10 Yıl askerlikten kaçıp sonunda nasıl yırttım?

Çok uzun zamandır, 2 yıldan uzun süredir bu yazıyı yazmak için belkiyordum. Ancak vakti geldi. Açıkçası aleni olarak asker kaçağı olduğumu blogumda ifşa etmek pek doğru olmazdı. Aslına bakarsanız süreç hala devam ediyor ancak son aşamada meseleyi Albayla yüzyüze görüşerek hallettiğim için artık içim rahat. Yazmaya çekinmiyorum.

Takip edenler zaten biliyor ama bloguma tesadüfen veya askerden yırtmanın yollarını ararken kazara bu yazıya denk geldiyseniz, askerlikten nasıl yırttığım sorusunun cevabını peşinen vereyim: Ben bir fiziksel engelliyim. Peki kaçaklık nerden mi geliyor? İşte bu yazıda asıl onu anlatacağım. 

Bundan iki yıl önce 25 Temmuz 2013 günü postacı apartman görevlimize önemli bir zarf bırakmış. Askerlik şubeden geliyor. Gelen belgede 31.12.2003 (iki bin üç) tarihine kadar yoklamamı yaptırmadığım için yoklama kaçağı olduğum yazıyordu. Aslında daha önce askeriye ile hiçbir irtibatım olmadığı için bir gün kapıdan almalarına bile hazırlıklıydım ama yine de durum saçmalık ötesi…

Ben devlet hastanelerinden defalarca rapor almış ve durumum itibariyle babamdan kalan maaşı SSK’dan sürekli alan bir engelliyim. Yani doğrudan askeriyenin bilgi alanında olmasa dahi kurumlar arası iletişimin en azından bunu çözecek noktada olması lazımdı. Evinden çıkamayacak durumda bir engellinin (ben o durumda değilim) vakti geldiğinde “merhaba, benim askerlik vaktim geldi ama ben engelliyim” diye askerlik şubenin yolunu tutması beklenemez. Beklenmemeli…

Kaçak olduğumun hemen Gezi’nin ertesinde çıkması ise bir tesadüf mü hâlâ bilmiyorum.

Hemen ardından ne yapabileceğimizi araştırdık tabii. Öğrendim ki evden çıkamayacak durumda olan engellilerin bir yakının gidip başvurması, durumu bildirmesi yeterliymiş. Daha sonra evde muayene ile sorun çözülüyor. Aksi halde şubeye gidip uğraşmak gerekecek. Eh, şubeye kadar giden birliğe de gider… Ben de hemen o hafta annemi yolladım, gerekli işlemleri halletti.

Ardından bir yıldan biraz fazla süren bir sessizlik yaşandı.

Bu arada 2014 Mayıs gibi bedelli askerlik gündeme geldi. Düşündüm, askeriyede işlemlerle uğraşmak o kadar kolay olmayacak. Üstüne kaçaklıktan ceza yeme olasılığı var. Oysa bedelli öyle mi? Veriyorsun parasını kurtuluyorsun. Düşündüm. Ciddiyetle olmasa da düşündüm bu seçeneği.

O sıra tesadüfen denk geldiğim ve şu an kapalı olan Asker Adam sitesinin (resmi bir site değil tabii) Soru Cevap bölümüne durumu izah edip şu soruları sordum:


Ama ben tüm bu prosedürlerle uğraşmak istemiyorum.

1. Bu işin makul bir çözümü yok mudur? Bu şartlarda sürünmek istemiyorum.
2. Bu şartlarda kaçak olmanın cezasını ödemem gerekir mi?
3. Bedelli yapsam daha ekonomik ve kolay olur mu?
4. Bedellide engellilere bir indirim sağlanıyor mu?

Bu mesajımı Soru Cevap bölümünde yayınlamadılar ama e-posta ile verdikleri yanıt şu cümlelerle başlıyordu:


Simto Merhaba,

Öncelikle şunu anlamamız gerekiyor.Normalde sizin şartlarında birinin askere zaten gitmemesi gerekiyor.Bedelli askerlik yapmak tabi ki bir olasılık ancak siz yasalara göre zaten askerlikten muafsınız.Durumunuzda bir değişiklik var ise onu bilmiyoruz elbet.

Bizim önerimiz şubeye, şubenin sağlayacağı kolaylıkları kullanarak gitmeniz.

Yani teknik olarak askerlik muafiyeti olan bir engelli asker kaçağı olarak, askerliğimi bedelli askerlik yoluyla tamamlamam mümkün gözüküyordu. Şubeye gidip prosedürü tamamlamam sadece bir öneri. (Daha sonra kendilerine ironi yaptığımı, duruma dikkat çekmeye çalıştığımı anlattım ve mesajımı sitede yayınladılar.)

Şimdi sürece dönelim.

10 Kasım 2014‘de Şişli Askerlik Şube Başkanı Albay Taner Öngün aradı. Çok fazla kişiye gittiklerini, yoğunluk olduğunu söyledi. “2-3 gün içinde ben gelemezsem sen gel” dedi. Gerekiyorsa ambulans da tahsis edebilirmiş. Israrcı olmadım. “Tamam” deyip kapattım. “Yaz gelsin giderim ya” dedim içimden ama yaz geldi geçti, ben gitmez oldum.

Bir taksiye atlayıp gitmek mümkün değil miydi? Mümkündü tabii; ama daha büyük bir uğraşın içine düşecektim ve hiç içimden gelmedi böyle bir mücadeleye girmek. “Bu hafta gideriz”, “haftaya gideriz” diye hep öteledim. En nihayetinde de gitmeme gerek kalmadı. Şimdilik… Acaba askeriyeden biri bu yazıya denk gelir de “sen kim köpek, gel lan buraya” der mi? Demez tabii…

Nihayet; 3 Kasım 2015 Salı günü Taner Albayım aradı. “Perşembe günü geleceğiz, 12 tane fotoğraf hazırla” dedi. “Tamam” dedim. Hemen o akşam çektirdim yeni vesikalığımı. Ertesi sabah da annem gitti aldı fotoğrafçıdan. Biraz sonrası Taner Albayım aradı yine. “Biz yoldayız, müsaitsen geliyoruz” dedi. “Tabii” dedim.

Öğle saatlerinde kendisi 2 hekimle birlikte geldi. Muhtemelen biri uzman doktor, diğeri tıp öğrencisi veya asistandı. Muayeneden çok hastalığımla ilgili tıbbi bir iki soru ve “o bacağını neden öyle tutuyorsun” gibi tıbbi olmanın kıyısında bir iki soru sordular. Bir sürü sayfa form dolduruldu, annem formları imzaladı; biraz da sohbet ettik. Ben sistemdeki yamukluklar üzerine çenemi fazla tutamayınca Albayım da sohbeti uzatmayıp evden ayrıldı. Zaten işimiz de bitmişti.

Ama süreç bitti mi? Bitmedi… Belgeler Ankara’ya gidecek. Olası bir tutarsızlıkta geri dönme olasılığı var. Mesela boyumu ve kilomu sağlıklı bir şekilde ölçmek mümkün değil. Yaklaşık değerler verdik ama bu bir riskmiş. Annem de imza konusunda pek başarılı değil. Bir sürü imza attı. Biri farklıysa yine sorun çıkabilir. Hiç beklemediğimiz bir yerden de sorun çıkabilir. Hiçbir sorunun çıkmaması da mümkün; ama güvenemiyorum, sorun da çıkabilir…

Şimdi beklemedeyiz. Niyetim süreç tamamlanınca blog yazmaktı ama çok uzadı. Hafızam beni zorlamaya başladı. Artık gelişmeleri bu yazıyı güncelleyerek aktarırım.