Zaman zaman, hatta belki sık sık bahsediyorum yazmaya olan ilgimden. Blogumu da genellikle yazmak için kullanıyor, dolu dolu yazacak bir şeylerim olmadıkça yazmayı erteleyebiliyorum.
Önceki akşam uzun uzun yazı yazmadığım, küçük paylaşımlarından birini yaptım. Daha cumhuriyet öncesi bir zamana dayanan Galatasaray Fenerbahçe maçı biletini paylaştım. Beraberinde de tarihten bir iki bilgi paylaştım tabi. Ancak Google’da bulunması 30 saniyeyi aşmadan bulunan bilgileri basitçe, kendi dilimde yazdım. Birkaç dakikada da tüm girdiyi tamamladım.
Bu girdi sayesinde blogum kendi rekorunu kırdı. Bugüne kadarki en yüksek ziyaretçi rakamına dün ulaştım. Üstelik ilgili girdi tek başına bu rekoru kırmaya yetti.
Tabii ki blogumun daha çok insana ulaşması, daha çok ziyaretçi gelmesi beni mutlu ediyor. Mutlaka bilet için gelenlerin 1/100’ünü olsun okur olarak kazanabiliyorumdur. Bu anlamda mutluyum. Fakat bu tür içerikler bana gereksiz geliyor bir blog için. Tamam, o bilet benim için özel bir içerikti bu konuda yazmasam da. Ancak genel olarak kolayca bulunan içerik kopyalarını gereksiz buluyorum. Blogumdaysa asıl ziyaretçi kaynağımın okur kitlesi olmasını umuyordum. Ama benim kötü bir yazar olmam dışında kalan ihtimal, ziyaretçi kazanmak için Futbol, kadın, erotizm gibi konularda içerikler oluşturmak gerekiyormuş. Çözdüm bu işi ben…