Yakın zamanda müzik dünyasının popüler konularından biriydi bu. Ceylan Ertem’in bir grup seyirciden -haklı- şikayetini sosyal medya üzerinden aktarmasıyla daha önceleri fısıltılarla konuşulan konser dinleme adabı, sesli olarak tartışılır oldu. Ben her ne kadar yazmakta biraz geciksem de konu hâlâ güncel, hâlâ diri. Ben de geciktiğim sürede bolca görüş okuma, duyma fırsatı buldum. Meseleyi daha çok müzisyenlerin ağzından dinlesem de, ben bugün seyirci açısından yazacağım. Zaten müzik dünyasında -henüz- başka bir vasfım da yok.
Ben kendi rahatsızlıklarımı ve önerilerimi yazmaya başlamadan önce, bilmeyenler için konuyu toparlayıcı bir iki cümle yazıp, ilgili linkleri paylaşayım. Ceylan Ertem, Aralık 2015’teki Sinop konserini dinlemeye gelen seyircilerin bir kısmından şikayetini dile getirince neredeyse linç ediliyordu. Açıklama yapmak zorunda kaldı.
Nedir Ceylan’ın şikayeti? Biz iyi birer konser dinleyicisi değiliz. Ceylan Sinop konserinde ufak bir grup olduğunu, tüm seyirciye mal etmediğinin altını çiziyor ama ben tam aksine, konser adabını bilen seyircinin azınlık olduğunu düşünüyorum. Ceylan Ertem konser sonunda gözünün dibinde flaşlı fotoğraf çeken bir seyircinin elini indirmiş (iyi sabretmiş o ana kadar). “Elime vurdu” olarak geri dönmüş. “Ya benim gibi bir insan dinleyicisinin eline vurabilir mi?” yazmış Ceylan. Ben vursan hakkındır diyorum.
Maalesef ilgili tweet’lere link veremiyorum ama başka linklerim var. Bu tweet’lerden kısa süre sonra Yekta Kopan, Noktalı Virgül programında Gaye Su Akyol’un fikrini sordu (33:40). Yekta Kopan daha sonraki bölümlerde bunu sormayı alışkanlık edinip Demir Demirkan’a da sordu (13:40), Şenay Lambaoğlu’na da sordu (09:30). Hepsine vakit ayırıp izlemenizi öneririm.
Ceylan Ertem’den sonra Aylin Aslım da 2015’in son günü Memleketimden Konser Manzaraları başlıklı bir yazı yazdı. Her ne kadar ilk sesi (bu dönem için) Ceylan çıkarmış olsa da, Aylin’in yazısı Radikal’de de yayınlandı ve çok ses gelmesine sebep oldu. Aylin Aslım bu yazısında kendi düşüncelerini aktarırken, Cem Adrian, Ceylan Ertem, Melis Danişmend ve Çiğdem Erken’e de söz hakkı vermiş.
Aslında buraya kadar olan bağlantıları takip ettiyseniz, zaten nelerin yanlış olduğunu görüp bu hatalardan en az birini yapıyrsanız, bunu da farkedip tekrarlamamaya karar vermiş olmalısınız. Ben yine de kafası karışanlar için dikkat edilmesi gereken her şeyi -daha çok seyirci gözüyle- kendi açımdan anlatacağım.
Hiçbir konser ve dahi diğer sahne sanatları seyirciler içeri alınıp yerleşmeden başlamayacağı için listemizin ilk sırasında bu konuya yer verdik. Aslında ben yer verdim. Başkası yok. Özellikle salon etkinliklerinde kapılar salonun da kapasitesine göre etkinlik saatinden 15-30 dk önce açılır. Ben salona ilk girenlerden olurum genelde. Etkinliğin başlamasına 5 dakika kalaya kadar da salondaki birkaç kişiden biri olurum. Ardından insanlar akın akın salona girip yerleşmeye çalışır ve etkinlik 20 dakika gecikir.
Salona girerken bilet kestireceksiniz, koca salonda loş ışıkta yerinizi bulacaksınız. Üstelik Kapıdan G sırası koltukların oraya girip, F sırası nerde diye kırk takla atacaksınız. Sonra bir yerleşme telaşı başlayacak, bitmeyecek. Erken gelin, rahat edin.
Daha geçen hafta gittiğim bir konserde, konsere 15 dakika kala ben aynı binadaki kafeden konserin olduğu kata inerken, birçok kişi kafeye girip kahve sipariş ediyordu. Sonra onları bekledik tabii.
Salona geç girmek, hem diğer seyircilerin hem de sanatçıların vaktini çalmaktır.
Eğer konser bir bar veya benzeri, geçerken uğrayabileceğiniz bir mekandaysa ve siz de tam olarak öyle yapıyorsanız; konseri veren müzisyen(ler)in hayranı değilseniz ya da kim olduğunu bilmiyorsanız ön sıralarda yer almanıza çok da lüzum yok. Bırakın o alanları sanatçı(lar)ın gerçek dinleyicileri doldursun. Onları kendinizden ayırt etmeniz çok da zor olmayacak.
En önemli kurallardan biri bu. Konser sırasında gevezelik etmek hem sahnedeki sanatçıya, hem seyirciye saygısızlık etmek olduğu gibi her iki taraf için bir o kadar da rahatsız edicidir. Tüm konser boyunca ağzınızı açmamanız beklenemez tabii ama en azından şarkı aralarında, kısık sesle yanınızdakine söylemek istediğinizi çabucak söyleyip sessizliğinize geri dönün. Eğer muhabbet etmek istediğiniz bir vakitte, konser olan bir mekanda ve konser anında bulunuyorsanız kesinlikle yanlış yerdesiniz. Hemen orayı terkedip daha sakin bir mekana gidin.
Özellikle yüksek “volume”lü bir rock konserinde vs. değilseniz; bulunduğunuz konser akustikse, naif bir cazsa, klasik müzikse; salon şartları da biraz uygunsa; neredeyse nefes alma sesiniz bile duyulur hale gelebiliyor. Mesela Akbank Sanat’ta dinlediğim bir Cenk Erdoğan konserinde (Kara Kutu albümü, tek gitar, solo) ben en önde Cenk’in sol elini tellere sürterken çıkardığı sesi bile duymaya çalışırken (hatta duyarken) birkaç sıra arkadan gelen fısıldılar işkence gibi geliyordu.
Ben de gittiğim yerlerde geçmişde bir iz bırakmak için, anı olsun diye ve de Instagram’da paylaşıp beğeni toplamak için fotoğraf çekip paylaşmayı ve arşivlemeyi seviyorum. Bir yerden 12 sene önceye ait bir fotoğraf bulunca mutlu oluyorum. Bu yüzden ben de fotoğraf çekiyorum ama sadece konserin başında bir iki kareden öteye gitmiyorum (bir iki konserde kamera testi için fazladan birer video da çektim). Çoğu konserde hiç çekmiyorum bile.
Etrafta sürekli cep telefonu ekranı ışığı görmek konseri izlemeye gelenler için çok rahatsız edici oluyor (aynı şeyi WhatsApp’le de yapıyorsunuz). Ayrıca konser izlemeye gelip izlemek istediğiniz izlemek istediğiniz müzisyen(ler) kanlı canlı karşınızdayken o konseri ufacık ekranda izliyorsunuz ya; hah işte o zaman sadece sanatçı ve diğer seyircilere değil, kendinize bile ayıp ediyorsunuz da farkında değilsiniz.
Fotoğrafları bir de flaşlı mı çekiyorsunuz? Size de laflar hazırladım ama burda yazamayacağım.
Benim çok rastladığım bir durum değil ama bir iki kez de denk geldim: İzlediği konseri beğenmeyenler, oturma düzenli bir konser olduğu halde salonu terkediyorlar. Haydi bir bar konseri olsa anlayacağım bir parça ama bilet aldığın, salona yerleştiğin ve biraz farklı janrda diye anlamadığın konseri niye bırakıp gidiyorsun? Sen niye bilet aldın o konsere? Kim çalacak, ne çalacak hiç mi bilmiyorsun? Haydi bilmiyorsun diyelim, merak ettiğin için gittin zaten. Salondan çıktığın zaman sahnedekilere verdiğin mesaj da “yaptığın işi o kadar beğenmedim ki, 30 dakika daha duracak sabrım kalmadı” olmayacak mı? Ayıp değil mi?
Eğer gerçekten acil bir durum yoksa, gittiğiniz bir salon konserinde; hele salon kocaman değilse konser bitmeden salondan ayrılmayın. Konseri beğenmediyseniz konser sonunda muhtemelen sanatçıya iletecek fırsatınız olabilir. Neden beğenmediğinizi yüzüne söylemek aslında pozitif bir eleştiri olarak yorumlanırken (benim sıkıldığımı söylemişliğim de var), salondan ayrılmanız kabalık olarak yorumlanabilir.
Muhtemelen mekanlar çok uygun olmadığı için gittiğiniz konserlerde engellilerle çok sık karşılaşmıyorsunuzdur. Ancak şartlar müsade ettiği sürece bizler de konser, tiyatro vb. izlemeye gidiyoruz. Salon konserlerinde bir şekilde tekerlekli sandalyeyle yerleşecek bir yer buluyorum. Barlardaki, büyük konser salonlarındaki (* hall, * arena gibi), festivallerdeki konserler bir ızdırap.
Tekerlekli sandalyede oturur halde olduğum için konser boyu güzel poponuzu izlememek için mutlaka sahne önüne geçmem lazım. Her ne kadar sıkıntıya mahal vermemek için mekana ilk giren ve son çıkan seyirci olsam da, bunun gerçekleşmediği durumlarda öne ilerlemem çok zorlaşıyor. Lütfen konser alanında bir engelli görürseniz önlere ilerlemesi için müsade edin. Sadece ufak bir yol açmaktan fazlasını yapmayacaksınız.
Sahne önüne ulaşmaksa her durumda yeterli olmuyor. Sahne yüksek, ben alçaktayken ekseriyetle ancak sahnedeki iki monitör arasından bir parça sahneyi görüyorum. Buna rağmen, tekerlekli sandalyemin ön tekerleklerinin sahneye dayanmasına rağmen, önüme geçip görüşümü kapatanlar oluyor. Sahneye uzanmanız, üzerimden eğilmeniz, kucağıma oturmanız size çok da bir şey kazandırmayacaktır.
Bu başlık altında size büyük bir sır vereceğim (konser izleyicileri bunu bilir): Özellikle istek alan bir programda değilseniz, müzisyenler sahneye “setlist” denen bir çalma listesiyle çıkıyorlar. Ne çalacaklarını, hangi sırayla çalacaklarını önceden belirleyip onları prova ediyorlar. İstisnalar olsa da sahnedekiler sizin isteklerinizi çalmaya pek meyil etmeyeceklerdir. Eğer çok popüler bir parçayı istediniz ve çaldılarsa o muhtemelen, zaten setlist’teydi. Eğer isteğinizi çalmadılarsa da üzülmeyin. Size bir kasıtları yok. Ha, ama “geçen ay sevgilimin doğum günüydü” deyip, alakasız birinden alakasız bir şey isterseniz, kasten de çalmamazlık edebilirler. Haklıdırlar.
Bis: Konser bittikten sonra müzisyenlerin yeniden sahneye çıkıp bir parça daha çalmasıdır. Yani konserin “bi’ daha, bi’ daha”sıdır. Genelde müzisyenler bise hazırdır, “isterlerse şunu çalarız” diye planlarlar. Bazen de spontane gelişir. Kimi zaman “bise çıkmayacağız” diye karar alabilirler.
İzlediğim birçok konserde daha son parçaya gelen alkışlar dinmeden salonun boşalmaya başladığını görüyorum. Kalanlarsa tabii ki bis bekliyor. Peki boş salona mı bise çıkacaklar? Üstelik bis bir gelenektir. Çoğunlukla olur. Bunu bilip 5 dakika daha durursanız hepimiz için daha mutluluk verici olur.
Haydi, bise kalmayanlara bir sır daha vereyim: Genellikle bis faslı bomba olur. Sololar havada uçuşur. Eve müthiş bir huzurla dönmenize sebep olur. Bekleyin derim.
Bis; ama bu benim bisim…
Genel olarak benim gördüğüm, benim gibi dinleyicilerin ve müzisyenlerin rahatsız olduğu sorunlar bunlar. Sebepleri ayrıca tartışılabilir. “Aa, burda etkinlik varmış” diye konsere girip nerede olduğunu anlamayanlar da var, yaşadığı şehirde yeterince konser verilmediği için nasıl davranılacağını bilmeyenler de var. Sebepler tartışılabilir ama ben bu yazıda sadece sorunlara değinip kimi hatırlatmalar yapmak istedim. Referans verdiğim müzisyenlerin de ortak görüşü olduğu gibi; bu yanlışlar elbette tüm seyirciye mâl edilemez.
Benim atladığım, sizin rahatsız olduğunuz başka detaylar varsa yorum yazarak hatırlatabilirsiniz.
16 Ocak günü TİM’de Teoman’ın Yavaş Yavaş adını verdiği akustik konsere gittik. Yaklaşık 10 yıldır Teoman hayranı olarak bu benim ilk solo Teoman konserim oldu. Daha önce 3 kere festivallerde izlemiştim ama tek ilk, tahmin edeceğin gibi bileti aldığımız andan itibaren fazlasıyla heyecanlıydım.
Her neyse TİM gibi bir salonda ilk kez konser dinlemeye gittim ve Ceylan Ertem’e, Aylin Aslım’a çok hak verdim. Bizim sırada çok konuşma vs olmadı hatta çocuklu aileden bile pek ses çıkmadı ancak salon yapısı itibariyle (Balkondan almıştık biletleri) bütün seyircileri görebiliyordum ve bence en büyük salaklık bütün konser boyunca pat pat patlayan flaşlar. Bu gerizekalı beyinsizler flaş mantığını anlamamış sanırım. Flaşlı çekimde ışığın bir yere vurup orayı aydınlatması gerekir ebesinin örekesinden yaptığın flaşlı çekim sahneye ulaşamayacağından dolayı zaten bir halta yaramaz ama yarayacağını düşünüyorlar demek ki bütün konser boyunca pat pat pat beni rahatsız edecek şekilde çattı o flaşlar. Akustik konser, dalmışım Teoman’ın sesine görüş açımın içinde sürekli bir ışık… bunu sahne önündekiler de fazlasıyla yaptı üstelik ulan senin açından karanlık çıkması mümkün mü kaç tane sahne ışığı var orada senin neyine flaş? Üstelik öndesin, sanatçının görüş alanındasın ve bariz rahatsızlık veriyorsun. Konserin tamamını kaydedenler metroda kayıtları izlerken hayal kırıklığı yaşadı ulan elindeki telefonla kaydettiğin konserin dvd gibi olacağını falan mı sanıyordun? Çevrede şarkıya eşlik eden ne kadar karga sesli varsa onu çektin ne çekecektin başka? Ne oldu konsere mi gittin şimdi sen bütün konseri göt kadar telefonundan kadraj tutturmaya çalışarak geçirdin nasıl zevk alabilir ki insan böyle bir konserden? Bir de konser boyunca telefonunu elinden düşürmeden twitter, facebook, whatsapp gezenler oldu ve bunlar sadece flaş patladığında refleksle dönüp gördüğüm açıdakiler evet bir yerden sonra refleksin alışıyor ama sinirin geçmiyor, artıyor. Ki konsere giderken de Aylin’in yazısından dolayı bir tedirginlikle, keyfini çıkaramayacağım düşüncesiyle gitmiştim çünkü ben şimdiye kadar gittiğim bütün konserlerde genelde önlerde olup şarkılara eşlik ettiğimden bu durumları pek yaşamadım. Anlamadığım kısmı ise para verip zamanından ayırıp gittiğin konserin neden tadını çıkarmazsın? Nedir bu her an sohbet etme, internette paylaşma aşkı?
Bir zamanların HBR maymun dergisinde Aptüllica çizmişti, eleman türk rock gruplarından birinin konserine gider, arkadaşı konser boyunca elemanın kulağında kulaklık olduğunu görür, eleman açıklama yapar (hatırladığım kadarıyla) “kendi parçaları yerine cover yapıyorlar oysa ben müziklerini dinlemek istiyorum, o nedenle izlemek için buradayım müzikleri de kulağımda”. gerek burada gerekse de Aylin Aslım’ın yazısında belirtilenlere katılmamak mümkün değil. Bunlara ek bir durum da şudur; arkadaş ben konsere senin bağıra çağıra her parçaya eşlik etme gayretindeki kulağımı tırmalayan sesini duymaya gitmiyorum, sen ve senin gibiler yüzünden bırak solisti neredeyse hiçbir enstrümanın sesini duyamıyorum konserlerde. her şarkıya eşlik etmek zorunda değilsin sus ve dinle. Bu durumdan muzdarip olarak bir süredir konserler için almış olduğum ve uygulamaya çalıştığım çözüm Aptüllica örneğindeki gibi setlisti biliyorsam mp3 playerda setlist hazır bekler, konser başlar müzik de başlar ortamdaki gürültüden uzak müzik kulağımda gözüm sahnede. Hani olur da biri “ehe ehe herif konsere gelmiş ama beğenmemiş olacak ki başka müzik dinliyo kulaklığı takmış ehe ehe” gevrekliğiyle konser esnasında çekilmiş bi foto yayınlarsa bilin ki o benim
İyi de; konserdeki sound, akustik, enerji başka. Çalım stileri başka, sololar başka. Kimi zaman sözler bile başka. Kulaklıkla mp3 dinleyeceksek ne manası kaldı?
nasıl davranması gerektiğini bilmeyenlerin defalarca okuması gereken bir yazı olmuş