Etiket: sergi

Van Gogh Alive

20 Mart günü benim için bir şekilde Kültür günü olarak ilan edilmişti. Ozan Eicher‘le birlikte birlikte öğle saatlerinde Antrepo 3‘deki Van Gogh Alive sergisine, akşam ise Doğa Rutkay’ın davetlisi olarak 3. Türden Yakın İlişkiler – Başlangıç oyununa gittik. Takip eden (edecek) yazıların birinde oyunu anlatıp, bir diğerinde de sergiye gitmek için aştığımız 7+7 asansörden, tiyatro salonunda tekerlekli sandalye ile oyun izlemeye kadar geçen süreci anlatacağım. Ancak bu yazı yalnızca Van Gogh Alive sergisi için.

Lafı biraz uzattım belki ama sergi için söyleyeceklerim o kadar az ki; en azından göz doldursun istedim. Van Gogh Alive sergisi, bilinen sergiler gibi orijinal tabloların sıralanmasından değil, eserlerin dev boyutta duvarlara yansıtılmasından oluşuyor. Serginin vaadi dev projeksiyonu, müziğin uyumunu ve ışığı kullanarak seyirci ile resimler arasında bir etkileşim yaratmak. Eğer daha önce hiç sinemaya gitmediyseniz, dev perdelere (hatta duvarlara) görüntü yansıtılabildiğini hiç duymadıysanız, Van Gogh’un eserlerini kocaman ve sürekli değişik halde görmek sizi hayrete düşürebilir. Devamını oku →

Mart 21 / 2012
Yazar Simto ALEV
Kategori Resim, Yorumsal
Yorumlar Yorum Yok
Etiketler , , ,

Kader Ağlarını Örmüş

Aslında kaderci biri olmamamla birlikte başlığı dünyanın küçüklüğünü betimler bir deyimle yazmak gerekirdi fakar bu blog için fazla kaba olacağını düşündüğümden öyle olmadı. Kader, dünya küçük ya da başka teoriler. Hangisi olursa olsun, aşağıda yer alan hikaye, kişi yada kişiler ve ben tamamen gerçeğiz…

Esin İris; Ozan Eicher‘in fotoğrafını çektiği bir sürü sanatçıdan biriydi. Hepsinden bahsettiği gibi Esin’den de biraz bahseder, çektiği fotoğraflar üzerine konuşur geçerdik. Yani diğerlerinden hiç de farklı değil, hatta belki umrumda bile değildi çok. Her seferinde Esin’den ve fotoğraflar(ın)dan konuşmayı sürdürdük.

Bir süre sonra ise Esin, Selim Topaloğlu‘nun da arkadaşı olarak karşıma çıktı. Ozan ve Selim, Esin’i farklı yerlerden, farklı nedenlerle tanıyorlardı. Bu pek de sıradışı bir rastlantı değil. Tamamen alakasız yerlerden tanışıklıkları olan ortak arkadaşlarım var.

Fakat zaman ilerledikçe, karşılaşmalarımız da ilerledi. Esin Young Guns‘ın 1.1 uzantılı sürecine katıldı. Bu defa Young Guns’ı aynı derece yakınlıkla takip edemesem de, Esin oradaydı..

Bu rastlantılar bitmedi de.. Geçen hafta Ali Güracar, bir twit’e bakmamı istedi. Baktım, kimi gördüm? Esin… Sorguladım; tanışmalarından bahsetti. Ve kelalaka bir bağlantı ile Esin karşımda. Bu kez “yeter artık!” diye Esin’e twit atıp, beni korkuttuğunu belirttim. Korkacak bir şey yokmuş oysa.

Aslında bu ana kadar olan her şey belki sıradan bağlantılardan, tesadüflerden ibaret. Kesinlikle anlatmaya bile değer değil ve muhtemelen konuyla ilgili değilseniz çoktan pencereyi kapattınız. O yüzden bu paragrafı ve olayı size hala okuyan birileri aktaracak. Evet, bu paragrrafı okuyan! Her kimsen, bu yazıyı 10 kişiye göndermek senin görevin. Yoksa seni öcüler yer…

20 Nisan günü Ozan Eicher ilk kişisel sergisini açtı.* Sergide Kaçak ve Esin İris de Ozan için sahnedeydi. Herkes Esin sahnedeyken eğlenirken, ben 22.30’da kapanacak metro asansörüne yetişmek için endişeliydim. 22.00’de, Esin son şarkısını söylerken Ozan’a ayrılacağımı belirttim. “Şimdi mi, şarkı bitsin mi?” dedi. Ani bir kararla “Bitsin” dedim. İyiki de demişim.

Esin’in sahneden inmesiyle ben kapıya yöneldim. Esin farketmeden yolumu kesti. Ozan da müsade istedi, bir an duraksadı ve beni Esin’e tanıttı. “Bu arada natu bu, Simto! twitleşiyosunuz hani?” Bir selamlaşıp, mekandan ayrıldım.

Ertesi gün ise internete bağlandığımda Esin Twitter’dan mesaj atmıştı. “Ben Esin, beni hatırladın mı?” diyordu. Bir gecede unutacak değildim ya; bunu sormasının sebebi bu yazıda adı 22 kez geçen Esin’in bundan 10 yıl kadar önce Tanıdığım Esin olmasıydı. Ve bırakın bir geceyi, aradan geçen 10 yılda unutmamışım onu. Unutmamış beni.

“Belki o son şarkıyı dinlemesem”, “belki twit’leşmesel”, “belki Ozan adımı söylemese” demek var, ama yok. Çünkü ne olursa olsun bu olacaktı sanki…

İşte, yazının başındaki saçma paragrafa sebep olan hikaye bu ve ben çok enteresan buluyorum. Daha neredeyse çocuk yaştayken, yalnızca ICQ’da görüştüğüm, bir fotoğrafı hariç yüzünü dahi görmediğim ve içeriğini hatırlamasam da 5 yıl önceki şu yazımdan ne çok şey paylaştığımız kızla bir şekilde kopuyor ama kopamıyoruz.

Bu arada 2005’deki yazıyı okurken neleri düşündüğümü, neleri hatırladığımı şu an hatırlamıyorum bile. Yazıyı yazarken ve geçen sürede o zamanlar ne kadar çocuk olduğumuzun dahi farkında değilmişim. Birer yetişkindik sanki biz. Belki de gerçekten öyleyiz ve şimdi 10 yıl evvelinden daha çok çocuğuz. Çünkü kendimizi, çocukluğumuzu geliştirdik. Ama bir şeyler de hep üstüne çıkma çabasında bu çocuğun.

Öyle ya da böyle, ben böyle bir arkadaşa sahip olduğum için kendimi çok mutlu hissediyorum.

Sevgili dostlar; bu yazıyı da Esin’in şarkılarını dinleyip, hüzünler içinde yazıyorum deyip, duygusal bir son hazırlamak isterdim ama ben yazarken bir sürü şarkı değişti. Shuffle’ım bu paragrafı yazarken de Pantera – Cemetery Gates’den Apocalyptica – Fade To  Black’e sert bir geçiş yaptı…

* Ozan Eicher’in ilk kişisel sergisi çektiği konser fotoğraflarından oluşmakta. Aynı zamanda Türkiye’deki ilk konser fotoğrafları olan bu sergi 20 Mayıs’a kadar Pendor Corner’da. Detaylar ise şurda.

Nisan 23 / 2010
Yazar Simto ALEV
Kategori Benden..
Yorumlar 3 Yorum

Eylül’ün Güzelliği

Şöyle bir baktım da, Eylül ayı gerçekten müthiş görünüyor. İşte küçük bir liste:

20 Eylül:İstanbul’da bir sürrealist” başlığı ile Salvador Dali İstanbul’a geliyor. Bugüne dek düzenlenen en büyük geçici Dali sergisini unvanını taşıyan sergiye Sabancı Müzesi ev sahipliği yapıyor. Dali‘nin fotoğraflarından, resimlerinden, heykellerinden oluşacak sergide 270’e yakın eseri yer alacak. Bir gün İspanya’da Dali‘yi ziyaret etmek hayallerim arasında olsa da, bu şimdilik beni Dali’yle buluşturacak büyük bir fırsat. Sergi 20 Ocak 2009‘a kadar sürecek. Web sitelerinde ziyaret için gerekli ücretin yalnızca 3 ytl olduğu yazılı. Ayrıca müze boyunca çok geniş bir etkinlik programı da sunulmakta.
http://www.daliistanbulda.com
http://muze.sabanciuniv.edu

23 Eylül: CS4 Geliyor! Hala araştırmamış, ne yenilikler geldiğinden bihaber durumda olsam da; Adobe ana sayfasında koca puntolarla bir duyuru görmesem de CNet, CS4 serisinin 23 Eylül’de sunulacağını yazmış.

23 Eylül: Bu tarihin bir diğer haberi ise Google‘dan! “Android” adlı işletim sistemini kullanacağı bilinen ve uzun bir süredir dedikoduları dolaşan GooglePhone (Google telefonu) 23 Eylül’de Amerika’da satışa çıkıyor. İşletim sistemi geliştirmeye açık, Linux tabanlı olan bu telefon EDGE ve GPS desteği ile geliyor. GooglePhone browser olarak Chorme‘un da kullandığı Apple’ın Webkit’ini kullanacak. Tasarımı her zamanki Google sadeliğinde olan bu telefonun üzerinde bir Q klavye de var.


26 Eylül:
Fazla konuşmaya gerek yok. Herkes biliyor artık. Türkcell, iPhone’u Türkiye’de satışa sunacak.

Eylül 19 / 2008
Yazar Simto ALEV
Kategori Benden.., Haber
Yorumlar 1 Yorum