Bilmeyenler için küçük bir bilgilendirme ile başlayayım; LikeMind, likemind insanların düzenli toplandığı, farklı ülkelerde de sürüp giden bir organizasyonlar bütünüdür. İstanbul’da da her ayın 3. Cuma günü, sabah 08.00’de Kanyon Starbucs’da yapılıyor. Fazlası için Google size ışık tutacaktır. (:

Google’ın yüce ışığıyla aydınlandıysanız, ya da bu yazının hitap edildiği (ithaf değil) grup, LikeMind katılımcılarıysanız, başlayabiliriz! Oh, yea.. Yay!

Dikkat: Bu yazı uzun olabilir!
ayrıca bu yazı çokça parantez içerebilir.

Bir LikeMind’a katılmayı uzun zamandır istiyordum. Aslında LikeMind bahanesi ile, tanışmak istediğim bir çok insanla bir arada tanışmak, en azından iki çift laf etmek istiyordum. Gerek kişisel şartlarım, gerekse sabahın kör vakti olmasıyla fırsat bulup gidemediğim LikeMind’a bugün gidebildim. (“bugün likemind’a gittim” demek için de bir paragraf yazılır mı be?)

Bundan bir kaç gün önce Ozan‘ın “seni LikeMind’a götüreyim” teklifi ile, annemden izin alma süreci başladı. (Bu parantez “ne izni?” diye soranlar içindir İlgilenmiyorsanız parantezin kapandığı yerden devam ediniz: Annem, annelik içgüdüleriyle mevcut şartlarda beni herkesle bırakmaz, sadece alışkanlıktan güven duyduğu 1-2 arkadaşım vardır ve daha önce hiç Ozan’la yalnız çıkmamıştım.) Yemek sofrasında lokmalar arasında “o değil dee..” deyip konu açıldı, itiraz eder bakışları ardından aile desteği ile izin alındı.  Hemen FriendFeed‘de şenlikler başladı!..

Ve bu sürecin sonunda, “aman yağmur, kar yağmasın; bir engel çıkmasın” endişesiyle bu sabahki güneşli havaya kadar ulaştım. (bu cümleyi yazarken aklımda The Phantom Of The Opera’dan, The Point Of No Return vardı.) Ulaştım ama, hiç de kolay olmadı. Biraz heyecandan, biraz da “erken uyanacağım” fikrinden, sabaha dek uyuyamadım. (fikrinden geceler yatabilmirem..)

— Yazı dışı: yazıdan da anladığınız gibi, aklıma mukayyet değilim şu an. her şey bir çağrışım —

Sabah 7.00 gibi kardeşimin okula gitmesiyle kalktım. Giyindim. Önce Ozan’ı uyandırdım, sonra komşum Ali Altan Saka‘ya -dün akşam öğrendiğim numarasından- çağrı attım. Altan da LikeMind’a geliyordu. Garip ama 5 yıldır komşu olmamıza rağmen, ilk kez görüşüyorduk. (belki unuttuğum karşılaşmalar vardı.) Kapımın çalınmasıyla, günün ilk  tanışması da gerçekleşmiş oldu.

Altan’la laflarken, Ozan’ın kapıyı çalması yolculuğumuzu başlatan hadise olsu. Osmabey’e yürü, asansörle metroya in, Levent’e var, metro durağının Kanyon tarafında asansör olmamasına içinen söv, Kanyon’a giriş yap, Stratbucks’a var ve şenlik başlasın! (Kanyon girişinde Burak Dönertaş‘ı tıkınırken yakaladığımzı unutmayayım.(: )

Daha içeriye girerken gördüğüm kalabalığa şaşırdım diyebilirim. Beklediğimden fazlaydı. Aslında SanalCafe ile düzenlediğim(iz) organizasyonlar da 40 kişi ortalamasıyla seyrediyor ve 80 kişiyi geçtiğimiz oldu. Fakat her zaman evsahibi taraf oldum. Bugün ise konuktum. Fakat kısa sürede de alıştım…

İnsanlarla nasıl tanıştığımı anlatmakta güçlük çekeceğim sanırım. Her şey bir anda oldu, bir süre beynim uykusuzluğun da etkisiyle ortamla a-senkron çalıştı. Dolayısıyla zaman kaymaları yaşadım. Fakat sanırım ilk Handem ve Müge Cerman ile karşılaştım. Tam olarak beklediğim gibi oldu; sanki evvelden uzun zaman tanışıyormuşçasına gördüm. Herkes bir şekilde kendini belli ediyordu. Evet bu Handem! Aa, Müge.. Burak?.. A-aa..

Sonra hızlı bir tanışma telaşı yaşandı. Daha yerleşemeden birileri gelip selam verdi. Henüz yabancı olduğunuz bir ortamda sizden yaşça ve bilgice büyük insanların yanınıza gelip “Simto selam” demesi gerçekten çok hoş. Burak ve Alemşah‘la tanıştım. Oradan gelen “Naber len?” sesi de Meriç Kara‘nındı. (:

Ve bir yere geçtim, oturdum. Tam yanımda Uğur Özmen vardı. Bu kadar yakın olmamıza rağmen kendisiyle pek sohbet edemedim ama, kendisini bol bol dinledim. Yazılarında olduğundan kat kat keyifli bir adam. Mutlaka hayatınızın bir anını onunla karşılaşmaya ayırın.

Bizden biraz geç gelen Devletşah sanırım oturduğum yere itiraz edip, “orası benim yerimdi” diye çemkirdi. Bana mı dedi çok emin olmadım ama, önemli değil. Bu serzenişle zaten ilgilenmedim. (: Uğur Özmen’in de yanında mis gibi yer buldu. Söylediğine göre o da biraz gevezeymiş. Dinlerken keyif aldığım için pek fark etmesem de, bunu yeri geldiğinde sataşmak için kullanabilirim. Eheh..

Herkes benimle tanışmak için yarışırken (egoya bak be) Müge de kolundan tuttuğu herkesi yanıma çekip “Simto’yla tanıştın mı?” diye sordu. Tanışmamıza yardımcı oldu. Hem bu mücadelesi, hem de kahvesi için ablama teşekkür ediyorum. (:

Tanışmaların, sohbetlerin arasına giren zamanlarda boş boş oturuyordum. Müge sık sık “sıkıldın mı?” diye sordu ama ben o anlarda etrafı gözlemeye çalışıyordum. İnsanların tepkileri, mimikleri, sesleri. Kim kiminle ne yapıyor vs. gibi. İzleyici gözüyle tanımak da başladır. Deneyin derim…

Burcu B ile biraz sohbet ettim. Burcu bolluğundan hangisi olduğunu sordum, soyadını söyledi ama anlayamadım doğrusu. Fakat Burcu B olarak tanıdığım Burcu olduğunu anladım. Mesele yok. Kimseyle konuşamadığını, kasıldığını söyledi ama yanımda hiç de öyle görünmüyordu. Gayet rahat sohbet ettik.

Tanıştığım diğer Burcu da, pazarlama cadısı Burcu Tüzün‘dü. Cadı adını boşuna almadığını anladım. Hele Devletşah‘la bir araya geldi mi, aman aman.. Sohbete katılan Deniz‘i öyle ezmeye başladıs(lar) ki, Deniz‘in yanında cephe almaya çalıştım. Artık ikiye ikiydik! Hiç acımıyorlar yahu…

Yıllardır uzaktan tanıdığım Arman‘la tanıştım, Arman oldu mu eksik kalacak İzon‘la da. Mankenİstanbul‘un kocaman afişini gördüm. Pek güzel olmuş valla. MYK logosu da çok da tartışmaya değer değilmiş. Gayet oturmuş afişte. (gerçi fikrim pek değişmedi ama..)

“Yay!” derken göremedim ama, “yay” yazmayı unutmadığı sevimli kartvizitini aldım Sunipeyk’in. Bir insan avatarına bu kadar mı benzer? Görür görmez “Sunipeyk geldi” dedim. Süper  adam.

— Yazı dışı: Kopuk kopuk yazmaya başladığımı fark ettim, yoruldum sanırım. Ama bitireceğim. (: —

Bir kere Sinevidyon çekiminde görüştüğüm Özgür Poyrazoğlu‘yla biraz lafladım. Sakalı iyice hacıya bağlamış abim. Hemen oracıkta Sinevidyon’un 200. program sürprizini belirledik. Pek de eğlendim. (: Ayrıca Kipitap için %10 indirim kuponu aldım. 1 Mart‘a kadar geçerliymiş. (tamam canım, söyledi Handem. Devam ediyormuş ((: )

Olcayto ve Tuğçe Cengiz ailesiyle ta tanıştım. Olcayto’yla değil ama Tuğçe’yle biraz konuştum. Bir ara üzerinde taşıdığı Olcayto etiketiyle onu da temsil ediyordu…

Erhan Erdoğan‘la tanıştım ama bunu saymıyoruz. İlk fırsatta kendisiyle görüşüp daha törensel bir tanışma tertip edeceğiz. Olmadı evini basacağım. Komşuyuz zaten neredeyse. (: Biraz StudentSN hakkında konuştuğum Sinan Ata da ikinci bir tanışmaya ihtiyaç duyuyor.

Tanıştığım insanlar bu kadar değil tabii ama; hem yazmaktan yoruldum, hem de bir kaçı ile sadece tanışabildim. Pek sohbet edemediğim için aktaracak küçük notlar da bulamıyorum. Tabii bunun en önemli sebebi beynimin şu an tam kapasite çalışmıyor olması. Hasan Başusta, Davut Topcan, Tuğçe Esener, Ömer Enis, Fatih Taşkıran tanıştığım diğer isimlerden.  Bir şekilde adını yazmayı unuttuklarım da kusuruma bakmasın artık.

Saat 12 civarı kalan küçük bir grupla birlikte kalktık Ozan ve ben. Birieri yemeğe, birileri toplantıya giderken; biz de benim eve geldik. Önce güzel bir kahvaltı, sonra bilgisayar başı yaptık. Ben neredeyse koltukta sızıp bayılacakken, biraz Ozan’ın açtığı şarkılardan, biraz da günün keyfinden yerimde sallanıp şarkı söylemeye başladım. Ozan da bu konuda benden daha aktifti. Sorunsa, zayen yorgun olan bedenime bu enerji harcaması hiç de pozitif etki yapmıyordu. Yatmayacağımı söylesem de, Ozan gittikten yarım saat sonra yattım. 1-1.5 saat de uyudum. Hala uykum var!..

Ha, bir de üzerime deli gibi kahve dökmüşüm de, kimse uyarmamış. Ancak ilk annem gördü.. (:

İşte böyle… İlk LikeMind’ın, ilk tanışmaların hatrına bu günü böyle not almamak, paylaşmamak olmazdı. Yazdım..

Bitti..

Dağılın hadi..

:P