Artık üzerinden geçen süre duymayanın ayıplanacağı kadar çok da olsa belirteyim; 20 Eylül’den bu yana süren (20 Ocak’ta sonlanacak) Sabancı Müzesi‘nde süren bir sergi İstanbul’da bir sürrealist:Salvador Dali. Ben Dali’ye “deli” demeyi tercih ediyorum. Çünkü dahiliği, delilik sınırının üstündeydi bu adam. Her ne kadar özellikle bazı alanlarda sanatsal kaygılarım olsa da, resim çok fazla içiçe olduğum sanatlar arasında değildir. (ara sıra çizmeyi denememe ve ressam arkadaşlarıma rağmen.) Ancak Salvador Dali benim için tüm ünlü ressamların dahi üstündedir.

Hal böyle olunca gitmek farz oldu. Yoksa ancak İspanya hayaliyle yetinecektim. Bugün 4 arkadaşım (Yunus, Emre, Dilara, Can)la birlikta Sabancı Müzesi’nin yolunu tuttuk. Hem böylesine büyük bir sergiye, hem de Sabancı Müzesi’ne ilk kez gittim.

Sergiden önce de Sabancı Müzesi’nden takdirle bahsetmek istiyorum. Otopark’dan müze girişine kadar servisler sizi yolcu ediyor. Hem de minibüsün dolmasını beklemeden, durmadan hizmet veriyorlar. Servis’e binerken tekerlekli sandalyemle götürüp götüremeyeceğini sorduk. Kabul etti. “Keşke arabayla direkt girseydiniz içeri” dedi. Müzeye tabii ki araçla giriş yasak ama durumum itibariyle kabul ediyorlarmış. Biletlerimizi alırken ve içeri girerken ben ve refakatçım olarak bir kişiye de öncelik tanıdılar. Diğer üç arkadaşım sıra beklediler. ((: Biz onları beklerken bir güvenlik görevlisi bize yardım etmek için geldi. Müze girişinde tüm merdivenlerin yanında da tekerlekli sandalyeyle kolayca çıkılacak birer rampa vardı. Ve sergi çıkışında bizi karşılayan güvenlik görevlisi yine bizim için araç girmeyen alana servislerden birini çağırdı. Tekerlekli sandalye kullananmanın zorluğuna hemen her mekanda alıştığım için benim için olağanüstü şaşırtıcılıkta bir deneyim oldu bu.

Sergi hakkında her şeyden önce söyleyebileceğim, sergi hakkında okuduğum yazılarla ortak bir cümle içeriyor. “Erken gidin.” Sergiye bir defa girdiniz mi çıkmak kolay değil. Hatta sergiyi doya doya gezmeniz için tüm gününüzü ayırmanız gerekebilir. 3 Kata yayılmış sergide çok sayıda eser gösteriliyor. Her eser dikkatle incelenmeden es geçilecek nitelikte değil. Biz gerçek anlamda yalnızca üst katını gezebildiğimiz halde (tahminle) yaklaşık 3 saatimizi orada geçirdik.

Sergi girişinde Dali’nin hayatına ve yaşadığı zaman dilimine ait önemli öğeler kronolojik olarak listeleniyor. Dali’nin yazdığı kitaplardan da ancak bu metinler sayesinde haberim oldu. Bu kısa turun ardından sergi başlıyor.

Sergide dalinin tablolarının yanı sıra el yazılarını, kitaplarını, çeşitli dergilere çizdiği ilüstrasyonları, aile fotoğraflarını bulacaksınız. 1. sergi (ilk kat. 2. ve 3. sergiler birer alt katta) ağırlıklı olarak Dali’nin amatör çizimleri, eskizleri ve aile fotoğraflarından oluşuyor. Her eserin yanında yeterli bilgi olmasına karşın kimlik karşılığı alabileceğiniz telsizlerle bazı eserler hakkında detaylı bilgi ve yorumu dinleyebiliyorsunuz.

Eğer bizim gibi, bir ilkokul grubunun ziyaret ettiği zamana denk gelirseniz, telsizlerle birlikte 10 yaşında çocuklara Kübizm’i anlatmaya çalışan öğretmenden de faydalanabilirsiniz. Ancak çocukların “bildiğiniz gibi Salvador Dali …” ile başlayan cümlelere “off çok sıkıldım” şeklinde yanıt verdiğini bilmenizde yarar var.

2. Sergide ise ağırlık Dali’nin tiyatro çalışmalarına kayıyor. Koca bir duvarın İlahi Komedya‘ya ayrıldığı 2. Sergide Dali’nin sahne için arkaplan çizimleri ve Disney‘le olan Destino çalışmaları vardı.  Aynı bölümde büyük ekran bir televizyonda Destino‘yu kesintisiz izlemeniz de mümkün. Eğer sergiye gitme imkanınız yoksa, kaliteli olmasa dahi filmi şu adresten izleyebilirsiniz:
http://www.youtube.com/watch?v=debTSVR_pEQ&feature=related

3. Sergi’de Dali’nin Ara Güler‘le çalıştığını ilk kez öğreniyorum. Ara Güler’in çektiği Dali fotoğraflarının yanı sıra Dali’nin sinema eserleri (fotoğraf ve resim olmak üzere) bu sergide. Bir kısmı da Dali’nin yeniden yapım tablolarına ayrılmış bölümde film gösterimleri de sürmekte.

Not tutmayı akıl etmediğim için yukarıdaki paragrafta sergi öğelerinin sergi karşılaşttırmanın doğruluğu kafamı karıştırırken, beynimi daha fazla yormadan bahsetmek istediğim iki öğe daha var. Bunlardan biri Dali’nin ünlü dudak şeklindeki koltuğu. Ne acıdır ki yorulan insanlar bu koltuğa oturmuş keyif yapıyorlardı. Bir diğeri ise “ayna karşısında Gala’yı resmeden Dali’ydi”. Bu eserin bir kopyası aynalardan oluşmuş bir alan içinde gösteriliyordu. Bakarken gözlerin ilginç bir 3. boyut yanılsamasıyla ziyafet çekiyor. Eserin karşı köşesinde aynı teknikle hazırlanmış bir başka eser daha mevcut.

Ben bunları yazarken yoruldum. Ama siz hala bu cümleleri okuyabilecek kadar tahamüllüyseniz (her zaman uzunca yazılarımın okunmayacağını hissediyorum) son sözlerim (kısa kısa) şöyle olacak.

– Müzeye erken saatte gidin, tüm gününüzü ayırın.
– Kafeteryası olmasına rağmen tok karnına gidin (fiyatları bilmiyorum aslında).
– Kimliğinizi bırakıp şu telsizlerden almayı unutmayın.
– Mutlaka yanınızda bir not defteri ve kalem götürün.
– Eserleri izlerken çok fazla gürültü çıkarmayın.
– Flash kullanmadan ve abartmadan fotoğraf çekmeye izin veriyorlar sanırım. (çekenler vardı)
– Çizgiyi geçmeyin. (:
– Özellikle ilk çalışmaları için “bunu ben de yaparım” demeyin.
– Yazarken hatalı bilgi verdiysem affedin ve uyarın.
– Biletler 10 lira. Öğrencilere indirimli bilet yalnızca 3 lira.
– Engelli ve bir refakatçısına, 14 yaş altı öğrencilere giriş ücretsiz.
– Bugüne kadar Paris’in dışına çıkmış en büyük Dali sergisi.
– İlginç eser adlarına yüksek kahkahalarla gülmeyin.
– Sergiye girermeden otoparkta fotoğraf çektirmek saçmalıktır. (çeken vardı)
– Bir sigara içmek için biletinizi gösterip kapı önüne çıkabiliyorsunuz. (ben sigara içmem. siz de içmeyin.)

Lütfen bu sergiye gitmeyi ihmal etmeyin…