Bu başlığı bir piyanist-şantör bestelesin de tavernalarda hoş gelenler eşlik etsin diye atmadım elbette. Durumu daha net izah edebilecek bir cümle kuramadım, yazının içeriğini bir başlık için daha tanımlayamadım. İki cümlede neden aynı şeyi tekrar ettim, onu da anlayamadım.
Bu yazarken, yani fiil halde yazma işini sürdürürken çok net farkettiğim bir şey. Yazarken kendimi o kadar doğru ifade edebiliyorum ki… Yani bunu güzel, iyi anlamında demiyorum. O ayrı bir konudur. Demek istediğim, aklımda ne varsa, ne düşünüyorsam direkt olarak onu aktarabiliyorum yazarken. Tam ihtiyacım olan cümleleri, doğru şekilde sıralayıp derdimi anlatmaya en uygun cümleleri sıralayabiliyorum.
Özellikle böyle olduğunu gördüğüm her yazımda, neden konuşamadığıma hayıflanıyorum. Benim düşüncelerim, benim hislerim. Fakat hemen hiçbir zaman sese doğru bir biçimde dönüşmüyorum. Yazılarımda kelime çeşitliliği gösterme çabam var ve hatta bu kendi halinde bir otomasyon oluşturmuş olduğu halde, konuşurken bu sözcüklerin bir çoğunu kullan(a)mıyorum. Ve dahası zaman zaman sözüm kesiliyor, ne diyeceğini bilemez olabiliyor ve dahası kekeliyorum.
Bir anlamda istemli olmasa dahi kendimi ve en önemli iletişim kaynağımı bizzat engellemiş oluyorum. Elbette düşüncelerimi her an, herhangi bir şekilde anlatabilmem mümkün. Yazarak, resim çizerek, fotoğrafla, grafikle ve başka şeylerle. Fakat o an, yüzyüzeyken gereken şey, benim için daha zor olan konuşmak.
Neden böyle?..