Ne zaman televizyonda bir stüdyo programı izlesem, illa ki mevzu internetten de geçiyor. Bu yemek  tarifi programından siyasi tartışma programlarına kadar geniş bir deve tüyü yelpazede sürüp gidiyor. Televizyonlarda internetten sözedenlerin olması uzaktan kulağa hoş gelse de yaklaşınca davulun tokmağının yanlış yerlere vurup birilerini rahatsız ettiğini görmemek mümkün değil.

Yıllardır süren haberler var(dı):
– İnternetten tanıştığı adam katili oldu
– İnternette chat yaparken dolandırıldı
– İnternette tanıştığı adamla evlendi, her gün dayak yiyor
– İnternette oyun oynayan genç çıldırınca soda içti

Şimdi ise önce Facebook’un popüler olması, ardından selebritilerin Twitter’ı (Pelin Batu tuvitır diyor) keşfetmesiyle iş çığrından çıktı. 10 yıldır var olan sözlükler, bu günlerde açılan davalarla çok daha popüler.

Fakat sorun şu ki; her yerde bir interneti kötüleme çabası var. “Sözlüklerde bana hakaret ediliyor” diyenler, televizyonlarda sözlüklere ve yazarlarına sözlüklerde görülmeyecek hakaretler ediyorlar. Bir örneğini geçen hafta Disko Kralı’nda Nihat Doğan ile gördük. Malesef ‘caps’ yok…

Oysa ek$i sözlük başta olmak üzere bir çok popüler sözlük, avukatların da içinde olduğu moderator kadrosu ile korunmakta. Bu sebeple de hukuksal olarak suç sayılacak hiçbir bilgi sözlüklerde yeralmamaktadır. Olur da gözden kaçmış bir şeyler varsa da yasalar zaten madur olandan yanadır. Bugün pekçok sebeple şikayet ettiğimiz 5651 sayılı kanun tamamen site karşıtı bir şekilde hakarete uğradığını iddia edene inanılmaz haklar sunmaktadır. Ancak bu hakları kullanmadan önce, sözlük ya da internet kullanıcılarının kimler olduğunu bilmek gerekiyor.

Ertuğrul Özkök’ün Twitter macerasını törpülediğim yazımda da belirttim; interneti kullananlar, siz televizyonları, gazeteleri kullananlar gibi etten kemikten gerçek insanlar ve birer ‘bireyler’ niyetleri de berberistanda bir berber dükkanı açmak değil.

Her şeyden önce interneti kullanan insanlar, sokakta karşınıza çıkan insanlar. Siz manavdan elma alırken sırıtarak muz alan adam internette mesela. Ayakkabınızı aldığınız mağazada size “hoş geldiniz” diyen adam da internette, gittiğiniz barda biranıza su katan hıyar da orada. Saçınızı kesen berber, çayınızı tazeleyen çaycı, sokakta sizi tanıyıp selam veren adam, tüm hayranlarınız ve sizden nefret edenler de internette. İnanmayacaksın ama, sen bile internettesin! (ayıp olacak diye düşünmesem bu paragraftaki son cümle “ulan” diye biterdi.

Bu yüzden  internet kullanıcısını ayrı bir grup olarak görmekten vazgeçmek gerek. Bu Siyah giyenler kedi keser, kırmızı giyenler Mustafa Keser demek ya da tüm hakemler “ibretlik”tir demek gibi bir şey. Olur mu hiç öyle şey? Ben de kalkıp “Tüm gazete yazarları” ile başlayan cümleler kursam? Hem televizyonlarda, gazetelerde adımı vermeden “internet kullanıcısı”, “sözlük yazarı” diye benden sözediyorsunuz, değil mi?

Bu aşamayı geçtikten sonra “birey” sözcüğüne odaklanalım. İnternette yazan her insan ayrı bir lisan ve hiçbir siteyi, grubu, partiyi, tavşanı temsil etmiyorlar. Bu insanların her birine de dava açma hakkınız var. Yani “youporn.com’da bana hakaret ediyorlar” demek yerine, “xxx18+ kullanıcısı bana hakaret ediyor” deyip o kişiye dava açmak en doğrusu. E adam benim hayranı olduğum Nihat Doğan’a hakaret edip kırmızı çizgiyi geçmiş. Neden beni de suçluyorsun aynı sitedeyiz diye. Bu şeye benziyor bak; Şimdi ben bi kafede oturuyorum, arkadaş var tavla oynuyoruz. 4-3 yeniliyorum ama marsa da yolum var. O sırada 12. numaralı masa Ece Erken hakkında “saf” falan diye densizce konuşuyor. Sonra sen geliyorsun, ben tam mars edecekken tavlayı elime veriyorsun. Olacak şey mi?

Mazeretini de biliyorum, takma ad ile yazıyorum, yazıyorlar. İşte yasalar karşısında bu durumun hiçbir önemi yok. İçerik kaldırma talep edebiliyorsun. Önce site yöneticisinden yasal yollarla içeriğin kaldırılması isteniyor, cevap alınamazsa da hosting firmasından. Olmadı mı? Ağzına bile korsun tokadı!  Ha, illa kişiye mi dava açacaksın? IP vb. tüm bilgiler hosting yöneticisinde yasal zorunluluk olan dijital imza (hashtag) ile zaman damgalı olarak  6 ay süre ile değiştirilemez veri olarak saklanıyor. Bu nedenle vazgeç takma adları mazeret göstermekten.

İnternette takma ad kullanımı da bir saklanma güdüsü değil, bir tür kullanım alışkanlığıdır. Facebook bunu bir miktar tersine çevirmiş olsa da anonim kalmayı tercih edenler de var. Saygı duymak gerekiyor. Çünkü meselenin özünde bir görüş  bildirimi var. İnternetteki adamın kim olduğunu bilmediğin gibi, mahalle kıraathanesinde Dostoyevski okurken seni söven adamın da kim olduğunu bilmiyorsun. Fark yok, varsa da fiyatıdır.

Hakaretler, anonimlik hakkı, yasal prosedür, lahana turşusu işin sadece bir bölümü. Mesela Twitter’da o an yaptığım işi yazmamı saçma bulanlar var. E iyi de şükela kardeşim, sen beğendiğin bir kitabı dostlarınla paylaşmıyor musun? Hiç, bir arkadaşına “ulan ne içmişim dün gece” demiyor musun? Twitter gibi siteler bu işi daha hızlı bir şekilde daha çok arkadaşa ulaşarak yaptırıyor. Paylaşacak daha çok nesnem ve fikrim olması da bir zahmet senin eksikliğin olsun. (Paylaşımcılık da aslında ayrı bir yazı konusu olur ha)

Yukarıdaki paragrafıma bu internet düşmanlarının cevabını da tahmin ediyorum: “Ben internetten değil, yüzyüze ya da telefonla sadece yakınlarıma paylaşıyorum. Sizin gibi tanımadığım binlerce insana değil.” Tahminim yanlış değilse, cevabım da hazır.

Her şeyden önce internet bir iletişim aracı. Duman’dan saymaya başlamayacağım, zaten solisti Kaan için keş dedikoduları var ama biz mektup ile başladık mesela. Sonra telefon girdi hayatımıza, birilerine mektup yazmak yerine ara sıra “bağlatarak” arama fırsatı bulduk. Sonra direkt arayabilir olduk, telefon cebimize girince her ana inebildi arama sıklığı… Devrim diye SMS hizmetini sundular bize.. Kimse bana arkadaşlarıma çocukluğumda gördüğüm 3-5 örneği gibi mektup yazmak yerine telefon açıyorum diye kızmadı. Bugün ise aynı kişilere internetten ulaşıyorum diye yargılanabiliyorum.

MSN gibi iletişim araçlarının bazılarını, Twitter gibi sosyal ağ sitelerinin onlarcasını farklı amaçlarla aktif olarak kullanıyorum. Listelerinde yüzlerce kişi var. Bunların en az yarısı sıkça yüzyüze ya da telefonla görüştüklerim. Aynı şehirde olduklarımın neredeyse tümü ile en azından bir defa görüştüm ve sesini duymadığım insan sayılıdır. İnternet bu bağlamda (ve balgamda) sadece bir iletişm aracıdır. Siz farklı olduğunu düşünüyorsanız ya da farklı kullanıyorsanız, kusur yine bende değil. Sende de değilse, kesin kadı kızındadır…

Ulaşabildiğim diğer binlerce insansa, bilinçli olarak beni takip etmeyi seçenler. Biri beni Twitter’dan eklemişse, yaptıklarım ya da düşündüklerim ilgisini çekiyordur. Zaten televizyoncuları, gazetecileri de kendi mecralarında aynı sebeplerle takip ediyoruz. Madem öyle, biz de köşe yazısı okumayalım (mı?)

Üstelik aynı zamanda ben internet sayesinde gerçek bir iş ile para kazanıyorum. Tüm banka işlemlerimi oturduğum yerden yapıyorum. Kazandığım vakitle daha çok okuyabiliyor ya da arkadaşlarımla vakit geçirebiliyorum. Pek çok bilgiye doğrudan internet vasıtası ile erişiyorum. Siz, bilgilerin yanlış olduğunu, kendi bildiğinizin doğru olduğunu düşünsenizde ben gerçekten doğru bilgilere erişebiliyorum.

Bir ürün alırken reklamlarda “valla 2 gün kullandım belimin ağrısı şıp diye geçti” diyen teyze yerine, kozmik diski gerçekten bir yerlerine takanların yorumlarını okuyorum. Gerçek kullanıcı deneyimleri. Tüm alıpverişlerimi de internetten yapıyorum. Bilinçli bir alışverişle sanıldığı gibi sürprizlerle karşılaşmıyorum. Üstelik de daha ucuza alabiliyorum.

Dahası var, sen televizyonda her şeyi konuşamazken, ben şurada bok falan yazsam kimse bir şey demez. Yazdım bile zaten. Senin gazetede yazamayacağın her şeyi aynı şekilde ben burada özgürce yazabilirim. Bu düşünme, düşünüğümü aktarma hakkım da kimseye zarar vermez. Sana bile…

Birkaç adam interneti yanlış kullandığı, yanlış yorumladığı ya da birkaç milyon internet kullanıcısından 50’si kendisini beğenmediği için bana adımı kullanmadan hakaret edebilmeleri, her anlamda bana fayda sağlayan bu teknolojiyi faydasız sanmaları, başkaları ile iletişim kurabiliyorum diye beni boş adam ilan etmeleri, kendilerini zaten eskaza milyonlarca kişi izleyebiliyorken beni takip eden 1000 kişiyi çekememesi beni gerçekten rahatsız ediyor.

Şöyle bir yazayım dedim ama neresine dokunsam elimde parçalandı. Neresinden sözetsem altından başka şeyler çıktı. Sonucunda da böyle yetersiz, eksik ve havada ama yine de derdini anlatabileceğini umduğum bir yazı çıktı.

konuyla ilgisi olan iki tv programından alınmış video:
Tuna Kiremitçi ssg’ye Karşı
Murat Bardakçı – Wikipediaya Engellensin

Hadi, öptüm hepinize!