evde olup da sürekli mail kontrolü yapmak, uyanır uyanmaz bilgisayarımı açıp “acaba bugün işim var mı?” demek zor geliyor. Ortalama bir iş yerinde her zaman yapacak bir iş vardır oysa. Ortalama bir yoğunlukta da ofisten ayrıldınız mı işiniz biter. “Bu zaman dilimi iş için, bu zaman dilimi ev için, bu da kendim için” diye ayrışır. Benimse mail geldiği her an işim vardır. Mail gelene kadar işim yoktur ama -özellikle mesai saatlerinde- mail gelene kadar geçen sürede işim olmasa dahi o süre çok da benim değildir…

Bu nedenlerle emin olun ki evde çalışmak sanıldığı gibi keyifli değildir ve iş verimini düşürür…
Evde çalışmak zordur…

Şubat 06 / 2009
Yazar Simto ALEV
Kategori Benden..
Yorumlar 6 Yorum