İlk profesyonel blog deneyimimi 23 Nisan 2005’de aldığım domain hicbirsey.net üzerinde başlattım. Arkadaşım VaGa ile (onun ismi sırdır. (: ) başlattığımız bir projeydi. İkimiz de edebiyat ağırlıklı olmak üzere çeşitli yazılarımızı paylaşıyorduk. Siteye üye olup, üyelerin de yazılarını göndermesi mümkün. Bunun için bazı kurallar belirledik ve en önemlisi kusursuz imla oldu. Siteyi “Hiçbir Şey . Net …değil” olarak andık, “mental masturbasyon sitesi” dedik. (Aslında ben ruhsal diyorum.)
Hep geçmiş zaman eki kullandım ama site hala ayakta ve VaGa yazmayı sürdürüyor. Bense aynı biçimde “şiirsel”ler yazabilecek şeyler yaşadığımı düşünmediğimden, artık kendimi tekrar ettiğimi gördüğümden ve yazdıklarımı iyice beğenmez, hatta yenilerini yazamaz olduğumdan yazmayı bıraktım. Aslında bu bir final değil, bir ara vermek. Fakat yeniden başlamak hiç de yakın görünmüyor..
Aktif yazdığım süreç içerisinde yaşadıklarımı anlatan, şiire benzer (benim şiirsel dediğim) bir çok yazım, birkaç anı yazım, biraz da eğlencem oldu. Bugüne kadar yazdığım her şeyi bir solukta yazdım. Ortada duygularıma karşın yazacak tek bir cümle yokken, bir anda satırlar geçti beynimden. O düşündü, ben yazılı ortama aktardım. Hiçbir cümlem üzerine düşünmedim ve hiçbir şiirselimi (imla hataları hariç) düzenlemedim…
Bu şartlarda yazdığım her şiirselimi, yazımı zaman içinde tekrar okudum. (genellikle yazdıktan sonra okumam, uzun bir süre) Sonra değerlendirdim. İçinde bir şeyleri beğendim, ya da “bu olmamış” dedim. Bu değerlendirmeler de giderek bir tarz oluşturdu bende. Hala hiç üzerine düşünmeden, yazdığımı düzenlemesem de; beynim benim için bu kontrolü yapar, cümleleri özenle seçer oldu…
Ben şiirde zoraki yazılmış kafiyelerfi kabul edemiyorum. Açıkla duyguyu anlatan cümleleri de: “Seni seviyordum / sen beni terk ettin. / Sonra ben ağladım / ağlamaktan şişti gözlerim” gibi. Şiirde bence duygular, yaşananlar, söylenecekler betimlenmeli. Hem birazcık gizemli olmalı (karizma yapmak için değil, düşündürmek için), hem de okuyucuya da bir şeyler bırakmalı. Eline şiiri bir bütün olarak verip, “al bunu oku, bak ben ne yaşadım” dememeli. O kendi duygularını eklemeli. Betimlemeleri kendi yaşantısına yakıştırmalı. Çünkü şiir biraz da okuyucu için yazılır. Okura bir şey katamıyorsan, ya da okur sana bir şey katamıyorsa bir anlamı yok bu işin…
Her neyse; şimdiye dek aslında tam olarak bu düşünceyi kapsayan şiirseller yazamadım. Bir çoğunu okuyunca çokça eksik gördüm, beğenmedim. Çok azı için de “Bu güzel galiba” dedim. Tabii değerlendirirken yaşadıklarımı düşünmüyor, ne kadar iyi anlatabildiğime bakıyorum. Yazdığım onlarca şiirsek arasındaysa ancak birini gerçekten sevdim. Her fırsatta birilerine okutmak istedim. Beğenmelerini değil, açık fikirlerini bekledim..
Bu yazıyı yazma amacım da bu şiirselimi paylaşmaktı. Bir paragraflık bir giriş yazısı yazıp, ilgili bağlantıyı vermekti niyetim ama, tutamadım kendimi. Bu yüzden de şiirselimi okutmadan önce epey bir vaktinizi almış oldum. Affedin…
Buyrun, ilgili şiirsele bağlantı: