Geçtiğimiz Salı akşamı BJK TV‘de yayınlanan Sosyal Kafa programına blog yazarı kimliğimle konuk oldum. Programın sunucusu Erkan Saka (hocam) ile birlikte bloglar üzerine bolca sohbet ettik. Blogun ne olduğundan nasıl açılacağına, yazma eyleminden para kazanmaya oldukça detaylı bir sohbetti bu.

Daha önce bir kez televizyona (mobilya olan) ve birkaç kez de internet televizyonlarına konuk olup röpörtaj vermiş, sohbet etmiştim ancak bu ilk canlı yayınımdı. Muhtemelen de farklı bir deneyim yaşayacaktım. Ne kadar farklıydı, ne kadar değildi kestiremiyorum ancak bu yazıda o süreci özetleyip sizi yayının kaydıyla yalnız bırakacağım. Olur da merak ederseniz, bu yazının sonunda 2 parça halindeki Youtube video’larından izleyebilirsiniz. (fotoğraf:Ozan Eicher – ve diğer fotoğraflar.)

Bundan hemen önceki yazımda Okan Bayülgen’in Muhabbet Kralı’na blog yazarlarını konuk ettiğini fakat 4 saatlik bir sürede hiç bloglardan konuşulmadığını yazmış, bana göre eksik olduğunu belirtmiştim. Erkan hocam programa davet edince “işte fırsat” dedim. En azından benim içimde kalanları anlatabilip o tatmin duygusunu yaşayabilecektim.  İçerik hakkında yazışırken hocam ilk e-postasında “ana eksen sen ve etkinliklerin olur” dedi ama -henüz- bir Serdar Ortaç olmadığım için (çok şükür) bunu gereksiz bulup, daha genel bir çerçevede sadece blogları konuşalım dedim. Zaten kendi fikirlerimi de çokça anlatacağım için, konu üzerine yeterince “ben” serpilmiş olacaktı.

Fi-Yapı İnönü stadındaki stüdyo bana her ne kadar pek uzak olmasa da tekerlekli sandalyeyle bir otobüse atlayıp gitmem ve geri dönmem çok da mümkün değildi. İlk endişem de bu olmuştu ancak programın editörlerinden Seçil Altınışık ve Yusuf Kasuto’nun da yoğun ilgisiyle bu problemi aşmış olduk. Yanımda hem destek olmak hem de fotoğraflarımı çekmek için arkadaşım Ozan Eicher de vardı. Daha fazlasına zaten ihtiyaç yoktu.

Yayın günü arayıp “Sekizde seni alırım. 5 Dakika gecikebilirim ama 5 dakika erken gelmem” diyen Yusuf, tam 19:55’de ben üzerimi giyinirken kapıma gelmişti. Program saat 22:00’de başlıyordu. Yani yaklaşık 2 saat kadar evvel kanalda olacaktım. “İyi iyi, sohbet ederiz” desek de, “nasıl geçecek 2 saat” endişesini de hissetmemek mümkün değil. Ha, “peki nasıl geçti o 2 saat” diye sorarsanız, gerçekten bilmiyorum. Erkan hocam, editörler, Simge (Sosyal Kafa hesap yöneticisi), Ozan ve yine erken gelen diğer konular Koray Caner ve Serdar Cevher ile öyle neşeli bir sohbete daldık ki; O 2 saat, -hatta ben 23:00’de çıktığım için 3 saat” tam olarak bir anda geçmişti.

Benim çıkacağım bölümün başlamasına dakikalar kala makyaja alındım. Beni en çok tedirgin eden de buydu çünkü ne yüzümü kimyasallarla kaplamak istiyordum ne de “televizyona çıkıyorum, aman iyi görüneyim” fikri bana göre değildi. Neyse ki sadece 1 dakikada uygulanan bir pudralama işlemiyle yırttım. O 1 dakikalık, sadece pudradan oluşan makyajı silmek bile çok daha fazla zaman aldı.

Koray’ın konuk olduğu bölüm bittiğinde 7 dakikayı bulan bir video arası vardı. Bu boşlukta ben de stüdyoya girdim. Biraz televizyon izleyen herkes stüdyoların yüksek ısıtma gücüne sahip ışıklarla şenlendiğini bilir; yine de bu kadar ısıtmalarını beklemiyordum. Neyse ki bu olasılığı önceden hesap edip içime uygun bir de t-shirt giymiştim. Üzerimi çıkar, mikrofon tak derken o video arası da hızla geçti. Benim durmumda biraz zor olmasına karşın sesçimiz kabloyu giysi içinden geçirmek için çok ısrar etse de bu iddiada yenildi. Zaten bu kablo gizleme çabasını da anlamıyorum. Mikrofon kullandığımızı kimse bilmesin mi? Zaten kelebek konmuş gibi duruyor yakada. Varsın bir de kablosu gözüksün.

Derken yayın başladı. Neler oldu, neler anlattım zaten video’dan izleyebilirsiniz. Video’da görünmeyene gelecek olursak; yayın sonrası çok heyecanlı olduğuma dair yorumlar aldım. Aslında hiç değildim. Beklenen kamera heyecanı, artık kameralarn hepimizin cebine girdiği günlerde bana zaten saçma geliyor. Orada ise o kadar samimi bir ortam var ki; biz yayın başladığı anda, öncesindeki sohbete devam ettik Erkan hocamla. Etrafta ne bir kamera gördüm, ne de monitör. Sadece ışıklar vardı! Çok sıcak…

Ha; ama bloglar hakkında konuşmanın beni heyecanlandırdığı doğrudur. Ne anlattıysam onun çoşkusuna kapıldım. Televizyon yayını için işin zor kısmı zaman ve düşünme eylemi. Her ne kadar orada samimi bir sohbet olsa da; evimde anlatır gibi konuşamam. Burada okuruma hitaben ne kadar düşünüyorsam, orada da aynı şeyi izleyici için yapmam gerek. Blogda, kısa bir paragrafı yazmak bazen bir saat kadar zamanımı alır düşünmekten. Tuş vuruşlarımı sayarsak bu zaman belki 5 dakika etmez. İşte yayında, o 5 dakika içinde o 1 saatlik düşünce sürecini uygulamam gerektiğini hissettim. Tüm detayları atlamadan düşünüp, düşünme hızımda ve senkron bir şekilde konuşmam gerekiyordu ki; bunu yaparken şaşırmamak mümkün değil. Üstelik konuşmamız gereken onca konuyu sığdırmam gereken bir zaman dilimi de vardı. Bu beni aynı zamanda “en hızlı nasıl anlatırım”ı düşünmeye zorladı.

Velhasılıkelam; konuşurken neredeyse hiç es vermeden, “ee” demeden, zaman zaman soluksuz, zaman zaman soluk soluğa kalarak anlatmak istediklerimin bir bölümünü anlattık. Keşke zamanımız olsaydı da fazlasını konuşsaydık diyorum.

Son olarak; oraya gidince gerçekten sosyal medya konuşulan bu program için, zor sayılacak şartlarda insanların nasıl özverili bir çabayla çalıştıklarını gördüm. Bu yüzden tüm ekibi naçizhane tebrik edip, takdirlerimi sunuyorum. Daha büyük işler başarmanız dileğiyle…

1. Kısım video:

2. Kısım Video: