Survivor mı izliyorum ben?

Başlıktaki “Survivor mı izliyorum ben?” sorusunun kısa ve net cevabı bu sezon için “evet“. Twitter’daki Survivor paylaşımlarım üzerine Survivor izlemeyeceğimi bilenlerden “hayırdır?” diye tepkiler, bazı takipçilerimden de “devam edeceksen takibi bırakırım” gibi komik tehditler aldım. Komik. Neyse ki sayısı çok fazla değil. Uzun zamandır da blog yazmıyordum. Ben de krizi fırsata çevirip bir iki şey yazayım istedim. Aslında yazılabilecek çok fazla şey var Survivor’dan hareket edip ama fikir parçacıklarını bir araya toplayıp, kimseyi kırmayacak şekilde bir şeyler yazmak zor olacak gibi.

Bu sezon Survivor izliyorum çünkü Kelime Oyunu‘nda birlikte yarıştığım ve daha sonra arkadaş olduğum Yunus Günçe (“Ç” ile) Survivor 2016’ın Ünlüler Adası’nda mücadele veriyor, kendini deniyor, yeni deneyimler kazanıyor. Üstelik tam da güzel projelere adım atmak üzereyken gitti. O işlere döndüğünde bakarız artık. Neticede arkadaşımı görmek ve desteklemek için bu programı neredeyse bölüm kaçırmadan ilk kez ve belki son kez izliyorum.

Tabii bu bir “Yunus Günçe arkadaşım olum!” ya da “Sana ne lan, izliyorsam izliyorum” yazısı değil. Hiç izlemediğim ve bir kesimin tamamen tepkili olduğu (ben de dahilim) bu programı dibine kadar izleyince kafada bir şeyler değişiyor ya da bir şeyler üzerine konuşma ihtiyacı hissediyor insan. Ben hissediyorum. Demek ki ben de insanım.

Hepsi kurgu bunların

Peşinen şunu söyleyeyim; program hakkında çok fazla kurgu olduğu, oylama sonuçlarının sahte olduğu yorumları yapılıyor. İşin gerçeğini belki hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Benim fikrimse şu yönde: Yunus’un tavırları, konuşması, tepkileri aynen tanıdığım gibi; rol yapmıyor. Diğer yarışmacıların da birçok anlık tepkisinin tamamen gerçek olduğunu düşünüyorum.

Diğer yandan televizyonda böyle bir yapımın tamamen gerçek olamayacağını biliyorum. Mutlaka yarışmacılara rol verilmese de çeşitli yönlendirmeler oluyordur. Aksaklıklarda yeniden çekime gidiliyordur. Oyunlar da gördüğümüzden çok uzun sürüyor olmalı. SMS sonuçları da tamamen gerçek olsa dahi, 2 saatlik kurgu için seçilen görüntüler halkın fikrini etkilemeye fazlasıyla yeterli olabilir.

Ben de yorumlarımı bu yüksek oranda gerçeklik ve bir miktar kurgu fikriyle yapacağım. Yine de “orda her şey yalan, Acun ne derse onu yapıyorlar” diyecekseniz, siz bilirsiniz. Yorum alanı aşağıda.

Survivor izlememeli miyiz?

Daha önce “Terör Saldırısı & Survivor” başlıklı Facebook blogumda “ülkede terör saldırısı oldu, Survivor reytinglerde birinci çıktı” diye tepki gösterenlere cevaben bir yazı yazmıştım. Orada özetle herkesin yas tutma biçiminin farklı olabileceğinden, saldırı üzerine hiçbir resmi açıklama gelmezken saldırıyı eleştirmeye bile yasak gelmesinden, sosyal medya sitelerinin yasaklanmasından bahsettim.

Herkes olanlardan bihaberken geriye televizyondan başka da bir alternatif kalmıyor bence. Evet, biz bilinçli ve ufak bir topluluk uyutulduğumuzun farkındayız (benim bu sezon Survivor izlemem istisnadır) ama geri kalanlar için uyuyanlara değil uyutanlara tepki göstermek daha hayırlı olacaktır.

Diğer yandan artık şöyle de düşünmüyor değilim: Normal olan hangisi?

Ülkenin doğusunda, en merkezi şehrinde, başkentinde bombalar patlaması; bazı şehirlere roketlerin geçerken tesadüfen düşmesi; hemen her gün -çocukları korumakla görevli yerlerden dahi- çocuk tecavüzü haberleri gelmesi; yine hemen her gün kadın cinayeti haberleri gelmesi ve faillerinin neredeyse kahraman ilan edilmesi; laikliğin kaldırılması gibi tartışmaların olması; mecliste vekillerin yumrum yumruğa kavga etmesi; Yine her gün “skandal” diye nitelendirilen 25 civarı farklı haber yayınlanması ve buraya yazsam bitmeyecek bin türlü musibet başımızda dönerken durmadan acı çekmek, her zaman tetikte olmak; her anımızın hayatımıza ara verilmiş bir an olması mı daha normal,

Yoksa tüm bunların yaşanmadığı ya da nadiren yaşandığı bir ülkede akşamları 3 saat boş boş televizyona bakarak vakit geçirmek mi daha normal?

Şüphesiz ikisi de çok normal şeyler değil ama bu kadar belanın içinde telef olmak da hiç normal değil. Bırakalım insanlar biraz eğlensin. Bu sadece normal olduğunu düşündüğüm şey tabii. Bilmiyorum tam olarak nasıl anlatabilirim çünkü “Survivor izleyin” demeye çalışmıyorum. Aksine, izlemeyin! Çok korkunç… Sadece bu kadar toplumsal dert çok fazla ve bu yükün altında kalmamalıyız. Bir kaçış lazım.

Başka bir ayrıntı da şu: Eğlenceye de vakit ayırmam ne ülke sorunlarıyla ilgilenmediğim anlamına gelir ne de daha faydalı işlerle uğraşmadığım anlamına gelir.

Şimdi kendimle çelişkili görüneceğim cümlemi kuracağım: O kaçış kesinlikle Survivor değil.

Adada neler oluyor?

İki ada var: Ünlüler ve Gönüllüler. İkisinde de 10 kişi kadar var (net sayıyı bilmiyorum ama her hafta elene elene yarısı gitti). Daha ilk haftadan Gönüllüler adasında 2 kişi gruptan ayrılıp 10 metre ötede kendine ayrı bir yaşam alanı kurdu. Ünlüler adası ise 5 parçaya bölündü, “öteki” tüm gruplar düşman. Tam ülkemin hali gibi. 10 Kişi oldukları halde, bölünmeyi başardılar.

Bir gruptan giden; ayrılrıldığı grup için “satıcı“, dahil olduğu grup için “kral” oluyor. Aynı kişiler döne dolana hem “satıcı” hem de “kral”lar ada içinde. Buna rağmen kraldan çok kralcılar. O hafta kim iyiyse herkes onun yanında. O ne derse doğrudur. Sanıyorlar ki birlikte birinci çıkacaklar ama bir kişi kazanırken hepsi patır patır dökülecekler. Yunus bu oyunda herkesle, rakip takım Gönüllüler’le dahi iletişim halinde olmaya çalışıyor. Bu yüzden de en “satıcı”sı o. Çok acayip.

Yalnız bu grup, parkur oyunlarında, yani Gönüllüler Adası’ndakilerle aynı alanda yarışmaya çıktığında “hepimiz kardeşiz” sloganları atıyor, sırıtıyor. Çünkü adada yalanın bini bir para. Gönüllüler adasına baktığımız zaman, onlar bu kardeşlik oyununu oyun alanında dahi pek beceremedi. Durum içler acısı maalesef.

Bu arada yukarıdaki bölümü yazdığım sırada ekranda Birleşme Partisi var (bu yazıyı vakitsizlikten ve daralmaktan birkaç gündür yazıyorum). İki adada toplam 12 kişi kaldığı için tek bir adada, daha bireysel yarışmaya devam edecekler. Bu yüzden ada yaşantısından uzak, yemeli-içmeli bir parti var. Herkes birbiriyle canım cicim olmuş. Hayır, her şey kurgu olduğu için değil, kendileri kurgu olduğu için. Belki tüm yarışmacılar için aynı şeyi söyleyemeyiz ama genel vaziyet budur.

Biri, diğerini yemeğini yere döküp yedirmekle tehdit ediyor, öteki “bedel ödeyecekler” gibi laflarla tehdit ediyor. Sahip oldukları tüm yiyecek kişi başı bir kaşık anca düşecek kadar pirinç (o da bir süre için), birkaç hindistan ceviziyken (adada “coconut” diyorlar) onu da adaletli bir şekilde paylaşmayı beceremiyorlar. Adada bir avuç pirinçle kapitalizm rüzgarları esiyor. Oysa tek gereken sadece biraz adalet.

Bu noktada ayrı bir anekdotu paylaşmak istiyorum: Ünlüler takımının ödül kazanıp karnını doyurduğu bir günün devamında, Dördün Biri adında ismiyle müsemma bireysel ve eğlencelik bir oyun oynandı. Ödül kazanan kişi ve seçtiği bir kişi, birer kase sütlaç yiyecekler (böyle ödül koyanın da aklını seveyim). Yarışmanın galibi ödülü paylaşmak için Yunus Günçe’yi seçti. Çünkü hem yakın arkadaş oldular, hem de Yunus bu oyunda finale kadar yükseldi. Sonra da olanlar oldu.

“Adada daha çok hakedenler varken, neden Yunus’u seçti” diye kavga çıktı. Birisi doğrudan “beni niye seçmedin” diye yüzüne yüzüne bağırırken, diğerleri de kimin seçilebileceğinin dedikodusunu yapıyordu ama herkes Yunus seçildi diye öfkeliydi. Çünkü iki kaşık sütlacı bile haketmiyordu. Ve ben tüm bunlara şahit olduğum için üzgünüm. Yunus bu konuda en doğru yorumu yaptı: Bize gülerler.

Survivor’da tüm bu geçimsizlikler sürerken, Gönüllüler Adasından bir yarışmacı da diğer bir yarışmacıya saldırdığı için diskalifiye oldu. Araya girenler olmasa kafa göz yaralayacaklardı belki birbirlerini. Öyle ki; saldırıya uğrayan yarışmacı da artık Gönüllüler Adasında güvende olamayacağı fikriyle Ünlüler Adasına transfer edildi. Bunu öğrenince rahatsız olan kimi Ünlüler, yarışmacı adaya gelince “iyi ki geldin” diye boynuna sarıldı.

Hala okuyorsanız söyleyeyim: Şimdi yazdıkça tüm olaylar gözümde daha da saçma span görünmeye başladı ama başladım bir kere yazmaya, çöpe gitmesin.

Hesaplar, kitaplar, karakterler…

Sürekli egodan bahsedip, kendilerinden aynı sıklıkta 3. tekil şahıs olarak bahsedenler de var, kendisini adanın lideri görüp herkese emir yağdıranlar da var. Herkesin hedefi adada daha uzun süre kalmak, bu yüzden eleme potası için isimlerinin -diğer yarışmacılar tarafından- yazılmamasını arzulamak normal ama “sakın beni yazmayın, bir de şunu (sevdiceğini) yazmayın” demek de biraz tuhaf. Oldu paşam…

Hesaplar, kafalar çok garip işliyor Survivor’da. Temelde basit bir oyun var: İki takım halinde, bireysel bir zafere oynanıyor. Her hafta Dokunulmazlık Oyununu kaybeden takımdan bir kişi eksiliyor. Yani rakip takım ne kadar azalırsa, o kadar güçlüsün. Şimdi adalara bakalım bir de:

Ünlüler takımında bazı haftalar en iyi yarışmacılar kendi takımında istemedikleri kişilerin gitmesine yol açmak için kaybetmeyi seçti. Gönüllüler takımında ise oylamasına güvenen (adaylardan SMS ile en az oyu alan eleniyor) yarışmacılar bu oyunlarda kendilerini pasifize etti. Yalnız her iki takımda da bu kişiler potaya girdiklerinde elenmeyecekleri neredeyse garanti olsa bile olay çıkardılar. Ee, öyle göğe böyle bulut ama…

Bilgi durumu

Hesap-kitap, kafa işlerinden bahsetmişken, bilgi yarışmalarına da değinmek lazım. Survivor’da genel formatın dışında, turnuva usulü bireysel yarışılan bir tahmin oyunu var. Yarışmacılar ilginç bilgiler üzerine sayısal tahminlerde bulunuyor. Aslında öyle enteresan sorular var ki; doğru bilmek pek mümkün değil. İşin özü en yakın tahmini yapmak.

Aşağıda bu yarışmada çıkmış bazı soru ve tahminleri yorumsuzca paylaşıyorum. Ne olur, ne olmaz sorular hakkında yarışmada geçmeyen bilgiler de paylaşacağım:


Soru: İstanbul’da kaç Sivaslı yaşamaktadır?
Tahmin: 4 milyon.
Bilgi: Sivas’ın nüfusu 351.431 (2014).
Doğru cevap: 741.603

Soru: Hezarfen Ahmet Çelebi kaç metre uçabilmeyi başarmıştır?
Tahmin: 100 Metre.
Bilgi: Hezarfen’in Galata Kulesi’nden, boğazı geçerek Üsküdar’a ulaştığı söyenir.
Doğru cevap: 3.358 metre.

Soru: 2015 Yılı itibariyle Türkiye’de kaç adet ilçe vardır?
Tahmin: 400.000
Bilgi: İstanbul’da dahi 40 ilçe var.
Doğru cevap: 957

Soru: Bir insan yılda kaç rüya görür?
Tahmin: 22.000
Doğru cevap: 1460

Soru: Baykuşlar boynunu en fazla kaç derece döndürebilir?
Tahmin: 470
Doğru cevap: 270

Bu yarışmada birinci olmak için psikolojinin sağlam olması, güçlü olmak, hızlı olmak, becerikli olmak önemli. Her yarışmacı da iyi kötü bunları başarıyor. En güçsüz görünen yarışmacı bile sürpriz oyunlar kazanabiliyor. Ancak yarışmada elemede etkili bir bilgi oyunu olsaydı adada şartlar çok daha farklı olurdu kanısındayım. Bu yorumu eğlencelik bir tahmin oyununa dayanarak yapmıyorum tabii ki.

Tehlikeli oyunlar

Survivor’daki başka bir sıkıntı da oyunların ve parkurların oldukça tehlikeli olması. Ahşap yapıların hassas bölümlerinde yumuşak kaplamalar var, kamera arkasında da her zaman doktor hazır bekliyor ama yetmiyor. Bir yarışmacı asma köprüden düşüp boynunu sakatladı ve adaya geri dönemedi. İyiymiş ama öyle bir sakatlığın sonucu çok daha korkunç olabilirdi. Bir yarışmacı burnunu kırdı. Yunus Günçe’nin kulağına bir dikiş atıldı. Birçok yarışmacı kol ve bacak sakatlarıyla uzun süreler oyunlara katılamadı. Ve tüm bunlar, televizyon için çekilen eğlencelik bir yarışma programında oldu. Değer mi gerçekten?

Fanatik seyirciler

Yarışmaya dair bahsetmek istediğim son şeyse seyirci taraftarlığı. Herkes kendince bir sebeple, benim gibi sadece bir yarışmacı için programı takip edebilir, onu çok sevebilir ve onu destekleyebilir. Zaten yarışmanın önemli bir ayağı da seyirci desteği ve onun vereceği oylardır. Ancak belli bir sınırı da aşmamak gerektiğini düşünüyorum.

Yarışmayı izlerken sosyal medyadaki yorumları da takip ediyorum. Bazı yarışmacıların aşırı taraftarları ve anti taraftarları var. Hiç tanımadıkları, yarışmadan sonra belki yüzlerini dahi bir daha görmeyecekleri, hayatlarının bir noktada kesişme olasılığı oldukça düşük insanları savunmak ya da yermek için birbirlerine küfürler, hakaretler yağdırıyorlar, tehditler savuruyorlar. Survivor, adalardaki bölünmeyi doğrudan izleyicisine de yansıtıyor.

Yapmayın çocuklar, her biri bireysel mücadelesini veriyor, muhtemelen her hafta hesaplarına -işlerinden de oldukları için- bir miktar para kazanıyor ve yarışmanın birincisi asıl ödülün sahibi olacak, çekip gidecek. Size kaybettiğiniz zamandan başka bir şey kalmayacak. Bu yüzden sadece o zamanın tadını çıkarmaya bakın. Sevdiğiniz yarışmacıyı destekleyin, güzel sözlerini paylaşın, başarılarını alkışlayın ama tanımadığınız, size bu kadar uzak insanlar için de kimseyi kırmayın; değmez.

Ve son olarak Yunus Günçe;

survivor_yunus_gunce

Ben yazının bu noktasına geldiğimde sen bilmem kaçıncı kez gitme adayı oldun. Kalacak mısın, gidecek misin bilmiyorum ama hiç işim olmayacak bir programı senin için izliyorum. Üstelik kızlar artık ilk sezonlardaki gibi bikini bile giymiyor. Bu yüzden adada kalmaya devam etmen gerekiyor.

Garip oluyor böyle. Sen gitmeden önce yeterince görüşemedik. Tanışalı da çok zaman olmadı. Tam güzel işlere ilk adımı atacakken, sen olmak istediğin bir yere gittin. İzlerken insan her an bir şeyler söylemek istiyor. Bazen seninle susmak da istiyorum çünkü “seni anlıyorum” demek için bu yeter.

İzlerken bir özlem hissediyoruz sana karşı kardeşimle. Garip olan şu: 3-5 ay kaybolsan mesela, çok da takmam, “vardır bir bildiği” der geçerim. Benim yıllarca görüşemediğim arkadaşlarım da oldu. Yeniden karşılaşınca aynen devam ediliyor zaten ama her akşam televizyonda izlerken başka oluyor işte.

Bir de ben özlersem; ararım “özledim” derim mesela, “gel de bi çay içek” falan derim. En olmadı bir mesaj falan atarım. Böyle açık mesajlar falan yazmam. Herkesle bire bir iletişimim farklı ve özeldir çünkü. Öyledir de, sen bu kadar uzaklara gidip fiziksel yollarla iletişimden bu kadar uzak kalınca böyle yazmak gerekiyor belki…

Ama oraya ne için gittiğini bildiğimi düşünüyorum. Sen orada kendini sınıyorsun, kendi mücadeleni veriyorsun aslında. Kendini aşıyorsun, büyüyorsun, öğreniyorsun, öğretiyorsun, deneyimliyorsun, anlatıyorsun…

Doğruya doğru, parkurlarda performansın beklediğimden kötü ama mental olarak diğerlerinden üstünsün. Sen herkesin, karşı takımın dahi yanında olmaya çalıştıkça herkes için düşman gibi oldun. Sen kimseyle “şeytani planlar” yapmadığın, kartını açık oynadığın, akılcıl davrandığın için işine geleni değil, gerçekten gitmesi gerekeni yazacağın için hep senin adın çıktı.

Adada şaka yapan, sarkazmı seven tek kişi yine sensin. 40 Yaşında adamsın, çocukça oyunlar ediyorsun. Bu yüzden eleştirenin de çok. Oysa büyümek, çocukluğu bir kenara bırakmak değil; ömrünün her yılında geride kalan yaşlarını da yanında taşıyabilmekti. Büyümek, sorumluluk almaksa geçmiş zaten yeterince büyük bir yüktür.

Giderken “Survivor’u ben kazanacağım çünkü başka çarem yok” dedin. Sen kazandın. Birinci kim olursa olsun Survivor’u sen kazandın.