Bugün benim doğum günüm. Çiçek Sepeti de kutlamak için bir şey(ler) göndermiş. Onun hikayesini anlatacağım, iletişim ve sosyal medyadaki ilişkisini yorumlayacağım birazdan. Fakat önce söylemek istediğim bir şey var; bu yalnızca kurumsal bir teşekkür ve yorumdur. Bugün doğum günümü gerek internet üzerinden, gerekse telefonla kutlayan gerçek kişilerin önünde değildir. Olur da birileri alınır diye söylüyorum. Her birine onların kutladığı içtenlikle, teşekkür etmenin yerini zaten toplu teşekküre adanmış bir blog yazısına sığdırmak pek de akıl karı değildir. Tabii ki vesile ile hepsine ikinci bir teşekkür etmekten de kaçınmıyorum. Teşekkürler!
Bu sabah henüz yataktan çıkmadığım saatte çalan kapıyı annem açtı. Adımı duydum, imza istedi. “Herhalde sipariş ettiğim şeyler geldi kargoyla” dedim ama annemin masaya bıraktığı şeyin güçlü “tak” sesini duyunca da “o ne ya?” dedim. “Sana çiçek gelmiş” dedi annem. Allah allah? Kim çiçek yollayacak ki bana?
Heyecanla ve merakla kalktım. Çiçek Sepeti logolu not zarfını açtım, içindeki kartı çıkarttım ama o da ne? Kart boş! Kim boş kartla gizemli bir çiçek yollar ki? Biri sürpriz yapıyor olsa bile, en azından bir ipucu iliştirir not olarak. Ben de Çiçek Sepeti’ni arayıp öğrenmeye çalıştım tabii kimin gönderdiğini. Müşteri temsilcisinden aldığım yanıt, “bilgiler gizli olarak gönderilmiş. Bu yüzden bilgi veremiyorum efendim” oldu. Israr etmedim. “Gizli bir hayran” olarak kabul edip, yerleştirmek için darmaduman ettiğim masasında bıraktım.
Yaklaşık 1 saat sonra kapıyı çalansa yine Çiçek Sepeti’ydi. “Sabah arkadaşlar gelmiş ama bu notu bırakmayı unutmuş” deyip, 2. ve daha büyük bir zarfı bıraktı. Beraberinde özür dilemek için 2. bir çiçek ve bir kutu çikolata ile. Ben de tabii olarak açgözlülük yapmadan, bu çiçeği anneme verdim. Çiçek sepeti’ne teşekkürüm, nezaket gereği hediyesi içindir öncelikle.
Aslında bitkiler benim hediyelik olarak gördüğüm şeyler değildir. Bir insana doğada yaşam sürmesi gereken bir canlıyı öldürmek pahasına hediye etmesi saçmadır. Böyle bir hediyenin çok yüksek fiyatlara satılıyor olması daha saçmadır. Tabii mesele bedelden önce, kişiye doğru hediye seçimidir. Ben hediye alacağım kişiye özel, yakışacak, özellikle beğeneceği ve aramızda (ya da en azından onun için) bir anlamı olacak hediye seçmeyi tercih ediyorum. Bu anlamda yine çiçek doğru bir hediye değil benim için… Buna mukabil, hayatım boyunca sevdiklerimden aldığım sayılı çiçeğin her biri beni ayrı heyecanlandırmıştır. Bunu da bir not olarak yazmak istedim.
Tebriğime gelince…
Bugün de her doğum gününde -hepimize- olduğu gibi onlarca kurum modası geçmiş e-kartlarla, sms’lerle doğum günümü kutladı. GSM ile ya da e-posta ile yeni tanıştığımız yıllarda gelen sms ve e-posta kutlamaları son derece heyecan yaratıcı ve şaşırtıcıydı. Ancak kurumların bizi adım adım izleyebildiği şu günlerde bir markanın 10 yıldır usanmadan gönderdiği tebrik e-postası da, okumadan silme sebebi oldu. Bu noktada kurumların başka zamanlarda müşteriye daha doğru bir şekilde temas etmeleri gerektiği muhakkak. Sadece bu yazının konusu o değil.
Çiçek Sepeti, Her ay doğum günü olan bir sosyal medya kullanıcısı seçip, (neye göre?) doğum gününde böyle bir çiçek gönderiyor. Evvelki iki ay da örneklerini görmüştüm. “Çiçek ve hediye ilişkisi” fikirlerimle müşterisi olduğum bir marka değil çiçeğimi gönderen. Muhtemelen de müşterisi olmayacağım bir marka aslında. Bu yüzden direkt olarak doğru bir seçim miyim tartışılır. Fakat şu yazıyı bana yazdırdıklarına göre, dolaylı ve ufacık da olsa üzerlerinde bir etkim olacağı muhakkak.
Marka, her ay sadece bir kişiyi seçerek, aslında bir tür ayrımcılıkla eksi puan alıyor. Mutlaka her ay doğum günü olan birileri “benim neyim eksik” diyecektir. Hatta bırakın bütün bir ayı, bugün benimle birlikte doğum günü olan 10 kişiyi biliyorum. Bunlardan bazıları da sosyal medya kullanıcısı. Seçilmiş kişi olmak pek tabii çok hoş. Ancak diğer yandan bu tavır çok da doğru değil.
Velakin projenin bütününe baktığımızda, markanın müşterisi ya da potansiyel müşterisi üzerindeki fiziksel bir temasını görüyoruz. Kanlı canlı bir adamın getirdiği, 3 gün sonra ölecek olsa da bugün cap canlı duran güzel çiçekler masamın üzerinde duruyor. Ne belki farketmeden istenmeyen klasörüne düşen bir e-posta, ne de marka adı görününce silinen bir SMS…
Tam olarak tebriğe değer bulduğum sosyal medya (aslında “iletişim”) çalışması da bu fiziki haldir. Burada altını çizmek istediğim şey pahalı bir hediye, lüks eşya, övgü ya da benzeri şeyleri işaret etmediğimdir. Hani “hediyenin büyüğü küçüğü olmaz” derler ya; marka iletişiminde de benzer bir anlayış sözkonusudur. “kişiye özel yazılmış” ve gerçek posta kutusuna düşen bir tebrik kartı dahi bu değeri hissettirmeye yetebilir.
Bitirirken…
Sevgili markalar; eğer oldu da gözünüz bu blog yazısına takıldıysa, çıkarmanız gereken naçizhane dersim, “robot olmayı bırakın. Müşterinizi takip edin ve onun bir insan, bir birey olduğunu unutmayın”dır. Fiziksel temastan korkmayınız.