Etiket: simto

Güncellemeler

İki, üç gündür bir şeyler yazmıyorum bloguma. Fakat bu sürede yine bloguma zaman ayırıp, ufak tefek şeyler yaptım. Gerçi okuyucu kısmının çok da ilgisini çekecek şeyler ya da pek mühim şeyler değil ama, her zaman okuyucuyu hedef alarak yazmamalı sanırım. Kendime notlar almak için açtığım blogumda, bayağı bayağı yazar oldum. Bu defa ama, yaptıklarımı kendime not babında yazayım.

– Temada dikkat çekmeyen, ama benim de gözüme takılan ufak tefek bir iki görsel hatayı düzelttim.
– Temanın tamamını değil ama, sık görülen/kullanılan yerlerini Türkçeleştirdim.
– Sayfa başına düşen yazı sayısını 10’dan 6’ya düşürdüm.
– Yazıların altında benzer konuları listeleyen bir eklentiyi kurdum.
– Etiketsiz yazılarıma etiket girmeye başladım. (Bu devam edecek)
– Sağ tarafa bir etiket bulutu ekledim.
– Süresi dolan reklamı kaldırdım. Ancak yerine yeniden AdSense koymadım. Yeniden reklam alırsam yayınlarım ama en azından şimdilik AdSense kalabalığı istemiyorum sitemde.
– Son günlerde artan ve Akismet’i de delip geçen spam yorumlardan ötürü, yorum yazmayı onay gerektirecek hale aldım. Ancak bir defa yorumu onaylanan, onay beklemeden yorum yazabilecek. 
– RSS’imi FeedBurner’a taşıdım. Şurdan takip edebilirsiniz: http://feeds2.feedburner.com/simtoalev 

 —
Sanırım hepsi bu kadar…

Mart 15 / 2009
Yazar Simto ALEV
Kategori Benden..
Yorumlar 5 Yorum

“Hakkımda” sayfası…

Sonunda ben de kendim için bir Hakkımda sayfası hazırladım. Merak eden varsa buyursun efenim. (:

Ocak 20 / 2009
Yazar Simto ALEV
Kategori Benden..
Yorumlar 1 Yorum
Etiketler ,

Engelli-hamile gazeteci vs Ben

Bugün, daha önce iki (biriki) yazımda belirttiğim şartlarda yine kardeşimi kursa götürmek için Taksim’deydim. Aslında bugün diğerlerine nazaran oldukça sakin bir gün geçirdim. Ayakkabı boyacısından sucuya kimse de yolumu kesip sohbet etmedi. Yani neredeyse anlatmaya değer bir şey olmadı.  Fakat yine de kısacık anlatmadan geçemeyeceğim bir olay ve karakteri bu yazıma konuk etmek istiyorum. (Şekil yapayım dedim ama, ben yazıp anlatacağım. Ne konuğu?)

Şişli’de evimden çıkıp, Taksim’e kolayca gidebilmek için Osmanbey metrosuna yol aldık. (Şişli’de engelli asansörü yok) Taksim’e kadar da tamamen olaysız gittik. Trenden inip asansöre gittiğimizde halihazırda bekleyen, yaşı 40’ın altında bir adam(!) vardı. Yolunu kesip “burası benim” edasıyla önüne geçtim. Ciddiye almayıp beklemeyi sürdürdü. Dayanamadım, o an düşündüğüm cümleyi sesli olarakona püskürttüm: “Pardon, sadece meraktan soruyorum, okuma yazmanız var mı?” İlk başta anlamadığını belirtince, cümleyi yineledim. Ses tonumu ve mimiklerimi kontrol edip gerçekten merak ediyor gibi olmaya çalıştım. “Var” deyince önümüzdeki tabelayı işaret ederek yeniden konuştum: “Lütfen şu yazıyı okur musunuz?” O da sesli bir şekilde bana(?) okudu. Tabelada şöyle yazıyordu: “Asansörde engelli, yaşlı ve hamilelere öncelik verdiğiniz için teşekkür ederiz.

Devamını aşağıya bir kısmını dialog olarak yazacağım olay, kesinlikle kurgu değildir. Trafiğe kapalı alanda (asansörde) yaşanmış olup, tamamen gerçektir. Sakın evde denemeyiniz, sinirleri yıpratır. (Zaten 58 kişi evinize sığmayacaktır)

– Bu asansörü benim kullanmam gerekiyor?
– Öyle de, bacaklarım ağrıyor, merdiven çıkamıyorum.
– Yürüyen merdiveni kullanın, basamak çıkmanız gerekmiyor.
– Onda da çıkıyorsun..
– Yoo, ilk basamağa ayaklarınızı koymanız yeterli, o çıkıyor yukarı.
– Ama kalabalık, kem küm.. Ben gazeteciyim. Magazinciyim ben. (Büyük adamım ben diyo)
– Hmm, benim de gazeteci tanıdıklarım var. (noolmuş? Benim gazetecim senin gazeteni döver)
– Kim o?
Serdar Kuzuloğlu.
– O da mı magazinci?
– Hayır, teknoloji yazarı.
– Bu alet akülü mü şarzlı mı? (t.sandalyemi soruyor)
– Akülü ve şarjjjlı! (j’yi bastırdım evet)
– kaç para bunlar? 5000 var mı?
– Bilmiyorum, ben bir dernek vasıtasıyla aldım. Sanırım 2000 liranın üzerine.
– Hmm, peki.. (yeni bir soru geliyordu, sözünü kestim)
– Ee, fakat konumuz bu değildi. Bu asansöre benim binmem gerekiyor.
– Hıı.. (Bu hıı’lar sürdü. Geçiştirir değil, “haklısın” tonundaydı bu hıı’lar ama tepkileri öyle değil di)
– Bakın haber yetiştirecem dediniz, asansör hala gelmedi. Merdiveni kullansanız yetişmiştiniz.
– Hıı..
– Peki hamile misiniz?
– hıı..Hıhı..

Bir süre daha benim spontane sorularım ve onun “haklısın” tonlu hıı’lamaları sürdü. Sonra da susuştuk. Bizi dinleyerek asansör bekleyen genç neslin kalabalığı da iyice artmıştı. (hakkını yemeyeyim, bir de amca vardı) Geciken asansör geçkalmışlığını sonlandırınca asansöre sessizce bindik. 58 kişi asansöre binerken nasıl sessiz kalabildiğimizi hala bilmiyorum. Her neyse, sessizlik sürer, asansör çıkar, pireler berber .. iken, ben son vuruşumu yapacak cümlemi savurdum. “Biliyor musun, magazincileri hiç sevmem ve sırf bu yüzden 7 yıldır televizyon izlemiyorum.” Güldü, “Neden yau?” dedi. İzlemeye değer bulmadığımı anlattım. Arkamdaki 56 kişilik gruptan (+2 kardeşim ve ben =58.. n’aaber? 58 derken sallamıyordum, hesap ortada) göremediğim biri her şeyi yıkıp bitiren cümlesiyle bizi de-şarj etti: Niye yağu? Ne güzel genç kızları gösteriyorlar.

Kasım 22 / 2008
Yazar Simto ALEV
Yorumlar 8 Yorum

Kendini tanımak

Aslında her zaman kendimi çok iyi tanıdığımı iddia ederim ve bundan da hiç çekinmem. Her zaman kendimi 3. bir gözle izleyebilirim. Her gece yattığımda günümü ve biraz da geleceğimi düşünüp izlerim. İnsanlarla düşsel ama gerçekçi düşler kurup değerlendiririm. Bazen seçimler de yaparım bu düşünsellerin içinde. Karşıma çıkalara vereceğim tepkileri hazırlarım. Bu iyi bir şey. Çünkü benim olumsuzluklar karşısında güçlü durmamı sağlıyor…

Bir de kendime karşı empati kurarım. Benim yerimde başkası olsa ne tepki verirdim? Ona ne öğütler, nasıl yardım ederdim? Peki bunları kendim yapabilir miyim? Ya başkaları bunları bana dese ne yaparım? Tüm bu sorular, kişisel analiz-psikanalizlerimle kendimi bir yabancı gibi tanırım. Bu da karakteristik özelliklerimi benim karşımda ortaya koyar.

Fakat işin bir de fiziksel boyutu varmış! Buradaki yazımda Sinevidyon‘un konuğu olduğum bölümden bahsettim. Bu vesileyle de kendimin ilk kez profesyonel araçlarla kaydedilmiş ve günlük halime ait görüntülerini bir başkasını izlermiş gibi izledim. Sonucunda da kendime şaşırdım doğrusu..

İlk gördüğüm şey mimiklerim oldu. Zaman zaman bilinçli olarak mimik kullanır, hatta fotoğraf çekilirken türlü şaklabanlıklar yaparım. Ancak genel olarak yüz tepkileri olmayan biri olduğumu söylerdim. Öyle değilmiş. Tüm görüntü boyunca yüzüm, gözüm binbir şekil çizmiş. Çok acayip…
Sadece mimik de değilmiş. Sol kolum ağırlıklı olmak üzere, tüm bedenim durmadan hareket ediyor. Bir an bile… Oysa ben konuşurken elini kolunu oynatıp anlattığını pekiştiren insanlara ve kıyaslayınca “ben neden hiç hareket etmiyorum” diye kendime hayret ederdim..

Bir de takıntılı olduğum konu Türkçe var. Yazarken de konuşurken de çok fazla özen gösteririm. Mutlaka vurgu için farklı tonlamalarla konuşabilirim ancak doğru telafuza ve anlaşılır olmaya azami gayret gösteririm. Bu yüzden de iyi bir Türkçe’m olduğunu iddia ederim. Yazarken gerçekten de öyle. Ancak konuşurken öyle değilmiş. Harfler ağzımda ya yuvarlanıyor ya da eksik, ezik çıkıyor. Bu korkunç bir şey! Düzeltmeye çalışacağım…

Ve son mevzu tam da bu yazının sonuna dair. Konuşurken bazı konuları bir anda kesmişim. Nasıl bitireceğime karar verememişim. Ne özgürce uzun uzun konuşabilmişim uzatmama endişesiyle. Ne de bitirmek için “nokta cümlesi”ni bulabilmişim. Tıpkı yazarken olduğu gibi. Tıpkı bu yazıyı da bitiremediğim gibi…

Kasım 21 / 2008
Yazar Simto ALEV
Kategori Benden..
Yorumlar 3 Yorum