Aslında ne yazacağımı bilmiyorum tam olarak. Yazmak istediğim şeyler var, hep oldu; ama her zaman yazmak mümkün olmuyor. Bu yazıyı da geçen hafta yazacaktım ama yılın sondan bir önceki gününe sarktı. Adettir; yılın son günleri çıkan yıl değerlendirilir, “en”ler listelenir, yeni yıldan beklentiler dile getirilir. Ben pek böyle yazılar yazmam aslında ama bugün yazacağım biraz.

Bütün yıl bir şey yazmadım neredeyse. Bu dahil tam 11 yazı yazdım. Ayda bir yazı bile değil. Oysa yazmaya değer ne çok şey var. Yine de yazmak çok içimden gelmedi. Ne zaman yazmak istesem daraldım ve vazgeçtim. Kötü bir yıl geçirdik ve blogumu kötülüklerle doldurmak istemedim belki de

Aslına bakarsanız kişisel olarak kötü bir yıl geçirmedim. Hayatımda büyük sürprizler, süper gelişmeler olmadığı gibi, beni sarsacak kadar can sıkıcı şeyler de yaşamadım. Baktığın zaman rutine sadık ama iyi, güzel, mutlu geçen bir yıl gibi görünüyor. Fakat  öyle mi, emin değilim.

“Nasılsın?” diye sorsan, “iyiyim” derim; ama iyi değilim. Aslında iyiyim…

Bu yıl, ay başına düşen bombalı saldırı sayısı birin altında olmadı mesela. Hem de başken Ankara’da, Türkiye’nin kalbi İstanbul’da bile patladı bu bombalar. Yüzlerce insan öldü, artık ölüleri saymayı bıraktık. “onlar ölmedi, şehit oldu” dediler acımızı yok saymak için ama şehitliğin yolu da ölmekten geçiyordu.

Yani ölenler; ne amaç uğruna, nerede, ne şekilde olursa olsun; şehitlik unvanını alanlar, önce öldüler. Yani hayatları bitti. Her şeyleri yarım kaldı ve yarım kalan her şeyleri, geride bıraktıklarını yarım bıraktı. Gidenler şehit oldu, kalanlar yine yarım kaldı. Yarım kalmışlık ne kötü şeydir…

2016’da bir darbe girişimi atlattık. Şaka gibi. Bir gecede oldu bitti her şey. Ne oldu anlamadık, kandırılmışız…

Şort giyen kadınlar tekmelendi, tekmeleyenler ceza almadı.
Gazeteciler, milletvekilleri, siyasi parti liderleri tutuklandı.
OHAL altında kaldık.
Konserler, tiyatrolar susturuldu ama futbolla uyuşmaya devam ettik.
Ülkemizde bir büyükelçi suikaste kurban gitti, yine kandırıldık.
Türk lirası %30 değer kaybetti, aç kaldık.
İnternete girmek uzmanlık ister oldu; elektriğimiz bitti, mum ışığıyla aydınlandık.
Para sahibi evlatlar trafik kazasında polis şehit etti, şehidin ailesi şikayetçi olmadı.
Her yere kayyum, kayyım ya da kaynım atandı.
Sevdiğimiz bir sürü siyasetçi, yazar, müzisyen, oyuncunun ölüm haberini aldık.
Çocuklara tecavüz edildi, yurtlarında yangınlar çıktı, öldürüldüler.
Hayvanlar katledildi.
Kış saatine geçtik, güneşi görmekte zorlanır olduk. Belki bunun saatlerle de ilgisi yoktur…

2016’nın neredeyse bir günü iyi geçmedi Türkiye için.

Bu yüzden işte, kişisel hayatım hayet iyi de olsa…
“Nasılsın?” diye sorsan, “iyiyim” derim; ama iyi değilim. Aslında iyiyim…

Çok acayip geliyor işte bana bu zıtlık.

Mesela kardeşimin 18. doğum gününü kutladık bu sebe. Pasta kestik, güldük, eğlendik; fotoğraf çektik, sosyal medyalarda paylaştık; bilgisayar başına geçtik, darbe olmuş.

Mesela dizi izliyorum, 40 dakika sadece… Twitter’a, Facebook’a girip bölüm hakkında yorum yapacağım, yapamıyorum. Yasaklanmış. Hemen VPN açıp bakıyorum, bomba patlamış, yayın yasağı gelmiş. Ben 40 dakika dizi izlerken olmuş…

Bazen de dizi hakkında yorum yapabilecek kadar zamanım oluyor. “hahaha, bu bölüm çok güzeldi be” yazıyorum, 3 dakika sonraki tweet’imde teröre lanet ediyorum.

Mesela 10 gün kadar önce yengemin 60. yaş günüydü. Ailecek bir yere kutlamaya gittik. Çok eğlendik, çok güzeldi her şey. Yine bir iki fotoğraf çektik, Instagramlık. Orada yiyip içerken bir Twitter’a bakayım dedim, yok! Yine açtım VPN’i. Rusya Büyükelçisi öldürülmüş. Doğum günü, eğleniyorum; büyükelçi öldürülmüş, eğlenmiyorum;  eğleniyorum, eğlenmiyorum…

Gün içinde çeşitli tweet’ler atıyorum. Birinde eğleniyorum, birinde acımı(zı) paylaşıyorum, birinde güzel bir şarkı paylaşıyorum, birinde öfke kusuyorum, birinde utancımı(zı) paylaşıyorum… Bir psikiyatrist incelese, sürekli duygu bozukluğundan ağır ilaç tedavisine başlar, her gün terapiye alır beni.

Çok şükür psikolojik sağlığımı o kadar kaybetmedim. Aslında epey de iyiyim ama genel olarak halimiz bu. Hepimizin hali bu. Sürekli duygu değişimi yaşıyor, art arda şoklar yaşıyoruz. Eğlenirken acı çekiyoruz. Hiçbirimiz sağlıklı değiliz. Senin, benim değil; ülkenin tedaviye ihtiyacı var artık.

Mesela konsere gidiyorum, Swarm’da check-in yapıyorum, Twitter’a düşüyor; hop, cevap geliyor: “falanca yerde saldırı oldu, sen utanmıyor musun konserde eğlenmeye?”. Ya haberim yoktu ki… Ben biletimi 2 ay önce aldım, evden çıkarken de bir şey yoktu. Ne yapayım?

Paranoyak oldum. Artık iyi, güzel, mutluluk verici bir şeyleri paylaşmadan önce kötü bir şey olmuş mu diye kontrol etme ihtiyacı hissediyorum. Kötü şeyler üzerine yazmazsam zaten “neden sustun” oluyor, “sen bu konuda tepki vermedin” oluyor.

Ben sürekli kötü şeylerden bahsetmek istemiyorum.

Ben eğlenmek için izin almam gerekiyormuş gibi hissetmek de istemiyorum.

Bu yüzden olabildiğince bunun aksi yaşıyorum. Mutluyum, keyifliyim, iyiyim; ama iyi değilim… Ne yapayım?

Neticede bok gibi geçti işte 2016.

Peki 2017’den ne bekliyorum?

2014’e girerken aşağıdaki tweet’i atmışım:

2016’ya girerken de aşağıdaki tweet’i atmışım:

Bu yıl henüz bu konuda bir tweet atmadım ama fikrim hiç değişmedi.

Ben 2017’den hiçbir şey beklemiyorum.

Birileri bombalar patlattıkça, birileri önümüze yasaklar koydukça, birileri sustukça, birileri çok bağırdıkça, birileri nefret ettikçe, birileri düşman oldukça, birileri yolumu kestikçe ben tepkimi göstereceğim.

Kimsenin ölmemesi için, işlerin yolunda gitmesi için, kimsenin hayatına kimsenin karışmaması için, somut bilgiler doğrultusunda doğruyu anlatmak için çabalayacağım. Benim çabam bekli gökyüzünde bir yıldız zerreciği olacak ama; olsun…

Daha çok güzel şey paylaşmaya çalışacağım. Daha çok iyi haber. Nefretlere daha az kaşılık vereceğim, insanlarla daha az kavga edeceğim.

Daha çok yazı yazmaya çalışacağım, daha çok müzikle uğraşıp beste yapacağım; belki yeni bir tiyatro oyunu yazacağım. Geçen senenin aksine daha çok tiyatroya, konsere gitmek; daha çok gezmek, daha çok yiyip içmek için çalışacağım.

Ben 2017’den hiçbir şey beklemiyorum ama 2017’ye bir şeyler verebilmek için, tüm dileklerimi elde edebilmek için, mutlu etmek için, mutlu olmak için çalışacağım.

Ben bunları ne kadar başarırsam, 2017 benim için o kadar iyi geçecek. Bu yüzden size de tavsiyem budur. Yeni bir yıl dönümü size hiçbir şey getirmeyecek, sizden hiçbir şey götürmeyecek.

Talep eden değil, arz eden olun.

Yeni yıldan bir şey bekliyorsanız, beklemeyin. Ne dileğiniz varsa elde etmek için çalışın; gerçekleştiğini göreceksiniz.