Etiket: sc

Sinevidyon’un Konuğu Oldum!..

Son yazılarım sinema üzerine olunca kendimce bir çemkirmiştim. Vakit bulamıyorum, yazamıyorum, her kaçamağım da film izlemek oluyor.  Bu defa öyle olmadı ama, yine sinemadan kopamadım. Fakat bu defa izlenilen de ben olacağım. Çünkü Sinevidyon‘un bu haftaki konuğu bendim. Sinevidyon, Televidyon nedir, Nasıl çekim yaptık, ben neler düşünüyorum, kim bu adamlar? Hepsini anlatacağım ama okumadan izlemek isteyeniniz varsa lütfen şu linke tıklasın: http://televidyon.com/p/608/haftanin-konugu-simto-alev-

Televidyon kendi tanımlarıyla şöyle; “Bir grup kafası bozuk insan televizyonda görmek istediklerini bulamaz, nöronlarına yıldırım düşer ve olaylar gelişir.” Çok da doğru bir tanım. Televidyon isterseniz internetten, isterseniz cep telefonunuzdan podcast olarak izleyebileceğiniz bir tür televizyondur. Teknik olarak tek farkı normal yayın şartlarında gerçek bir televizyondan izlenmiyor oluşu. Televidyon’da Sinemadan web’e, spordan teknolojiye kadar bir çok program var. Benim gibi televizyondan kaçanlar için müthiş bir araç zira içtenler, gerçekler ve televizyonlar gibi ticari değiller.

Sinevidyon ise Televidyon’un haftaiçi her gün bir bölümü yayınlanan sinema programıdır. Programı Özgür Poyrazoğlu ve Ender Ayna (Bu adama da bir site şart) hazırlayıp sunuyor. Bu adamlar Highschool Musical için “bu filmi kimler izlemeli” sorusuna “çoluk çocuk” cevabı verecek kadar da samimiler. Çekinmeden izleyin!

Özgür’le Sinevidyon ve FriendFeed aracılığıyla dialoglar kurmaya başladık. Sonrasında mailleştik. SanalCafe‘nin bir sinema organizasyonuna davet ettim, gelmediler. Oysa ben sinemaya bu denli yakın bu iki adamla tanışmayı çok istiyordum. Özgürle, Ender’in izleyici (cc) olduğu mailleşmeler sürerken Özgür’ün davetiyle SanalCafe’yi anlatmak üzere Sinevidyon konuğu oldum.

Çekim için arkadaşım Yunus’la birlikte çekim saatinden 30 dakika önca Maçka GMaill – Cinebonus sinemalarında olduk. Fakat içeride bir güvenlik görevlisinden başka kimse yoktu!. Bir gün öncesinde aldığım numarasından Özgür’ü ilk kez aradım ama açmadı. SMS attım, cevaplamadı. O an aklımdan geçenleri siz düşünün. :D

Bizden 15 dakika kadar sonra kapşonlu, yağmurdan ıslanmamak için büzülmüş, eli çantalar dolu bir adam geldi. Dik dik baktım. Muhtemelen “kim ulan bu mal mal bakıyor” demiştir. Baktım çünkü gözleri Julien Julien’di. Ve içeri girip soyununca (oha?) anladım ki bu gerçekten Televidyon’un kameramanı Julien Aksoy. Hemen yanına gidip tanıştım. Özgür’ü beklerken Yunus, ben ve Julien arasında ufak bir fotoğraf makinesi sohbeti geçti.

Tam da bu sohbetin üzerine backstage fotoğraflarını çekmek  için arkadaşım Ozan da geldi. Özgür ve Ender hala yok.. Sonra ekipten başkaları geldi. Bunlar hala yok. Assoloist gibiler. Şakası bir yana, çok ciddi bir trafik vardı. Tüm sorun bu. Neyse, çok uzattım, çok sıkıcı oldu. Ya da ben öyle hissettim. Nasıl okunur bunca yazı be? Ben hemen Özgür’ün gelişiyle devam edeyim..

Özgür içeri girer girmez yanıma gelip selamladı, kendini tanıttı. Zaten tanıdığım için direkt “naaber?” dedim. Sonra beni Julien’le vs. tanıştırmaya kalktı. ((: Neyse, ben nasıl uzun zamandır arkadaşımmış gibi direkt “naaber?” dediysem, karşılığını da aynı samimiyette aldım. Netekim tüm bunları kaçıran Ender de geldiğinde aynı şekilde karşıladı beni. Ya da biz onu. (:

Çekim öncesi “ee, ne konuşacaz?” olduk!. Ben dedim “bir hazırlık yapmadım. Rahatım, zaten biliyorum sizi aranızda geyik yapıyorsunuz falan, öyle gider.” O dedi “Biz de ne konuşacağımız için fazla bi hazırlık yapmıyoruz, doğaçlama gidiyor.” “İyi” dedim. “İstersen biraz SanalCafe’den bahsedeyim, öyle girelim.” Özgür’le bu şekilde 2-3 soru cevap yaptık. Julien, Ender, Yunus, Ozan hepsi bizi izliyor. Özgür “e başladık zaten biz programa?” dedi. Gülüşmeler arasında da start verildi, Julien kayıt tuşuna bastı ve pattadanak çekmeye başladık. İzlediğiniz her şey plansız, programsız bir anda çıktı gitti. Özellikle söylemek istediğim şeyse, bölümde ne kadar gülüp eğlendiysek, ne kadar samimi görünüyorsa; bir o kadar da bunun arkasında geçti.

Bu yüzden ben hem bu iki adama beni davet edip birlikte çok iyi vakit geçirmemize, çok fazla eğlenmeme ve naçiz, benim hayatımın parçası SanalCafe’yi anlatmama vesile oldukları için; Hem de Serdar Kuzuloğlu‘na Televidyonu icat ettiği için teşekkür ediyorum..

Kasım 20 / 2008
Yazar Simto ALEV
Kategori Benden.., Sinema, Yorumsal
Yorumlar 2 Yorum

Sinema’da Saw gerginliği..

Bugün SanalCafe‘nin 23. sinema organizasyonunu gerçekleştirdik. Kaç kişinin gelmediğinden listenin son halini görmediğimden emin değilim ama 89 kişilik bir katılımcı listesiyle gittik. İzlediğimiz film de SAW 5‘di. Mesele de burada başlıyor işte.

Saw serisi hepinizin de bildiği gibi, biraz kanlı ve şiddet içerikli bir filmdir. Kabul diyorum, kan tutanı var, midesi bulananı var vs. Ancak bir insan kandan, bir miktar sanal şiddetten ne kadar korkabilir ki? Üstelik bu bir korku filmi değil. Hemen sol yanımda oturan dişi bir arkadaşım filmin daha ilk dakikalarında yüzünü bana çevirdi, elime ani bir hamle yapıp sıkıca tuttu ve sahne sonuna kadar “bitti mi?” deyip durdu. Netekim film boyunca da bu tavrını sürdürdü… Avucumda hala tırnak izleri duruyor. (yok, şaka yapıyorum. o kadar da değil.) Şimdi yine bazı şiddet sahneleri için tavrını kabul edilir varsayacağım.. Yoksa zaten diğer bazı kızlar da bana şiddet dolu gözlerle bakmazlardı. Ancak bu arkadaşım filmin en sakin sahnelerinde bile elimi tutarken, bas sesleriyle senkronize bir şekilde sıkma şiddetini arttırıp azalttı. Nasıl bir reflekstir o yahu?

Gerçekten ilginç buluyorum bu durumu, o yüzden yazıyorum. Yoksa canım arkadaşımı çok severim, keyifle de tutarım elini. Tırnaklasa da canı sağolsun. ((: Ama bir filmde, tamamen sanal olarak bir insanın orasının-burasının kesilip biracık kan akması ne kadar korkutucu olabilir ki? (iğrenç demedim, korkutucu dedim)

Neyse, bu kez girişi yaptım ama araya toparlayıcı nitelikte bir kaç cümle serpiştiremeden film hakkında da bir şeyler yazayım.

Her şeyden önce, yorumum diğer izleyicilerle ortak bir fikir içeriyor. “İlk 4 filmi izlemeyen, izlememeli.” Çünkü tam bir devam filmi. Zaman zaman geçmişten ve önceki filmlerden görüntüler görüyoruz. Bir çok şey de bilinmeyince anlamsız kalıyor.

Film için “beğendin mi?” diye sorarsanız, “evet, güzeldi” derim. İyi vakit geçirdim. Bir miktar gerildim. Ama buna rağmen tatmin olmadım. Film cinayetler, şiddet, kan içeriyor. Ama ilk 2 filmle kesinlikle Jigsaw‘ı katil de olsa savunurdum. Çünkü o cinayet işlemiyor, insanlara ölümle yaşam arası bir seçim şansı veriyor. Yaşamayı seçenlerle yaşamak için bir amaç veriyordu. Jigsaw kurbanlarını masumlardan seçmiyordu. Ve onları öldürmüyor, onlarla bir oyun oynuyordu. Ve bu filmde artık bu amaçtan çok çok uzaklaşıldığını fark ettim.

Flashback nitelikli zaman kaymalarındaki kamera hamleli geçişlerse (ki bu 4. filmde de vardı) anlık da olsa filmden kopup algı bozukluğu yaşamama sebep oldu. Böyle kurgular bazen oldukça can sıkıcı olabiliyor. Zaten böyle bir filmde ihtiyaç da yok ki böyle kurgulara?..

Yaa.. Yaa.. 6. film de yoldaymış..

Ekim 26 / 2008
Yazar Simto ALEV
Kategori Benden.., Sinema
Yorumlar 6 Yorum