Bazı insanlar vardır, anlatacak çok anıları, hikayeleri vardır. Bazıları da her anını birer hikayeymişçesine anlatır; ağzı açık dinlersiniz. Benim hikaye gibi anılarım çok olmadı. Diğer gruba zaten hiç girmedim. Ancak Avon ile ilgili yazımdaki kargo deneyimim, bana bir kurye anımı hatırlattı. Bu benim anlatılası “acayiplik”te bulduğum anlarımdan biridir.
Olay aslında 2003 yılında yaşandı. Hemen ardından farklı bir ortamda yazıya dökmüştüm. Şimdi o yazıyı okuyup, hafızamla harmanlayacağım ve burada yeniden yazacağım. Merak etmeyin, hafızam kuvvetlidir. Yazacağım hemen her şey geçen 6 yıla rağmen aklımda. (:
Garanti bankasında hesap açmak için online başvuru yapmıştım. Bununla ilgili bazı belgeler ve bir de ATM kartı bekliyordum. O sabah kahvaltıyı bitirip bilgisayarımın başına geçmiştim ancak kahvaltı sofrası da hala duruyor. (Oturma odası ve benim odam bir aradaydı.) O saatlerde kapıyı çalan, olayın baş kahramanı kuryeydi.
İmza atmaya kapıya gidemeyecektim. Annem içeri buyur etti, odaya getirdi. İmzalanacak kağıtları önüme bırakıp, imzalayacağım yeri gösterdi ve bekledi. Ben de bekledim… Karışıklı bekleyişimiz en manasız noktasına vardığında, elindeki kalemi göstererek sordu: “Kalemi vereyim mi?” Kendisinden sakınmayacağım acı gerçeği yüzüne bir tokat gibi çarptım: Kalem olmadan imza atamam…
Şimdi siz gördünüz ki paragraf bitti, üç nokta ile süsledim, cevabımı da vermişim. Konu kapandı, değil mi? Hayır; kapanmadı, devam etti… Önce, “Doğru, haklısınız.” dedi. Sonra masamın üzerindeki cep telefonumu göstererek, “Pardon, ben onu kalem sanmıştım.” dedi. Ve tokadıma karşılık öldürücü darbesini, telefonumun anteni üzerine kurduğu fantaziyle vurdu: “Hani o sivri ya…”
Kuryeyi uğurladıktan sonra ise annem, ikinci hikayeyi anlattı. Ön bilgi olarak yazayım; annem ikinci evliliğini yaptı ve soyadlarımız farklı. Bu da kimi zaman küçük şaşkınlıklara sahne olabiliyor. Fakat bu kadar değil… Soyadlarını da farklı görüp zarfları anneme teslim etmek istemeyen kurye, “nesi oluyorsunuz?” diye anneme sormuş. Kuryenin ikinci sorusu ise şuymuş: “O sizin neyiniz oluyor?”
Not: Yukarıda yazdıklarımın hiçbirinin hayal ürünü olmadığını, bizzat yaşadığımı ve kendi başınıza denememeniz gerektiğini yazma gereği duydum…