Erdal Erdoğdu geçen hafta Sosyal Medyada Popülerliği yazıp Hamza Şamlıoğlu’nu mimlemiş. Hamza da o poülerliğin ardındakileri anlatıp, beni, Arman Acar’ı ve Berna Ekim‘i mimlemiş. Arman da yazısında “popüler olursun ama adam olamazsın” demiş. Haklı da. Şimdi ben de mime cevap vermek icap ettiğinden sosyal meyada popüler olmak üzerine bir şeyler yazacağım ama mim bana gelene kadar (daha doğrusu ben yazacak zaman bulana kadar) geçtiği yolda öyle güzel anlatılmış ki; ben ancak Erdal’ın, Hamza’nın, Arman’ın dediklerini tekrar ediyor gibi olacağım. (görsel kaynağı)

Öncelikle “Popüler” ne demek ona bakalım. İlk olarak, bugün itibariyle dili yenilemek üzerine doğruluğu tartışılır bir kaynak olsa da TDK’da “popüler sözcüğünün ilk karşılığı şu:

sıfat Halkın arasında yaşayan motiflere, ögelere yer veren, onlardan yararlanan, halkın zevkine uygun, halk tarafından tutulan

Daha sonra güvenilir bulduğum bir etimolojik kaynak olan Nişanyan Sözlüğe bakıyorum. Fransızca, ” halka ait, halka uygun, halkça sevilen” diyor. Türkçe’de yazılı olarak ilk 1924 yılında, Mehmet Bahaettin’inin “Yeni Türkçe Lugat”ında geçmiş.

Şimdi bir de işin sosyal medya tarafına bakalım. Sosyal medya popülerleri (kişiler ya da markalar) bu tanıma ne kadar uyuyor? Birkaç profil, Facebook sayfası gezince yüz binlerce, bazen milyonlarca “beğen” ya da “takipçi” sahibi kişi ya da markalar görmek mümkün. O halde bu kimselerin hepsi popüler. Hepsi “beğen”ilmiş.

Peki gerçek olan bu mu? Hayır! Gerçek sonuca “Populer” sözcüğüne karşılık gelen halk sevgisini ölçümlediğimiz zaman, sayılara inanmayı bıraktığımız zaman erişebiliriz. Tabii ki sayılar, bu sayılarıdile getirenler, bu sayılara sahip olanlar birbirlerine yalan söylüyor. Herkes gerçeği bildiği halde mutluluk veya sözde marka itibarı için bunlara inanıyor. Oysa bu sayıları arttırmak ve manipüle etmek çok kolaydır. En basitinden bir 10-20 lira karşılığında, sadece 10 dakikada 5000 Twitter takipçisi ya da Facebook sayfanıza like kazanabilirsiniz. Üstelik sadece bu da değil. Bu işin türlü türlü çakallığı var. Hepsi çok basit ama bir o kadar ahlaksız.

Tabii bu bir suçlama değil. Tabii herkes bunu yapmıyor ya da her takipçi sahte değil. Ancak işin diğer yönüne baktığımız zaman da “bunca takipçi sevdiği için mi var?” sorusuna varabiliriz. Cevap açıkça hayır! İnsanlar başkalarını veya markaları yalnızca sevdikleri için takip etmiyor. Bir kampanyadan bedava bir şey kazanmak, bir şikayetini dile getirmek, beğenmediği için bir açığını arayıp fırsat kollamak ya da yalnızca dalga geçmek için de takip ediyor olabilirler. Hatta “beğen” ya da “takip et” butonuna bastıkları halde hiç takip etmiyor olabilirler. Bu yüzden beğeni/takipçi olarak gözüken sayılara inanmayın.

Popülerlik, yani halkın ne kadar beğendiği, ancak dinleyerek anlaşılır. Sizin hakkınızda iyi şeyler konuşuluyor mu? Kimler konuşuyor? Kaç kişiler? İlla o sayılarla ölçüm yapacaksanız da soru şu: Yüzbin takipçinizin en fazla kaç tanesi bir içeriğinize tepki veriyor ve bunların ne kadarı olumlu? Bütün mesele beğenilmek üzerine kurulu ama gerçekten beğenilmekle butonumuza tıklanmış olmasını birbirine karıştırmış durumdayız.

Gerçekten popüler olmak istiyorsanız; gerçekten beğenilmeye değer içerikler üretin ve sayısal yalanlara inanmayın…

Ben de vesile ile bu konuda asıl yazması gereken insan Ercüment Büyükşener‘i mimliyorum. Tez vakitte bizi bilgisiyle aydınlatır inşallah.