Bir ayda 2 kez asansörde kalmak eğer metro asansörünü kullanan bir engelliyseniz gelebilecek bir durumdur; ya da bu tanımın konuyla alakası yok, sadece ben bahtsız bedeviyi oynuyorum.
Aslında yaşananlar çok da sürpriz değil. İşim gücüm ve sosyal hayatımın gerekleri ile ulaşım imkanlarının kesiştiği noktada istanbul metrosunun (m2 hattı) 4 istasyonunu (Levent, Şişli, Taksim, Şişhane) sıkça kullanıyorum. Her istasyonda perondan caddeye çıkmak için 2 veya 3 asansör kullanılıyor. (Şişhane istasyonunda böyle kaybolmuştum) Birden çok olabilen çıkışlarla bu 4 istasyonda eksik saymadıysam 13 asansör var. (buna rağmen bazı çıkışlar yetersiz ama o ayrı konu.) Bu asansörlerden en az biri, her karşılaşmamızda arızalı oluyor. Örnek 1, örnek 2 (haftada 1-3 kez metro kullanıyorum.)
Bu zaten alışılagelmiş bir durum. Asansör bozuksa, güvenliğin insafına kalıyorsunuz. Ya “ben karışmam” diyor, ya da yardım ediyor ve yürüyen merdiveni kullanıyoruz. Bu ikinci seçeneği çoğunlukla kabul etsem de, birkaç hafta önce bu şekilde yuvarlanmaktan son anda kurtuldum.
Geçen haftaların birinde Şişhane’deki asansörlerin biri yine arızalıydı. Önüne de barikat kurmuşlar. Kardeşimle ne yapacağız diye düşünürken, oradaki diyafon ile telefon arası cihazı farkettik. (yıllar sonra, ilk kez farkettik) Yardım istedik. 10Ddakika sonra teknik servis elemanları geldi ve uzunca bir çaba ile asansörü onardılar. “Niye sürekli bozuluyorlar” diye sordum, “biz bilmiyoruz, biz aslında gece vardiyasınayız” gibi cevaplar verdiler… Bu arada bugüne kadar onlarca defa yaşanan vukuatlara rağmen, ilk kez teknik servis ile karşılaştım.
Böyleyken böyle… Bundan 4 hafta önce, Taksim’den eve dönüyordum. 3 saat önce çalışan, Şişli’de peron katındaki asansör arızalanmış. Arıza uyarısı yok ama ışıklar yanmıyor, asansör gelmiyor. Kardeşim merdivenle yukarı çıktı, güvenlikle konuştu. Güvenlik yukarıdan asansörü çağırdı ve asansör çalışmış. “Sorun yok” demiş. Kardeşim indi aşağı, asansörü tekrar çağırdık. Bu defa sorun yok gibiydi gerçekten. Bindik, yukarı çıktık, kapı açılmıyor! Hemen yardım butonuna bastık, bi siren sesi çıktı ama ben ağzımlda siren taklidi yapsam daha çok ses çıkarırım. Ne var ki komik olurum diye yapmadım. Neyse, güvenlik duydu da geldi ve açtı kapıyı, çıktık….
Dün yine Taksim’e gittik. Gezi parkına çıkmak için ilk iki asansörü badiresiz atlattık ve 3. asansöre bindik. Kat butonuna bastık ve asansör bir hopladı. Sonra yukarı çıktığımızı hissettik. Çıktı mı çıkmadı mı emin değilim doğrusu ama asansör ikinci kez hopladı ve durdu! Butona bastık, çalışmıyor. Kapılar açılmıyor. Yardım butonuna bastık, bu defa ses de yok. Hemen Ulaşım A.Ş’yi aradım, durumu bildirdim. Ben “asansörde kaldık” derken ışıkların da bir kısmı söndü. Neyse, çok geçmeden güvenliği yönlendirdiler.
Güvenlik görevlisi kapıyı açtı ve “düğmeye basmamışsınız, çalışmaz tabii” dedi. Olanları anlattım, “birlikte çıkalım isterseniz” dedim. Kabul etmedi. “Böyle ben sizi kurtarırım ama birlikte çıkarsak kim kurtaracak” dedi. Üstelemedim. Yürüyen merdivenden çıkarmayı önerdi. Kabul ettim ama uyardım da tehlikeli diye. “Bir şey olmaz, ben burdan 100 kilo adam çıkardım” dedi. Yine uzatmadım, çıktık yukarı. Bu sırada güvenlik telsizden anons geçti: “bir şey yokmuş, asansör yukarıda açılmıyor!”
Zaten Tünel tarafında olan işimiz bitince, Şişhane metrosu ile dönmeye karar verdik. Tünel’deki ilk asansörle sorunsuz indik ara kata. Sonraki asansör bozuk! “Bakımda” diye de LCD panelinde işaret var. Kardeşim yine yardım diyafonunu kullandı. (bu arada bu alet çok yüksekte, ben erişemem. Kulağını dayamazsan da sesi duyamazsın.) “Tamam, sizi görüyoruz” diye yanıt geldi.
3-4 dakika sonra istasyonda genel bir anons duyuldu. Tüm kat duydu! “Hanımefendi asansörü kullanabilirsiniz!” Asansördeki “bakımda” uyarısı gitmişti ama asansörü çağırmamızla birlikte yeniden belirdi. 2 Tur daha yardım istedikten sonra, istasyon amiri olduğunu öğrendiğim ceketli biri ile bir güvenlik görevlisi yanımıza geldi. Amirim, “ben seni buradan indiririm ama sorumluluk almam” derken, tüm tavrı ile “ben seni burdan indirmem” diyordu. Onun çözüm önerisi tekrar dışarı çıkmak, İlk Belediye Caddesi’inden yokuş aşağı inip, Meşrutiyet Caddesi’ndeki asansöre ulaşmaktı.
Mesele şu ki; bahsettiğim cadde de bir tekerlekli sandalye için biraz dik. Kaldırımlar uygun değil, cadde ise arnavut kaldırım olduğu için ayrı bir bela. (caddeyi görmek için tıklayın.) Ben uyarımı yaptım ve birlikte yola koyulduk. Sadece bir kat aşağı inmek için, 2 kişinin nezaretinde 200 metre sıkıntılı bir yol gittim. (Bu şartlarda 200 metre biraz uzun bir mesafe) Yol boyunca da sohbet ettik. Çok fazla detaylı anlatmayacağım ama birkaç not da paylaşmak istiyorum.
- Amirim adımı sordu ama sonra bir daha doğru söylemek bir yana, adıma benzer bir sözcük bile bulamadan konuştu benimle. Her cümlesi ayrı bir isim.
- Adam gerçekten iyi niyetliydi, işini gücünü bırakıp benimle ilgilendi, eyvallah; ama bu yeterli mi? Neden bana yardım etti? Konuşurken şu cümleyi kullandı: “Ben sizin bu halinize çok üzülüyorum, yarın belki biz de…” Üzülünecek bir şey olmadığını anlatıp daha kibar bir dille “siz işinizi düzgün yaparsanız hiçbir sorunum kalmaz” dedim.
- Asansörlerin düzenli kontrol edildiğini, her arızanın süresiyle kaydedildiğini, her gün bakım yapıldığını söyledi. “E ama bozuk” dediğimde, “arızalı değil, yağı ısındığı için çalışmıyor” dedi. Genel cevabı ise “sonuçta makina işte” oldu. Çok fazla tartışacak cesareti bulamadım.
Neticede, Şişhane Metrosu, istasyon Şefi’nin de desteği ile, 20 dakika fazladan zaman harcayarak metroya ulaşabildim. Ama zannediyorum, bu hikayede ters giden bir şeyler var…