Sayın Başbakanım,
Bugünlerde birçok kişi size açık mektuplar yazıyor, Gezi Parkı eylemleriyle ilgili düşündüklerini, beklediklerini paylaşıyorlar. İçlerinde sizden biraz sükûnet bekleyen AK Partililer bile var. Biliyorum; değil okumak, bu mektup size ulaşmayacak bile ama dün gece Kuzey Afrika dönüşü yaptığınız konuşmayı canlı izledim ve konuşmanızı dinledikten sonra uyku uyuyamadım. Bu yüzden siz okumayacak dahi olsanız, hislerimi size hitaben yazarken en azından kendi okurlarımla paylaşmış olmak istedim.
Adettendir, önce kendimi tanıtayım. Ben Simto Alev. 80 Sonrası doğmuş kuşaktanım. Geçirdiğim bir rahatsızlık sonucu 7 yaşımdan beri tekerlekli sandalye kullanıyorum. Bu nedenle resmi olarak bir eğitimim, bir ilkokul diplomam bile yok. Bir mesleğim (web arayüz geliştiricisi) var ama. Şu an özel bir şirkette mesleğimi icra ediyorum. Hepsi bu. Herhangi bir siyasi partiye, örgüte, STK’ya üyeliğim yok. (Sadece bazı engelli STK’larına 1-2 kez gönüllü destek oldum.) Yani sıradan, belki cahil de sayılabilecek vatandaşım. İktidarda kaldığın süre boyunca senin de vatandaşınım.
Bir Taksim Gezi Parkı meselesi, bir Topçu Kışlası çıktı başımıza. 3-5 Ağaç dendi, ne olduğunu anlamadan binlerce kişi sokağa döküldü. Sokağa dökülenler kışkırtıldıkça daha da kalabalıklaştı. Ancak kimse “ne oluyor burada” diye sormadı. Hep daha çok inatlaştınız. Olmadı… Dün gece hissettiklerimi, korkularımı paylaşmadan önce kendi gözümden süreci anlatacağım.
Sizin deyiminizle “3-5 ağaç sökülecek diye” eylem yapıldı. Eylem dediğime bakmayın. Yaşları otuzu bulmayan 50 kişilik bir grup, halka açık olan Gezi Parkı’na gitti. Yıkıcı buldozerlerle yapılacak “söküm” işleminin izin belgesi yok diye engel oldular. İş makinelerinin kepçeleri bu 50 kişinin önünde yeniden ağaçlara kalkınca, bir Milletvekili de araya karıştı ve nihayet tüm bu olanlar 1-2 gazetede olsun yer aldı. İşte serüvenimiz böyle başladı.
O gece 200 kişilik bir grup Gezi Parkı’na çıktı. Halka açık, insanların gezmesi, oturması için olan bu parkta grup, parkı amacına uygun olarak kullandı. Evet, amaç bir eylemdi. Ancak ortada fiili bir eylemde yoktu. Bir parkta oturmak, uzanmak, kitap okumak, şarkı söylemek ne kadar hukuksuz olabilir ki? O gecenin sabahına başka giysilerle yeleği kamufle edilmiş zabıtalar “eylemcilerin” çadırlarını yaktı. Polis biber gazı sıktı. Bu müdahale ne kadar hukuki olabilir ki?
Başbakanım; “buradaki ağaçlar sizin için neden bu kadar önemli” diye sorsaydınız anlatırdık. Bugün sorun yine anlatırız, anlatırım. Biz de biliyoruz ne kadar ağaç dikecek gücünüz olduğunu. Biz de her yere ağaçlar dikiyoruz. Geziye de fidanlar diktik, ezilen çiçekleri yeniledik.
İşte o günden sonra büyüdü olaylar.
Topçu Kışlası diyorsunuz, istemediğimizi söylüyoruz. Biz Topçu Kışlası’nı değil, oraya dikilecek herhangi bir binayı istemiyoruz. Bizler, mevcut tarihi binalar korunamazken, yıkılmış bir tarihin dış görünümüne sahip ama o tarihten yoksun bir binayı tarihi bina olarak da kabul etmiyoruz. İtirazımız bu.
Hiç sormadınız ama “neden karşısınız bu projeye” diye. Sorsanız anlatırdık Başbakanım. Sorun, yine anlatırız. Ben anlatırım.
“AKM’yi yıkacağız” diyorsun. AKM’nin bir tarihi yok mudur? Restore edilemez mi? Neden aynı lokasyondaki bu tarihe sahip çıkılmıyor anlamıyorum.
Taksim’e Cami yapacağız” diyorsunuz. Yalan yok; projesinin medyaya yansığıdığı o çoklu ibadetli, modern mimarili camiden bahsediyorsanız, itirazım yok. Ama hiç gereği yokken, “Topçu Kışlası’nı yapacağız, AKM’yi yıkacağız” dedikten sonra gizli bir “inadına” sözcüğü ile “camiyi de yapacağız” diyorsunuz ya; halkınıza karşı gösterdiğiniz bu inat, bu meydan okuma beni üzüyor.
Başbakanım;
Gezi Parkı eylemlerinde bulunmayı çok istedim. Sürecin 12. günündeyiz ve Gezi’ye gitmemek için kendimi evimde zor tutuyorum. Polis çekildiğinden beri orada bir şenlik havası olmasına karşın annem (sizin gibi Kasımpaşalı, akşamları tencere çalan bir kadın) “polis gelir” diye beni bırakmıyor. Onun yardımı olmadan kapının önüne çıkmam zaten mümkün değil. Haklı ama kadın. Sağlığım çok da iyi değil. Eğer yakınımda bir biber gazı patlarsa, oracıkta nefessizlikten ölebilirim. Dağ gibi adamı üstüne sıkınca 5 metre sürükleyen tazyikli su 40 kiloyu anca bulan bedenime sıkılsaydı, sizinle Tunus’ta karşılaşabilirdik.
Polis müdahalesiyle ölmemek için Gezi Parkı’na gitmedim. Ama kullandığım için beni yalancı ilan ettiğiniz Twitter’da eylemleri destekledim. Nerede yaralı var, nerede doktor var paylaştım. Polis şiddetini gösteren görüntüleri paylaştım. Polis nerede en çok müdahaleyi yapıyorsa, insanları Twitter üzerinden uyardım. Bunu yaparken, ilettiğim haberler gerçek mi diye farklı kaynaklardan teyit ettim. Gerçek olduğuna inanmadığım hiçbir bilgiyi paylaşmadım. Elimden bu kadarı geldi evimde ama siz bana “yalancı” dediniz. Olsun…
Sadece “yalancı” da değil; “çapulcu” dediniz. “Densiz” dediniz. “Vandalist” dediniz. Siz eylemcilere bu yakıştırmaları yaparken, eylemcilerin destekçisi olarak hepsini bizzat üstüme alındım ve üzüldüm. Başbakanım bana nasıl bunları söyleyebilir? “içlerinde teröristler” var dediniz. O terörist ben miyim?
Başbakanım; mümkün değil ama bir şekilde bir çay içmek için bir araya gelsek, sizinle taban tabana zıt fikirlere sahip olmamıza rağmen eminim, beni tanıyınca öyle seversiniz ki; sözlerinizden mahçubiyet duyarsınız. Eminim. Benim eyleme katılan arkadaşlarım, akrabalarım ve hiç tanımadığım insanlar da öyle. Bundan da siz emin olun. Ama biz, sizinle hiç biraraya gelemiyoruz ki…
Kürt sorununu çözmeye çalışıyorsunuz. Bu çok önemli, evet. Ama eylemlerde Türk, biber gazı yiyen Kürt’ün yüzüne ilaç sıkıyordu. Hem de Kürt olduğunu bilmeden. Bilse ne olacak? Bizim için önemi yok ki. Zaten bu yüzden bilmiyoruz.
Sağcı-Solcu diye ayrıldık yıllar boyu. Hala devam ediyor birileri ayırmaya üstelik. Ama Gezi Parkı’nda bir solcu gaz bombası kapsülüyle yaralandığında, sağcısı gelip yarasını sardı. Emin olun bilmiyorduk kim sağcı, kim solcu. Önemsemiyorduk da…
Birileri “kapalı”ları aşağıladı, birileri “açık”lara “ahlâksız” dedi. Gezi Parkı’nda türbanlı, bileğine kadar etekli kızlar, pembe saçlı, mini etekli kızlarla elele tutuşuyordu.
Örnekler çok; hepsini anlatmayacağım.
Orada Türk-Kürt, sağcı-solcu, AKP’li-CHP’li, GSli-FB’li ayrımı yoktu. Orada siyasi bir slogan atılmadı. Hiçbir siyasi parti yer almadı. Siz “CHP’liler” dediniz ama CHP Kadıköy’de miting düzenlerken tüm eylemciler ve eyleme katılmamış CHP’liler tepki gösterdi. Miting son anda iptal edildi. Kılıçdaroğlu Beşiktaş’tan Taksim’e yürüyerek eyleme destek vereceğini söyledi ama onu da eylemcilerin arasında gören olmadı herhalde. Nasıl olsun? Size tepki gösteren bu halk, onu kucaklayacak mıydı? Asla…
Her şey bu kadar güzel miydi? Hiç mi provokatör yoktu?
En başında yoktu. Siz kışkırttıkça, kalabalık arttıkça bundan faydalanmaya çalışan sanatçılar (gerçekten destek verenler hariç), siyasiler (bireysel destek verenler hariç) oldu. Eline taş alanlar, küfür edenler oldu. 200 Kişinin içinde hiç yoktu. 5000 Kişinin içinde “3-5 tane”. Kalabalık arttıkça belki sayıları fazlalaştı ama izin vermemek için elimizden geleni yaptık.
Eylemciler sürekli “içki içmeyin” dedi. Küfür edeni susturdu, eline taş ve sopa alanı polisten evvel uzaklaştırmak için çalıştı. Hatta kimse kullanmasın diye kırılan taşları toplayıp uzaklaştırdı. Buna rağmen üzücü olaylaş yaşandı. Bizi dinleseydiniz, belki hiç yaşanmayacaktı.
Malesef bu provokatörlerin arasında teşhis edilmiş sivil polisler de vardı. Göstericilerin yakınında esnafa saldırıldı. Amaç neydi bilmiyorum.
Polis demişken sayın Başbakanım;
– Polis, yakın mesafeden insanların doğrudan üzerine tazyikli su sıktı. Bu suyun gücü sizin gibi heybetli bir adamı, en dik durduğu anında 5 metre geriye fırlatacak güçte. Yani bu uygulama ölümle sonuçlanabilir.
– Polis, yakın mesafeden insanları hedef alarak biber gazı bombası sıktı. O mesafeden ve o güçte belki kağıt top atsa yaralayıcı olabilecekken; bu teneke kapsüller çok fazla vatandaşa zarar verdi.
– Polis, biber gazı kullanırken yaptıklarını zaman zaman plastik mermi ile de yaptı.
– Polis, TOMA aracını bir vatandaşın üzerine sürdü ve vatandaş ezilmekten son anda kurtuldu.
– Polis, hiçbir eylemcinin olmadığı evlerin penceresine de biber gazı attı. “Neden” sorusuna makul bir cevap bulunamaz. Yeri gelmişken söyleyeyim; geçen yıllarda hiçbir gösteri ile alakamız yokken uzaklardan evimize biber gazı girmişti. Tarifsiz bir acı. Doğrudan üstüne sıkılanı nasıl etkiler acaba? Bence eskaza bir fıs size sıkılsa, makamınızı unutup sıkana istem dışı şiddet bile gösterebilirsiniz. Gaz bulutu içinde kalan eylemcilerse sakinliğini korudu.
– Polisin arasındaki eli sopalı siviller eylemcileri dövdü. Polis ya da değil; önemi yok. Şiddet vardı, polisin arasındaydı ve polis müdahale etmedi.
– Polis, yaşları 13-17 arasında olan lise öğrencilerine (hukuğa göre bile çocuklar) TOMA’larla su sıktı.
– Şiddet uygulayan bazı polisler kask numaralarını gizledi. Siz yokken size vekâlet eden sayın Bülent Arınç’a 3 kez sorulduğunda sadece “çipet” dedi.
– Sizin resmi açıklamalarınız yalanlasa da; Tabipler Birliği eylemler sırasında yaralanan 4177 kişi olduğunu söylüyor. Bunun vebali kimin boynunda?
– Polis, Twitter’da yardıma koşacak gönüllü doktor numarası paylaşan insanları gözaltına alıp haddinden uzun süre gözaltında tuttu.
(Bu arada dün gece farkettim, gözaltı torbalarınız inmiş. Gezinizde uyuyabilmiş olmalısınız. Biz Gezi’mizde uyuyamadık.)
– Elbette bazı polisler insanlara yardım etti. Maskesini çıkarıp gençlere veren memurlar oldu. Konuşarak olayları yatıştıranlar oldu. Hepsine helal olsun. Ama çok az kişiydiler.
Sayın Başbakanım;
Biz eylemcilerin arasına nasıl birkaç provokatör karışabiliyorsa, polisin de arasına karışabilir. Bunu anlayabiliyorum. Ancak polis bunlara engel olmadı. Daha önemlisi, yukarıda saydıklarım sadece genelleyici bir özet. Bunların onlarca örneği yaşandı.
Yukarıda saydığım her şeyin, sevgi ve barış dolu insanların, aramıza karışan birkaç provokatörün, polis şiddetiniz, birkaç polisin sağladığı barışın, revire dönmüş camilerin, ilk yardıma koşan doktorların, kimisi farklı açılardan da çekilmiş video ve fotoğrafları “başbelası” dediğiniz Twitter’da, “yalancı” dediğiniz insanlar paylaştı. Bir kısmı konvansiyonel medyaya yansıdı. Hepsi incelenebilir, aralarındaki sayısı az sahte görüntü elenebilir.
Biliyorum, bir soruşturma başlatılıyor. Dürüst ve adil yürüyeceğine inandığım bu soruşturmada umarım sosyal medyada yer alan bu delillerde incelenir ve “3-5 polis biraz haddini aşmış” sözleriyle kapanmaz konu.
Gelelim dün gece, Kuzey Afrika seyahatinizden döner dönmez yaptığınız spontan konuşmaya (bana göre planlı bir mitingdi) ve korkularıma.
– Daha havaalanına iner inmez “Ya Allah Bismillah Allahu Ekber” sözleriyle karşılandınız. Allah’ın adını anmak güzel ama adeta savaşa gider gibi bir coşku vardı bu sözlerin ardında.
– Mekke ve Medine’yi selamladınız, İstanbul’da olduğumu unuttum.
– Konuşmanızda “faiz lobisinin işi” dediniz. Gezi Parkı’nda kurulan kütüphaneye ücretsiz kitap, yardım alanlarına ücretsiz yiyecek, içecek ve tıbbi malzeme (öyle aspirin falan değil, küçük bir ameliyat bile yapabilecek malzeme) getiren vatandaşın faizci olmasından korktum.
– Bir bankanın genel müdürünü tehdit ettiniz. Biz o banka müdürünü çoktan şiddete başvurmadan protesto ettik. O yüzden “ben de çapulcuyum” dedi. Resmen düşene bir tekme de siz vurdunuz. Ben düşersem bana da vurur musunuz diye korktum.
– “Sizler ellerinde tencere tavayla dolaşan gençlik değilsiniz” dediniz. Tencere tava çalanlar eylemlere gitmeye korkan ama destek olmak isteyen annelerimiz, anneannelerimizdi çoğunlukla. Akşam eşine çocuğuna yemek verdikleri tencereye vurdular kaşığı. Siz öyle deyince ama; “annem terörist mi oldu” diye korktum.
– “Bu gençlik ellerinde bilgisayarlarla dolaşan gençlik olacak” dediniz. “Bu” derken beni de, eylemcileri de işaret ettiniz mi bilmiyorum ama “bu gençlik” ellerinde bilgisayarlarla, cep telefonlarıyla tweet atıyor. Yeri gelmişken ekleyeyim; ben eylemlere destek veren tweet’ler atarken, AK Partili bazı Twitter kullanıcıları da bana cevap olarak hakaret ve küfüre varan cevaplar yazdı. Yani Twitter’ı herkes kullanıyor ve her kesimden birkaç kendini bilmez var. Cephe ayırmaksızın hepsini gözardı edebiliriz.
– Konuşmanızda yüzde elliden bahsedip, “azınlık” ve “çoğunluk” diyorsunuz. Kendimi tanıtırken yazmıştım; ilkokul diplomam bile yok. Bu yüzden hangi 50’nin azınlık, hangi 50’nin çoğunluk olduğuna matematiğim yetmiyor. Ama siz bizi yüzdelere bölerken Başbakanım, biz yüzde yüz için meydanlara çıktık. Buradaki “biz”, “siz”den ayrı bir “biz” değildir. Herkes yanımızda olmadı ama biz zaten tüm fikir ayrılıklarıyla “biz” oluyoruz. Başbakanım, siz halkı yüzdelere bölerken,bölünerek bölünmenin çoğalmasından korkuyorum.
– Resmi kayıtlara göre biri polis 3 vatandaşımız öldü bu süreçte. Bizim için, benim için birinin acısı diğerinden daha eksik değil. Ama siz dün gece, şehit olan polisimizin ailesine başsağlığı dilerken diğer 2 vatandaşımızın ailesini unuttunuz. O gençlerin annelerinin yüreği daha mı az yandı? O anneler daha mı az anne? Yoksa o vatandaşlar başka bir yüzdenin mi içinde? Yarın bir parkta kitap okurken polis şiddetiyle ölürsem, benim arkamdan bir dua okumayacağınızdan korkuyorum Başbakanım. Aileme bir başsağlığı bile dilemeyeceğinizden korkuyorum.
– Eylemcileri “herkese saldıranlar” olarak nitelendirip, “polisimiz görevini yapmıştır. Yeri gelmiş aşırı güç kullanmış olabilir” dediniz. Bundan cesaret alan polis, yarın bana da “gerekeni yapar” mı diye korkuyorum.
Ama en çok neyden korktum, neyden korkuyorum biliyor musunuz başbakanım?
Sizi seven insanlar, gecenin üçünde, Taksim’de binlerce insan varken “yol ver gidelim, Taksim’i ezelim” diye slogan attı. Siz o an sustunuz, konuşmanıza bile kısa bir ara verdiniz. Bu insanlar sizin en ufak bir tavrınızı “yol vermek” olarak görürse, Taksim’i, Taksim’dekileri, beni ezecek diye korktum.
Başbakanım,
korkularım kendi adıma değil. Tavrınızın, söylemlerinizin, inadınızın, tehditlerinizin tüm halk üzerine negatif tesir yaratmasından korktum. Bu kışkırtıcı tavır, bu barışçıl insanları bile kışkırtır mı diye korktum. Yukarıda saydığım korkuların, benim değil herhangi bir vatandaşın başına gelmesinden korktum. Korkuyorum. Siz tek bir ılımlı laf bile etmedikçe korkmaya devam edeceğim.
Başbakanım,
rica ediyorum, partileri, STK’ları, sanatçıları bir kenara bırakın. Aramızdan bir iki kişiyi seçin ve birlikte bir çay içip konuşalım. Ne istiyoruz bir dinleyin. Bizim çapulcu, densiz, yalancı, vandalist, provokatör, terörist olmadığımızı kendiniz görün. Ne istediğimizi anlayın. Tebdil-i kıyafet Taksim’e çıkın, insanlara sorun bir ne istiyorlarmış. İş nereden nerelere gelmiş. Çok zor değildir bir insanı dinlemek…
Allah aşkına sayın Başbakanım; söyleyin,
çay içen insandan hiç zarar gelir mi?
Eline sağlık diyorum.
Bizler böyle edepli edepli düşünüp konuştukça adam bize sövmeye devam ediyor ve yaftaladığı insanlar biz oluyoruz. Kendine toz kondurmuyor. Karşısındaki insanın 2 cümlesini bile dinlemeye üşenen bir başbakanın bunu okumayacağını bilerek yazdığını biliyorum. Temenniler hep aynı. Ben bu direniş sayesinde hayata farklı bakmaya geleceğe dair ümitlerim olmasına sahip oldum. Bu bile bir kazanç benim için. Artık Başbakanı dinlemiyorum izlemiyorum hayat gerçekten güzel oluyor sesini duymadığımda.
Çay içip Akpye oy vermeyen Çaykoliktir bu arada :D
Bence verebilecegin en guzel destegi vermissin, keske basbakanimiz bu yaziyi okuyabilse
İyi niyetimizi gorebilse
Muhteşem ya,
Şunu okuyan bir insanın insanlığından utanması lazım. Ellerine sağlık
Ellerine sağlık.
Paylaşımın ve ilgin için gönülden teşekkürler.
elinize, yüreğinize sağlık… birçok insanın düşüncelerini, “korkularını” dile getirmişsiniz… Maalesef amiyane tabiriyle “anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az” misali, Sayın Başbabakanımız da anlıyor ama anlamamak veya anladığı taraftan ele almak daha cazip geliyor.
Kendisinden de şu an beklediğimiz tek şey “herkese eşit seviyede saygı” gösterilmesi, “herkesin eşit mesafede dinlenilmesi”. Biz yıllarca Kasımpaşa’da birkaç bina ötesinde oturur ve bakkal, market, sokak, fırında aile efradından insanlar ile yüzyüze geldiğimizde, selamlaşıp hürmette, saygıda kusur etmedik :).
eline yüreğine sağlık kardeşim, keşke yürekleri yetse anlamaya .
İşte bu ” bi otursak, ben anlatsam anlayacak; eminim o sadece bu kadar kişinini sokaklarda olmasının şaşkınlığını yaşıyordur. Hem yorgun da olabilir bizi anlamamış olabilir anlayayacak” hissi vardı hep bende de… Duygusal tepkiler başbakanınkiler, hiç bir kuruluştan olmayan sade bir vatandaş otursa bir anlatsa anlar diyordum. Umudum vardı. Ama “Taksim’i ezeriz” diyen izleyenleri susturmadığı aksine gülümseyerek izlediği anlar; eylem yapanlara hakarete varacak sözler söylediği an.. Anlayacağına dair tüm inancımı üzülerek yitirdim… Yapılan o mitingten sonra uyuyamadım.. Zaten 12 gündür.. Uykular haram..
Sakın korkma. Yıllardır savaşıyoruz bunun gibileriyle. Yıllardır canımıza okuyolar, yıllardır canlarına okuyoruz. Ama asla unutma biz hala buradayız ve burada olmayada devam edeceğiz. Sen korkma
ellerine sağlık arkadaşım !
Bu yazı için çok teşekkür ederiz, duygularımızı aktarmışsın evladım. Sana sağlık ve kuvvet dilerim.
Elelerine sağlık. Çok güzel yazı olmuş. Başbakanımızın’da bizi korkutmaması dileğiyle..
Bu dünyayı senin gibi güzel insanlarla paylaşmaktan onur ve huzur duyuyorum. Ne olursa olsun içimizdeki güzellikten korkmamalarını öğreteceğiz insanlarımıza. Elllerine sağlık değerli kardeşim.Saygılar
Ellerinize sağlık, haklısınız korkuyoruz her ne kadar güçlü durup korkumuzu gizlemeye çalışsak da, bu yazıyı yazdırtan başbakandan korkuyoruz, korkuyorum
Çok içten bir şekilde bütün halkın duygularını belirtmişsiniz. Bu yazının adresine ulaşmayacağını biliyorum ama yine de yazılmalıydı.
Konu ile ilgili bir alıntıyı paylaşmak istiyorum.
“Sen şu ateşe dönüp hiç bakmadın mı?” diye sormuş. “Ne kadar büyük. Senin bir damla suyun ona ne yapabilir ki?” Su taşıyan karınca, “olsun!” demiş. “Hiç olmazsa tarafım belli olsun.”
Bu konu hakkında çoğunluğun uzlaşmak ve konuşmak amacında olduğunun, ve bu kişilerin duyguları daha güzel anlatılamazdı.
İzninizle blogumdan linkinizi verdim. Çok doğru saptamaları olan etkileyici bir mektup. Daha çok kişiye olaşmalı diye düşündüm. Facebookta ve tweette paylaştım. Yüreğinize sağlık…
Guzel yazi eline, yuregine saglik, fakat onunla cay icip konusmayi dusunmek bile bana dogru gelmiyor, hepimiz biliyoruz ki bu olaylar sadece 3-5 agac degil, 10 yillik faşist bir iktidarin halki somurmesinden dogan isyan! bu halki ufak parcalara bolen(bu sekil direnisler olmasin herkes azinlik kalsin isteyen)bir diktatorle cay icerken butun bu sorunlari cozebileceginimi saniyorsun? guzelim ulkemizi nasil sattigini hepimiz biliyoruz, Ataturk bosuna din ve devlet islerinin ayriligini savunmamistir, din somurusu yaparak diktorlugunu ilan etmistir ki konusmalarinda “istesem bi milyon salarim, istesem onu yaparim v.s. diyor”.
Dedigim gibi guzel duygularini yazmissin agzina saglik.
Yazınız güzel olmuş, özellikle başlangıç gerçekten çok samimi ama gelin görün ki dün akşamki konuşmayla ilgili değerlendirmeleriniz çok taraflı ve hiç objektif gelmedi bana. Öncelikle istanbıl’a ve daha pek çok yere selam göndedikten sonra mekke ve medine’ye gönderilen selamın sizi neden olumsuz etkilediğini merak ediyorum. İkincisi, şehit polisle beraber ölen diğer iki kişinin ailesine de başsağlığı dilendi isterseniz konuşmayı tekrar dinleyin. Ayrıca başbakanın insanları taksim’e göndermek gibi bir amacı varmış gibi sustu falan demişsiniz ama öyle bir amacı olsa zaten açıkca söylerdi herhalde hiçbir şeyden çekinmeyen başbakanımız! Siz rahat olun bu milletin büyük bölümü geçmişte yaşananlardan ders almış ve bu eylemlerin provakatif tarafına ayak uydurmayacak kadar aklı selim çok şükür.
daha güzel, daha ılıman bir yazı yazılamazdı sanırım… umarım Başbakan’a ulaşır…
Kardeşim, yaş itibarı ile çocuğum
Canına sağlık. İnşaallah güzel bir Türkiye’de yaşlanırsın.
Arif, oradaki “çocuk”, ezici bir amaçla yazılmış “çocuk” değil. Aman yanlış anlaşılmasın.
Yuregi kocaman insan.. O kadar guzelsin ki, o kadar ictensin ki!.. Hepimizin agzindan hepimizin kalemiyle yazmissin. Biz kavramini daha nasil anlatabilirdik ki.. Yuregine saglik..
Söyleyecek, yazacak söz bulamadım… Göz yaşları içinde alnından öpüyorum seni canım kardeşim. Sevgiyle…
Ben de bir zamanlar birine kızmıştım tam 36 kıta şiir yazmıştım. Tabii ki aleyhine. Ellerinize sağlık. Daha ne yazılsın ki? “Çay içinden korkulur mu?” Ama korktu. Çünkü bu millete çok kötülük ettiler.
Elinize sağlık,
Sağlıklı düşünüp bu tutumumuzu koruyup onlar bizi anlayana kadar defalarca bunları anlatmak gerekecek.
Bu kadar yumuşacık, bu kadar açık yürekle dile getirilen gerçekleri görecek göz, duyacak kulak olsa keşke…
Sevgili kardesim;yazdiklarini okudum samimi ve gercek olduguna inandim,cok icten geldi.oncelikle Rabbimin ozel yarattigi kullarindan birisin,onemli olan bedeni ya da zihni engelli olmak degil,kalbi basireti engelli olmak,Allah sana da annecigine de yardimci olsun.
Ben 30 yasinda,12 yasindan beri kendi tercihi ile basortulu olan,imam hatip lisesinde okumus,2cocuk annesi bi vatandAsim.
Gezi parkinda olaylarini ilk duydugumuzda yani twitirda asiri guc kullanan polis haberlerini aldigimizda cok uzulduk,tepki gosterdik,isterseniz veriyim twitir adresimi,o tarihe bakin neler konusmusuz,gelmek istedik cocuklarimiz birakicak yer yoktu.
Bir anda isin rengi degismeye basladi,ozgurluklerinizin kisitlandigini yasam seklinize karisildigini soylediniz,o asamada haliyle boyle dusunmeyenler aranizdan ayrildi,ama demokratik cercevede eylem hakkinizi tabi ki kabul ettik,katilmasakta.
Ama ne zamanki gelin bu agac eylemi degil,bu hukumet dusucek vb twitlerle ortalik ayaga kalkmaya basladi iste o zaman hem size hem bize buyuk haksizlikta baslamis oldu,biz buna ofkelendik,yuzde 50 oy ile sandikta iktidara getirdigimiz partimizi savunmaya gectik..
Siz her hayat tarzimiza mudahale ediliyo dediginizde bizim yaralarimiz kanadi,dusunduk dusunduk anlam veremedik bu serzenise,cunku biz 28subati Yasamis,cok buyuk acilar cekmis,buyuk haksizliklar yasamis bir nesildik,ne oldu da feverN ediyolar ki dedik,orda ofkelendik,sonra dusununce cogunuz 90neslisiniz,bilemezsiniz,ne kadar anlatsakta bize gore ne kadar ozgur oldugunuz anlayamazdiniz,o kadar ozgur gittikce grafigi yukselen bir ulkede buyudunuz ki bize cok basit gelen seyler sizi bunaltti,bu suna benzer annemiz derya “biz neler cektik nasil bu gunlere geldik,siz en uak seyden sikayet ediyosunuz”heh iste iste burdaki musaleb anne biziz cocuk sizsiniz,ne kadar anlayabiliriz burda annemizi,vah vah annemde cok cekmis,keske cekmese imis,haksizliga ugramasa imis ama ben napiyim,o cekti diye ende mi cekiyim deriz ya iste bu noktada sizi anlayamadik sanirim,dunya degisti,artik gencler daha ozgurluk istiyor,bugun bize o 28 subat zulmu gibi bi durumun ceyregi yasatilmaya kalksa bizde gezide iyi niyetli eylemcilerden olurduk o gun direnemedik.
Bak,basbakanin konusmasi uslubu bizi tarafimizdanda cok elestirildi,emin ol,aman bugun arkasinda saglam durmak zorundayiz,size karsimi zannediyosunuz,hayir,turkiyede karisiklik cikti diye Zevkinden 4kose olan ic ve dis dusmanlarimiza karsi,bunu kaosa ic savasa donusturmek isteyen kotu niyetlilere karsi yaninda olucaz,bunlara firsat veremeyiz,bu gunlere kolay gelmedik.
Basbakanin dunku konusmasini objektif degerlebdirmedigini dusunuyorum kardesim,oncelikle hic korkma nasil asadaki kardeslerin sanin otelenmene izin vermesse bizde izin vermeyiz,cunku otekilestirilmenin acisini en iyi biz biliyoruz emin ol buna.
Basbakan olen 3insanimizida andi,hepsi esittir dedi.
İcimizdeki terbiyesizler o cirkin slogani attiginda,hemen pesine asla demokratik durusumuzdan ayrilmiycaz dedi.
Musluman ici musluman kardestir,bu bize peygamberimizin vasiyetidir,o yuzden fastan tunusta selam getirdiginde o kadar cosku ile alindi selami.
Defalarca hepinizi kucakliyorum dedi,defalarca birlik beraberlik dedi,biriz dedi,gonul almaya geldim dedi,yArdimcimin sozlerinin arkasindayim dedi…. Lutfen bunlarida duy,korkucak hicbisey yok.
Cok iyi biliyoruzki siz araba yakanlar,kamu malina zarar verenler,ortaligi yakanlar yikanlar ,basbakanin olmus annesine kufredenler olamassiniz,ama onlar aranizda,sapla saman birbirine karisti malesef,karistirildi.
Biliyomusun bugun arkadaslarima ayni seyi soyledim,basbakan gitse geziye otursa ortalarina sohbet etse dedim,bu benim hayalim dedim,insallah olur.
Biz de korkuyoruz,bu cennet vatanda huzurumuzu bozucaklar diye,etrafimizdaki ulkelerin hali malum,arap dunyasi yaniyo,avrupa ekonomik cokuste,ama durmadan buyuyen borclarini sifirlayan bir Turkiye var,buna izin vermemek icin ellerinden geleni yapicaklardir,buna bi firsat bulucaklar diye korkuyoruz,icte ve dista bunu o kadar cok isteyen var ki..
Bunlar en samimi duygularim,sana inandigim icin yazdim.
Biz iki kardesiz,bir turlu yildizi barismayan..Vatan annemiz..
Allaha emanet ol,Rabbim hepimizin yardimcisi olsun.
Bu sadece başbakana değil, evinde olayların gerçek içeriğinden bihaber veya körü körüne bir aymazlıkla olayları ve bizleri anlamaya dahi çaba harcamadan oturan insanlara da ulaşmasını umuyorum ve paylaşıyorum.
Ellerine sağlık kardeşim.
Sevgili Gonca. Aynı yaşlardayız. Bak bana kardeşim diyorsun, neden? Laf olsun diye mi yoksa gerçekten kardeş olduğumuz için mi? Biz kardeşiz.
Bugün eylemler elbette sadece ağaç için değil. Ama hükümet düşsün diye de değil. AKP gidecekse sandıkta gider, kalacaksa sandıkta kalır. O ayrı dava.
Herkesin en azından 1-2 tane beğenmediği AKP icraatı muhakkak oldu. 10 yılda yapılan binlerce şeyin kusursuz olması beklenemez. Herkes beğennmediği işe itiraz etti. (bunlar ortak olmak zorunda değil) Kimse dinlemedi. Bu birikti.
Bugün o ağaçlar için eylem yapan gençlere, bana Başbakan çapulcu, densiz, yalancı, vandal deyince, inatlaşınca herkes patladı.
Bak mesela sen başörtülü olduğunu yazmışsın. AKP başörtüsü özgürlüğü için de geldi. Biz de sizin (burda bir ayırma yok, başörtülülüleri kastediyorum) özgürlüklerinizi savunuyoruz. Ama başka biri mini etek giyince ahlaksız oluyor ve hükümet bu ifadeleri destekliyor. Hani herkesin özgürlüğüydü?
İşte tüm mesele bu.
Lütfen Gonca, canım kardeşim… Bunu AKP karşıtlığı olarak görme. Yine AKP’yi destekle. Bu senin en tabii hakkın.
Ama polisin gerçekten öldürmeye yönelik şiddet uyguladığını kabul et ve Başbakan’a bunun için itiraz et. AKP’liliğinden bir şey kaybetmezsin.
Kabul et, Taksim’in göbeğinde yeşil alanın yerine kurulacak bina AVM de olsa, rezidans da olsa, otel de olsa ticarethanedir. Para için yeşili öldürmeyelim.
Zaten bu konudaki geri adımlar ortamı yumuşatacak.
Geri adım atmak her zaman “tükürdüğünü yalamak” değildir. Bazen istikrarı da getirir.
Gözlerindeki akan gözyaşlarımı dindiremiyorum. Ellerine yüreğine saglık sevgili oğlum… Gezi Parkı Gösterilerini ve genclerimi sonuna kadar destekliyor ve arkalarında oldugumu söylemek istiyorum. Güzel vatanımda bir lise ogretmeniyim. Her gelen hükumete göre hayatımızı değiştirmeden fikir, vicdan ve simbiyosis alanlarımıza müdahale edilmediği, güzel insanları ile birbirine saygılı bir ÜLKE istiyoruz !!!
Merhaba kardeşim,
Olanları çok güzel bir dille ve içtenlikle açıklamışsın, yazdıkların beni çok duygulandırdı, ellerine sağlık. Umarım bu yazın yayılır ve büyük bir farkındalık oluşturur.
En iyi dileklerimle,
Selamlar sevgiler.
Yeni okudum Simto. Harika olmuş :) ellerine sağlık. Bize senin gibi blog yazarları lazım :)
çok duygulandım çok duru çok güzel anlatmışsınız her şeyi ellerinize yüreğinize sağlık. hele ki son cümleniz, ah o cümle… gözyaşlarımı tutamadım size helal olsun dilerim gerekli yerlere de ulaşabilir bu yazdığınız saygılar ve sevgiler…
Sevgili Simto yüreğine, beynine, kalemine sağlık.. İnan gözyaşları içinde okudum yazını.. Diyecek sözüm çok ekleyebileceğim şeyler falan ama bu da yeterli saolasın..
“Çok zor değildir bir insanı dinlemek”
Ellerinize,yüreğinize sağlık ..
simto öyle güzel öyle güzel ki yazdıkların umarım ulaşır bir yerlere sözlerin. sevgiler
Öncelikle hislerime tercuman olduğun için sana teşekkür etmek istiyorum. ve itirafta bulunmak istiyorum, hiç bir engelim olmamasına karşın sadece şehir dışında olmamdan ötürü orada olamadığım için de tüm direnişçilerden, bu olaylar (!) sebebiyle hayatını kaybetmiş olanlardan özür diliyorum. Çok ama çok üzgünüm. Seni tanımadan sevdim. Ön yargıları olan bir insan olarak bu olaylar sayesin ondan da kurtuluyorum galiba. Ağzına sağlık, Allah hepimize kendi başımızdaki beynimizi kendimizin kullanmasını nasip etsin. sevgilerimle …
Seni tanımıyorum, ama bir yazınla sevdim seni. O da okusa, seni tanısa, o da severdi, anlardı seni ama seni okumayacak, seni dinlemeyecek, nefsinden ve etrafındakilerden başka kimseyi dinlemeyecek. Benim artık ne yazık ki ondan bir ümidim kalmadı.
Ama ben okudum, biz okuyoruz ve önemli olan da bu. Biz birbirimizi anlıyoruz. Eline sağlık.
Merak etme, bu millet öyle kolay kışkırtılmalara gelmez… İstediği kadar uğraşsın kışkırtmak için, ben inanıyorum bu ülkede sağduyulu insanların çoğunlukta olduğuna. Yani, azınlık olan biz değiliz, o aslında.
Sevgilerimle.
Çapulcu Baykuş
aklına, ellerine sağlık kardeşim.
Bende korkuyorum hemde çok korkuyorum, ,karşımızdakiler intikamcı mantığa sahip, can yakmaktan da rahatsız değiller. Güzelliklerle devam eden eyleme nifak tohumları ekip can yakacaklar. Aynı Ergenekondakiler gibi.
Yüreğine sağlık arkadaşım …
Canım Simtom; sen zaten benim kahramanımdın, bu yazıdan sonra süpermenim oldun. Ellerin dert görmesin, en muhalif insanın bile anlayacağı gibi tane tane yazmışsın. Sevgiyle kucakladım
Sevgili Simto,
Bugün defalarca okudum yazdıklarını.Ofisime her gelene bizzat ben okudum. Kocamansın , hem de çok…Yüreğine ,kalemine sağlık.
Sevgiler,
Özge
Bende korkuyorum.. Ama yazmaktan konuşmaktan değil.. Bu ülkenin o diğer %50 dedikleri kardeşlerimle düşman olmaktan.. Açık-kapalı diye ayrılmaktan.. İran olmaktan.. Ama Atatürk öyle bir işlemiş ki kanımıza.. Öyle bir ülkeyiz ki biz bunlar bizi yıkamaz diyorum.. Umutluyum.
Gerçekten çok doğru tespitlerde buluuşsun kardeşim.olaylar tamda amlattığın gibi başladı.başörtüyü bende savunurum geçen gün alkol yasagı geldiginde karsi oldugumdan sevindim ama sonra düşündüm eger başörtüsünü isteyen bi tarafa serbestlik getirirsek ve alkol icen kisma mudahale edersek gercekten burda sorun var demektir işte bu yuzdendir ki insanlar laik olmasa bile devlet laik olmak zorundadır herkesin hak ve özgürlüklerine eşit davranmak zorundadir.bu ülkede sırf Türk ve müslümanlar yaşamıyor herkes birbirine saygı duydugu sürece bi sorun olmamalı..
Gelelim benim desteğime başbakan süreci desteklemeyenlerde orda dedi çok doğru ben kesinlikle desteklemiyorum bu ülkede kürt türk sorunu yok pkk sorunu var ve şu son günlerdeki polisin çabası pkk gösterilse eminim iki günlük işti bizim polis ve askerimiz için..benim eşim gazi bacağını kaybetti vatanı için ve basbakan cikti şehit analariyla pkkli anasini bir tuttu gazisini asagiladi barışı kim istemez ülkemiz de sorun olmasın kim istemez ama sen kalkıp terörist başını barış elçisi ilan et sonra gel bizi de aşağıla neyse arkadaşım sözü uzatmayım benim derdim çok biz çocuklarimla cok zor günler yaşıyoruz bu süreçte ben aylardır uyumuyorum gezi parkından sonra ne gecem ne gündüzüm kaldi oraya giden herkes kendine ait bi sorundan orda oraya gidenler terörist değil çapulcu değil ama olsun Allah bizimle o herşeyi biliyor görüyor kiminin çevre için kiminin özgürlüğü için kiminin kpss deki olaylar için kiminin çözüm süreci için kiminin tecavüze uğrayanın doğurmak istemediği için vs sıralamır gider orda olduğunu inşll birgün anlar sevgiler saygılar
helal olsun bu kadar güzel açıklanamazdı ellerine sağlık Simto Alev seni alkışlıyorum. . . .
Ben bu mektubu sevmedim. Sevemedim. Bir kere başbakanım olarak kabul etmiyorum o şahsı. İkincisi çok alttan alınmış, çok yalvar yakar bir üslupla yazılmış, üçüncüsü korkuyorum denmiş hayır Atatürk gençliğine korkmak yakışmaz, o bizden korkuyor ve de korksun. Bizi görseymiş, severmiş aman yok kimseye yalvarmayacağız, kimseden korkmayacağız, başımız dik, kimsenin önünde eğilip bükülmeyeceğiz, çünkü BİZ HAKLIYIZ, O HAKSIZ.
Bravo be yavrum. Dilin, anlatımın, olayları doğru yorumlayışın ne güzel…Yaz sen, hep yaz…
sadece düşüncelerimize bu jadar tercüman olabildiğin için sonsuz teşekkürlerimi sunarım eline ve o kocaman yüreğine sağlık
Simto,
Su gibi akan muhteşem yazını okudum. Bir kere daha okuyacağım hatta. Umarım başbakanımız da okur ve bizzat seninle konuşur. Öperim
çok güzel tane tane yazmışsınız. ama gerçekler pek yazdığınız gibi değil. yakılıan yıkılan talan edilen saldıeılan o kadar çok şey var ki. provakatör ve o provakatöre uyan art niyetlilerin sayısı %5 değil en az % 85 tir. durmadan oraya alkol dağıtanları , yalan haberlerle sizlerle oynayanlara hiç değinmemişsiniz. otobüslerle sizi oraya buraya taşıyankaları herkese her şeye sövenleri es geçmişsiniz.
keşke daha objektif ve gerçekçi olsaydınız o zaman ciddiye alınabilirdi. bu kadar ajite etmeden dürüstçe anlatsaydınız bazı şeyleri imzamızı atardık altına.
Eline ağzına sağlık.Ama maalesef anlayana sivrisinek saz,anlamayana tencere tava az…
yüregine saglik canim ,cok güzel ifade etmisin …
O kadar güzel anlatmışsın ki tebrik ederim.Küçük bir olayı anlatmak isterim.Çocukluğumdan beri bahçede büyüdüm ve büyüklerimden ağaçlara su yürüdüğü için yeşilken sökülmemesi gerektiğini öğrendim.Bahçe düzenlemesi yapılırken manolya ağacını ki 50 seneliktir taşımak istedik.Belediyeye baş vurduk biz ağacı kökleri kanala zarar veriyor başka bir yere taşıyalım diye dilekçe yazdık.Bize verilen cevap agacın yeşil olmasından dolayı taşınamayacağını bildirdiler.Gülermisin ağlar mısın.Bunu bilen park bahçe müdürlükleri bugün başbakan emretti diye su yürümüş yeşil ağaçları nasıl sökebiliyor.Bugün benim manolyam olduğu yerde duruyor ve duracak da.Canlı ağacın ahı sıkı tutar kendisine bunuda bildirin.Bizler doğaya saygılı bir toplum olarak Orta Asya dan geldik ve hala dileklerimizi ağaçlara bağlıyoruz.Bugün her şehrin kendine özgü parkları var,Amerikalı bilmezmiydi central parka bina yapmayı,ingilizler yapamazmıydı hyde parka AVM’yi.Nedir bu aç gözlülük,kimse birşey götürmüyor öbür tarafa,ne yaparsan hepsi burada.Sevgiler
Harika olmus ellerine saglik
Sen korkma kardesim, biz hala buradayiz.. Destek icin illa Gezi’de oturmaya gerek yok, sen bir kisinin verebilecegi en guzel tepkiyi olabilecek en klas sekilde dile getirmissin. Sen evden olan biteni izle, hepimiz senin icin 2 kisilik direniriz!
Derdini ifade edebilişine hep hayran kalmışımdır. Bu bugün yazını ikinci okuyuşum. Seni tanıyor olduğum için yine mutlu oldum. Sesini daha çok yere duyurabileceğin bir yazı olmuş. Umarım farkındalık yaratır. Aklına sağlık. Eline sağlık.
Ancak bu kadar sade anlatılabilirdi, teşekkürler.
Ancak bu kadar guzel anlatilabilirdi. Hepimizin duygu ve dusuncelerine tercuman olmussun..guzel yuregine, ellerine saglik..engel yeterki beyinlerde olmasin! Seni seviyoruz hemde cok..:)
Sevgili kardesim,
Korkmana hic gerek yok! Yazarken hissettiklerinin de samimiyetine can-i gonulden inaniyorum. Senin ve eylem yapan kardeslerimin tum iyi niyetlerinin sonradan olaya dahil olan kotu niyetli insanlar tarafindan golgelendigine inaniyorum. Keske hic boyle bir olay yasanmamis olsaydi!
Simdi senin basbakandan istedigin empatinin aynisini senden rica edecegim. Bir ulkeyi yonettigini dusun. Birilerinin cok masumane eylem yaptigini ve sonradan bu eylemin baskalari tarafindan sahiplenildigini varsay. Boyle bir durumda basbakanin atacagi her turlu geri adim, o eylemi sonradan sahiplenen kisilerce -ki bunlar tum dunya onunde sergileniyor olacak- bir zayiflik olarak algilanacak ve ‘tamam, bulduk zayif noktasini’ diyecekler. ‘Guya dunyaya meydan okudu ama simdi boyun egdi. Artik istedigimizi yaptiririz’ diyecekler.
Sen sakin korkma! Zaten 76 milyonun basbakaniyim derken seni, beni hepimizi kastetti. Emin ol ki, su anda tek sorun olaylarin cok yeni olmasi. Zaman herseyin ilacidir. Eylemcilerin arasina katilan kotu niyetliler gereken dersi almis; bizi bize dusman edemeyeceklerini, bize bize kirdiramayacaklarini anlamislardir. Bundan sonra bize dusen karsilikli diyalog, birbirimizi anlamak ve tekrar kucaklasmaktir; her turlu gorus, politik dusunce, dil, din, irk, mezhep, cinsiyet, cinsel yonelim, bolgesel farklilik ve yasam bicimlerimizi bir tarafa birakarak.
Ben sizin aranizda degildim sevgili kardesim. Cunku oyle nefret soylemi paylasimlar, yazilar, dovizler hatta kufurler vardi ki o meydanlarda, ben o haliyle orada olamazdim. Velev ki, kendi ulkemin basbakanini tum dunyaya o sekilde kucuk dusurulmesine taraf olmazdim. O meydanda sadece basbakana degil; kadina ve LGBT bireylere de nefret soylemi vardi. Basbakanin vandalizm, capulcu sozleri size degil, araniza karismis o kisilereydi.
Yillarca yuregimizi daglamis, canimizdan can almis teror orgutunu bile bertaraf ederek Kurt kardeslerimizle tekrar kucaklasmamizi saglamaya calisan basbakanin bizleri bolmeye calisacagini, gormezden gelecegini nasil dusunuruz?
Sen korkma kardesim, gelecek hepimiz icin daha guzel olacak. Buna ben yurekten inaniyorum. 40 yillik tecrubemle hangi asamalardan gecip bugunlere geldigimizi biliyor ve bu surecin her anini cok taze hatirliyorum.
Sadece biraz zamana ihtiyacimiz var. Yanan ates sondu, geriye sogumasi kaldi. Ondan sonrasi ise konusmak ve orta yolu bulmaktir. Ulkeyi yoneten birinin dik durmasi gerektigini lutfen goz ardi etme ama diklesmeyecegi inancini da kaybetme.
Buyuk, guclu ve tam demokratik Turkiye’nin dusunen, sorgulayan, hak arayan, haksizlik karsisinda susmayan ve birbirini seven insanlarla ilelebet var olacagina inaniyorum.
Senin sahsinda tum SAMIMI eylemci arkadaslarimi sevgiyle kucakliyorum.
hırs denen illeti insanın içinden çıkara bilsek işte o zaman olacakta , olmuyor.
Sevgili Erkan; anlamadığınız şey şu: Bu eyleme sonradan kimsenin dahil olmasına ve sahiplenmesine izin vermedik ve vermeyeceğiz. Denediler, deneyenler olacak, bir süre aramızda görünecekler ama hepsini dışarı itiyoruz. Bu sivil bir şeyler.
“76 Milyonun Başbakanıyım” derken beni kastetmiyor. Bana alkolik, vandal, çapulcu, yalancı, densiz dedikten sonra “ben senin Başbakanınım” derse, oradan başka anlamlar çıkar.
“Taksim’i ezelim”den daha büyük, daha vandalist, daha provakatör bir nefret söylemi olabilir mi?
Erkan; kadına da, LGTB’ye de yönelik nefret söylemi savurmuş birileri aramıza karışabilir. Ama bu eylemciler o dövizleri aşağı indirdi, cinsiyetçi her duvar yazısının üzerini boyadı. Ben orada değildim demişsin ya, bense fiziki olarak olmasa da iletişim biçimiyle her an oradaydım. Sabahlara kadar uyumadan…
40 Yıllık tecrübenin bir hükmü yok artık. Yeni bir nesil var. 80 sonrası susturulmuş, adeta “reset”lenmiş bir nesil bu. Beklentilerimiz, yapacaklarımız, siyaset anlayışımız bambaşka bizim. Ve siz bunu anlayamıyorsunuz…
Sevgili Simto,
Yüreğine, aklına, klavyene sağlık.
Sevgili Simto,
Eline, klavyene sağlık. Tüm bunları dile getiren cesaretin ayrıca takdiri hak ediyor. Ben de senin gibi istesem de destekleyemeyenlerdenim. Ama senin de belirttiğin gibi, artık birkaç sıfatımız var sırf Twitter’ı kullandığımız için…
Simto eline sağlık. Kendini çok güzel anlatmışsın, diyecek hiç bir şey yok…
Yorumları okudum, farklı görüşlerden sesler var. Bunları görmek okumak, duymak çok önemli. Çünkü bir insan kulağını farklı görüşlerin seslerine tıkadığı zaman en büyük yanılgıya düşer, sanır ki tüm dünya onun gibi düşünür ve her zaman haklıdır. Ben de eylemler ilk başladığında sanki tüm dünya benimleymiş, aynı şey için direniyormuşuz gibi hissediyordum. Sonra sesleri duymaya başladıkça gördüm ki HER BİR İNSAN, kendi özelinde neler yaşamış, neler hissetmiş, nelere isyan etmek istemiş..
(Bence Başbakan’ın bu olaylara verdiği tepkilerin en büyük nedeni budur. Çevresindeki danışmanlardan, görüştüğü kişiler, izlediği medyaya kadar aynı tınıdalar. Biz 80 sonrası kuşağın melodisini hiç kulağına çalmamışlar belli ki, kendisi de hiç merak edip kulak kabartmamış belli ki, bu kadar yabancılaştı ve yabancılaştırdı bizleri)
Hep konuşuyoruz bu direnişi güzel yapan şey parti, örgüt vb. gibi hiç bir politik derdi ve hatta bilgisi olmayan gençlerin, tamamen seslerini duyurmak için yani çok insani bir şekilde hareket etmesi. Gençliğin masumiyeti, zehirlenmemiş beyinleri, saf duyguları karşısında hiç bir güç güç değildir. Bundan daha doğal ve güzel bir şey yoktur. Bir bebeğin gülümsemesi içinizi nasıl huzur ve sevgiyle kaplıyorsa bir gencin haykırışı da o kadar dokunur, umut verir ve duygulandırır insanı.
(İşte karşı görüşten de olsa, türkü kürdü, tuttuğu takım her neyse, herkesi bir araya getiren de tam olarak buydu. İnsan olmak, özellikle Anadolu ve Müslümanların en güzel özelliği olan kardeşlik duygusunu bu tetikledi)
Onun dışında ne tartışıldı? Sosyal medyada dolaşan yanlış bilgi -dezenformasyon-.bazı insanların bunu bilerek, kendi çıkarları için çarpıttığı söylendi. İşte ben %50 :) haklarımı,arkadaşlarımı ve yaşam alanlarımı savunmak için çıktıysam %50 de KENDİ GÖZLERİMLE OLAN BİTENİ GÖRMEK İÇİN ÇIKTIM. Orada insanların gözlerinin içine baktım, orada polisin ne kadar robotlaştığını gördüm, orada havadaki o enerjinin umut, güzellik, kardeşlik, barış, kötüye karşı olmaktan başka bir şey olmadığını her şekilde hissettim. işte bu yüzden ne bir tweet ne başka bir haber beni gerçeklerden uzaklaştıramadı, artık onları gördükten sonra uzaklaştıramaz da.
(Başbakan %50’yi evinde zor tutuyoruz derken çapulcular, keşke gelseler de görseler, gelseler de tanışsak, gelseler de karşılıklı dertlerimizi anlatsak, bir olsak diye üzüldü. Zaten onlar evlerinde tutulduğu ve yalnızca tek taraflı haberler aldığı için bizlere kızdı.)
Az önce yorumlarda okuduğum gibi, başörtüsü ya da dini inancı yüzünden dışlanmış, ya da kürt olduğu için ya da felsefe yaptığı için ya da ya da bir çok şey sayabilirim bir çok insan, örgüt, parti, dernek, enstitü vb. aslında onların davaları gerçekten bu ülke kurulduğundan beri devam ediyor. O yüzden onlara siz gelmeyin demek ne kadar doğru bilemiyorum. Tabi ki de bunu sahiplenmeye çalışmaları söz konusu bile olamaz ama onlar yine yorumlarda bahsedildiği gibi gerçek acıyı çektiler, dolayısıyla orada kendilerini göstermek halkın arasına karışmak istemeleri çok normal..
(Başbakan bir türlü şu güzelliği göremedi ya ben ona yanarım)
Dış güçler, bu günü kollayan bir sürü insan var etrafımızda ve bu yüzden başbakana oy vermiş kişilerin onun arkasında durmasını çok iyi anlayabiliyorum.
Fakat başbakanın arkasında duran insanlarından bence şunu anlaması çok önemli:
1. Bir ülkenin ekonomisi şu anki hükümet ayrıldı diye çökmez. Ülkenin ekonomisi tüm çalışanlar yani halk yani biz çalışmayı bırakırsak çöker. Fakat halk ne yaptı, GÜNDÜZ İŞ GECE DİRENİŞ diyerek, ekonomisine sahip çıktığını gösterdi, çalışmaya da direnmeye de devam etti.
Ayrıca maalesef ki, hükümetlerin ve büyük şirketlerin tek önem verdiği şey ekonomi olduğundan, ekonomiyi biraz sallamazsan kimsenin dikkatini çekemiyorsun. Tıpkı 500 gencin parkta yatarken kimsenin dikkatini çekemediği ve böcek mualemesi görüp üzerlerine sheltox gibi gaz sıkıldığı gibi. Keşke böyle olmasa ama düzen şu an böyle. gerçekleri göz ardı edemeyiz.
2. Medyanın yalnızca hükümet ne isterse onu gösterdiğini görmenizi çok istiyoruz. Yani siz örnek veriyorum chp’ye kızgınsanız, bu yalnızca medya size öyle gösterdiği için olabilir. Ya da kürt sorunu. Bizlere medya neler gösterdi.. Çok iyi anlıyorum ki bir insan hele ki türkler/müslümanlar kadar onuruna düşkün bir millette, enayi yerine koyulduğunu kabul etmek yerine direnmeyi tercih edecektir. Fakat erdemlik gerçekleri görerek, kendi hatalarını kabullenerek başlar.
Yani aslında burada türk halkının en büyük birlikteği burada başlıyor. Gerçeklerin bizden saklanması. Ki bu tüm dünyada böyle, amerika ya da avrupa da bundan farklı mı? hayır..
3. Benim anneannemler erzurumlu. köyünden. gerçek anadolu halkı, gerçek müslüman. Ben onlardan her zaman merhameti öğrendim, ben onlardan kim olursa olsun zulme karşı durmayı öğrendim. İnsan olmanın en güzel yanının şiddete, vahşete karşı gelebilmek olduğunu gördüm. Sebep her ne olursa olsun, araya bir kaç provakatör karışmış da olabilir, 15 yaşında daha reşit olmayan bir çocuğun polisin ona gaz sıkmasıyla korkup taş atması da olabilir, kesinlikle bu yapılan baskıcı müdahalelerin bahanesi olamaz. Bu müdahaleler kesinlikle İNSANLIK DIŞI olarak nitelenmelidir ve görüşü ne olursa olsun buna karşı çıkmalıdır.
Biraz uzun yazdım. Umarım sıkılmadan okursunuz.
Aslında yazsam daha bitmez.
Umarım ve dilerim ki insanlar daha minimal bir yaşama kanaat getirmeyi öğrenir ve daha fazla para, güç için yaşadığımız toprakları ve beraber yaşadığımız insanları görmezden gelmeyi bırakır.
sevgiler
Sayın Başbakanım;
Ben doğma büyüme izmirliyim. devamlı yaptığınız hizmetlerden bahsediyorsunuz projelerinizi biliyoruz hedeflerinizide tebrik ediyorum başarınızın devamını da diliyorum fakat polis masum gençlere şiddet uyguladıgından sonra farklı bir başbakan oldunuz size gezi ile soruyu sorduklarında hep yaptıklarınızı söylediniz ısrar ettiklerinde ordaki halkımızı rencide edici cümleler kullandınız. peki bizde şöyle bir dil kullansak bana ne sizin köprünüzden ben izmirliyim sevmediğiniz şehirden son sözüm sizin dilinizle bitirmek istiyorum sandıkları patlatıyormuyuz ? Allah Bu günlerimizi aratmasın…
Harika yazmissiniz, gozlerim yasli okudum.
Cok tesekkur ederiz, bu kadar guzel herseyi ifade ettiginiz icin!
Ne ilkokul ne orta okul ne Lise bu yaşanılanlar buralarda ders olarak verilmiyor ki verilseydi sen kesinlikle 100 alırdın tebrik ederim canı gönülden belki başbakanımız okumaz ama sunu bil bizler okuduk ve bir acı ancak bu kadar tatlı bir anlatımla yazıya dokulurdu kendi adıma teşekkür ederim
Hep çocuklarımın geleceği ne olacak diye endişe ede bir babaydım. Artık en ufak bir korkum yok! Boş yere Atam gençlere emanet etmemiş bu ülkeyi.
Helal olsun size…
Anne olmak zor is oglum her hun gezi park ta hem korkuyor hem desteliyorum ama bizler sizleri ozgurlugun ne demek oldugunu ogretenleriz o zaman korkmadan destekliycez sizlerle gurur duyorum ozgurlugunuzu elde edinceye kadar devam cocuklar
Sen bir harikasın
Elinize sağlık……..yazınız muhattabından çok hepimiz için…
Lakin muhattabı şu an ne yaptığını bilmez halde ve gaflet içinde…….bütün dilekleriniz gerçek olsun.
Elinize sağlık. Sen bir harikasın.
Soylenebilecek her şey bu yazıda ifade edilmiş. Ama başbakanımız Taksim deki gerçek gezi direnişçilerini değil marjinalleri görebilen halkımıza ve özellikle Anadolu insanımıza konuşup oy çalıyor. Krizden kazanç sağlamaya çalışıyor aslında…
Aslında Şu var, Tayyip Erdoğan Sempatizanı birisi değilim, Yanlız Atatürk kültür merkezi, Saygıdeğer Atatürk tarafından bizzat yaptırılsaydı, Muhakkak Yıkılmasına karşı çıkabilirdik ama yenisini burada başkası tarafından yapıldığı için, yapmalarına karşı çıkmıyorum! yanlız Şu var, Her ne kadar yapılacak, bina veya yapılar devlete gelir, para olarak gelicek olsada! Oranın Park olarak kalmasını isteyen bizler, güzel bir topluluk oluşturup, Başbakana Madem demokratik seçim ülkesinde yaşıyoruz, İnternette özel tek oy kullanılabilme özelliğinde bir site yaptırıp, Tüm Türkiye nin oylamasına sunsak bu kadar tepki çeken olayı, çok daha tatlı , anlamlı ve güzel olurdu diye düşünüyorum. Aynı zamanda Gençliğe, insanlığın etik ilkelerine de yakışanın ve bunun yanı sıra tüm Avrupa ve diğer ülkelerden daha üstün kültür ve ahlaka sahip olduğumuzun gösterisini yapmış olurduk böyle yapsak! Hepinizi Çok Seviyorum! yanlız ne olursa olsun, Asla terorist bir eylem kabul etmiyorum!. Saygı ve Sevgilerimle Efendim.
Eline,yüreğine,kalemine sağlık. Ama Başbakan’ın dediği bir söz var “Kusura bakmayın, bu Tayyip Erdoğan değişmez”
Ağzına yüreğine kalemine sağlık umarım bu yazının muhattabı sesini sesimizi diyarda senin o küçücücük yüreğinden çıkan bu kocaman cümlelere kulak verir
Yurdumun BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) eş başkanlarından biri tarafından yönetilmesini istemiyorum. Sadece Türkiye Cumhuriyetinin eş başkanını istiyorum. Bütün ulusal değerlerimiz alt üst edildi. Ranttan başka düşünülen bir şey yok. Rantın olduğu yerde insana huzur yoktur.
Kaleminize sağlık, yazınızı çok beğendim. Son bir kaç günde ki tüm hissiyatımı ve fikriyatımı temsil eden bir yazı
olmuş, düşüncenize, emeğinize teşekkür ediyorum.
Ben 53 yaşında, torun sahibi, emekli bir bayanım.
Bizim nesil çok zorlu dönemlerden geçti. Buna rağmen toplu hiç bir eylemin içinde olmadım.
ilk kez gezi için ailece alana indik.
Biliniyor ki üç beş ağaç sadece bir kıvılcımdı; yangına dönüştü, başbakan da adeta benzin oldu aktı.
Özal(!) dönemi hariç, hiç bir partiyle legal veya illegal bağlantısı olmayan, sıradan bir vatandaş olarak,
düşüncelerimi paylaşma isteğinden başka bir şey değil bu. Gelinen durumu anlamakta zorlananlar için belki
farklı bir bakış açısı olurum umuduyla..
Meydandaydım çünkü; balkon konuşmasıyla umut vaat eden, ülkesini kucaklama heveslisi başbakanın günden
güne benliğimizi, değerlerimizi, inançlarımızı hedef aldığını izler olduk.
Gün geçmiyor ki sudan bahanelerle, biz söz, bir davranışla bunlara saldırmasın, sıfatlar, yakıştırmalar
yapmasın..
Bu dönemde; bir devlet adamının söylememesi gereken yakışıksız, saygısız söylemleri duyar olduk.
Dün ak dediğine bu gün kara diyen,
kardeşlikten, helalleşmekten dem vururken
yaklaşık tüm ifadelerinde bu ülke insanlarının şeceresini sayan,
yakın tarihimizi yok sayarcasına davranan,
ulusal değerlerimize, cumhuriyetimizin kurucusuna saygısız ama,
bunları araç olarak kullanmaktan da geri durmayan
bir başbakan modeliyle karşı karşıyaydık.
Her fırsatta halkını horlayan; kibirli, vicdanı, adaleti, merhameti askıya almış, tek doğru kendisi, tek gerçek
kendisi, herkes adına düşünen, karar veren, özel alanlarımıza kadar müdahale eden, baskıcı, susturma ve
sindirme gayretinde bir başbakan tarafından günden güne değersizleştiriliyorduk.
Barış dedi, süpermen oldu, 40 yılın hesabını üç günde kesiverdi. Bunu anlayamadık. Neler oluyor dedik, ırkçı
oluverdik.
Yükselen değerlerimiz de vardı, sünnilik gibi..
Sünni biri olarak buna sevineyim mi üzüleyim mi bilemiyorum ama Türk olmakla gurur duyuyorum.
Her sorunda, her eleştirildiğinde geçmiş iktidarları karalayan, oysa bunca sene onların eserlerini satarak,
kiraya vererek kaynağa dönüştüren,
buna karşılık üretimi, ağır sanayimizi, yer altı kaynaklarımızı es geçen politikalarıyla gitgide dışa bağımlı bir ülke oluyorduk.
Halbuki bir iktidarın tam da bunların aksini yapmak için 11 yıl; siz de takdir edersiniz ki azımsanacak bir süre
değil.
Basın- medya-sanat, yapılan baskılar, tehditlerle öyle ablukaya alındı ki niteliği, itibarı, itimadı zaafiyete uğradı.
Doğru haber alma özgürlüğümüz dolaylı yollarla gasp edildi.
Bunun yanı sıra; agresif, umarsız tavırlarıyla kendi siyasileride dahil olmak üzere, bürokratlar, kararsız,
yetkisiz, etkisiz,
temsil kabiliyeti lağvedilmiş bir yapıya çekildi.
Siz de bilirsiniz ki; iyi bir yöneticinin başarısı alt kadrosunun kabiliyetlerini bertaraf etmesiyle değil aksine
fırsat vermesiyle doğru orantılıdır.
Böylelikle barış sürecinin yanı sıra diktatörlük sürecimizin varlığından da haberdar olduk.
Sizin başbakana söylediğiniz gibi ben de size yazıyorum, okursunuz veya okumazsınız ama en azından ben
rahatlamış olacağım, bunun sizi mutlu edeceğinden de eminim.
Sürekli geçmişin hataları yüzümüze vurulurken
Uludere, Reyhanlı olayları yaşandı.
Geçmişle kavgası, öfkesi, kini hiç dinmeyen başbakanımızın Maraşı, Sivas’ı oldu.
Gördük ki tencere dibin kara misali,
kamu vicdanını rahatlatmak her daim mümkün olmuyormuş.
Ettiği laflarla, mültecilerin o yöre halkından daha değerli olduğu mesajını aldık.
Yine her zaman olduğu gibi amiyane tabirle topu birilerine attı.
Akabinde fütursuzca, acılı insanlardan şefkatini, gözlerini kaçıran başbakanın,
Obama ile sıcak temasını, samimiyetini ekranlardan izler olduk.
Egosu öyle tavan yapmıştı ki; duymaz, görmez, kendini güncelleyemez oldu.
Kamuoyuna servis edilen yalan yanış bilgiler, karalama kampanyaları, aldatmalar,
yalanlar, göz boyamalar nefes almamızı zorlaştırıyordu.
Olmaz bu kadar da dedirten, tüm aksi bilgilere rağmen öyle ısrarcı, kışkırtıcı, çelişki yumağı söylemleri vardı ki
ambale olduk.
Bu durumla twwiter dahi yarışamaz, esamesi okunmaz oldu.
En çarpıcı örneklerine bu günlerde şahit olduk, gdo lu pirinç olayı, NBŞ (nişasta bazlı şeker) kotası, camide içki
olayı, türbanlılara saldırı olayı, dikilen 2,5 milyar ağaç safsatası.
Bunların doğrusunu öğrenmek artık bir tuşa bakıyor.
Devlet kurumlarının sitesinden bunlara ulaşılır, başbakan bundan bihaber olamazdı.
Eğitim, sağlık, sosyal güvence,dış ticaret, kişi başına gelir, borçlarımız, adalet, hukuk, sanayi, sendikalar, tarım,
uygulamalarla yaz boz tahtası olan bir ülke,
komşularımız vs. vs. bunlara hiç girmiyorum.
Cumhuriyetin ilk öğretmenlerinden birinin kızı olarak, rahmetli babamın anlattıklarını hatırladıkça, satılan, talan edilen, yabancılara peşkeş çekilen ülkem için içim yanıyor.
Kendimi suçlu hissediyorum.
Torunlarımın geleceğinden endişe duyuyorum.
Tüm bunlara cevaben bildiğim tek bir şey var; geçmiş dönemin tanımlamasıyla ‘orta direk’ sayılırım, bu
büyüyen Türkiye’den bana ve benim gibilere hiç pay düşmedi.
Bir avuç insanın paylaşması için gayret etmemiz, kabullenip susmamız isteniyor.
Dindarlıklarını öne çıkaranlar, kendi zenginlerinden kaymak tabaka yaratıp,
vatandaşa da tevekkülle şükür payesini reva gördüler.
Yüksek maneviyat hevesimiz hız kesmeyen tüketimle birlikte kursağımızda kaldı.
Özendirilmeye de devam ediliyor.
‘Adam’lık erozyona uğradı.
Eskiden ahlaklı insanlar makbul insanlardı, şimdilerde;
Allah ve Kur-an’ı ne kadar dillendirdiğimiz ölçü oldu.
Dinimiz hoyratça; tüm kötülüklerin, ahlaksızlığın, yetersizliğin örtüsü haline getirildi.
Oysa dinimiz bedenimizi, duygu ve düşüncerimizi doğruya, güzele sevk etmek, terbiye etmek, bu sebeple de kötülüklerden uzak durmayı emreder.
Bunun içindir ki direkt aklımıza hitap eder.
Türban olayı amacından saptı, siyasallaştı, sorgulamak bana düşmez ama bunun dindarlığın ifadesi olmadığını
artık biliyoruz.
Örtünmesine rağmen, asıl olan namazdan bihaber yadsınamaz bir çoğunluk oluştu.
Yozlaşmanın örneklerini çoğaltmak mümkün.
İstihdam, daha fazla üretme, teknolojik yatırım ve denetim gibi dertleri yok.
Müteahhit gibi çalışan, ev, yol, köprü, avm yapan bir mantalite.
Söylediğinin, savunduğunun tam tersini yapabilen, ortadoğu-batı arasında sıkışmış tutarsız bir zihniyet.
Yani yok dünden bir farkımız.
Sadece aktörler değişti, üstelik bunlar sınır tanımıyorlar. Kendiyle çelişkili ve ironik bir iktidar var karşımızda.
Hülya Avşar’ın başbakanı olduğu kadar benim de olmasını isterdim.
Başbakanın gençleri anlaması ve merhamet duyması gibi bir beklentim yok.
Ümidim de yok.
Ne kadar inkar etse de artık;
kendisini güncelleyemeyen, zaaflarına yenik düşmüş bir başbakandır.
Gençlere Atatürk’ün güvendiği kadar güvenebilseydi, her söylenene inanmadıklarını, doğrulara ne kadar kolay
ulaşıldığını, gençlerin kıyak kafayla gezmediğini, mesleki eğitimlerinin yanı sıra ne kadar donanımlı ve ülkelerine,
çevrelerine duyarlılıklarını bilir,
gururla kendine çeki düzen verirdi.
Kendini lütuf gibi görmezdi.
Halkını saftlaştıran, kavgalı bir başbakan barışı tesis edemez.
Bunun acısını en iyi kürt vatandaşlarımız ve bizler biliyoruz.
Lider olmak, dünya liderlerinin arasında anılmak kolay yollardan geçmiyor.
Saddam gibi, Esad gibi de anılabilirsiniz, Tony Blair gibi de..
Bunun tercihi kendisinindir.
Anadolu da bir laf vardır, ‘Bir lokma verir, bir tokmak vurur.’kimliğinden acilen sıyrılmalıdır.
Bu ülkede takdir edilesi güzel şeyler de yaptı.
Ama bunları gölgede bırakacak, zarar verecek yetkili ve etkili tek kişi; sadece ve sadece
Recep Tayyip Erdoğandır.
Özal’ın dediği gibi, bunlar güzelliklerin üzerine bir bulut gibi çökerse artık onları göremezsiniz.
Gereğinden fazla uzun bir yazı oldu, uzun lafın kısası;
‘Bana oy vermişseniz mutebersiniz,
vermemişseniz hükümsüzsünüz, her yakıştırmaya, müdahaleye müstehaksınız.’
‘Ben buyum değişemem’ diyen Tayyip Erdoğan’a sormak isterdim;
‘Balkon konuşmasını yapan Tayyip Erdoğan kimdi?’
Saygı ve sevgimle..
“Emekli Bayan”;
üzerine yorum yapmayacağım ama gelen tüm yorumları olduğu gibi sizinkini de ilgiyle okudum.
Teşekkürler.
Birilerinin maymun istahi basina dert aciyordu! Turkiye gibi her turlu malipulasyona acik bir ulkede rant israri bardagi tasirdi! Kosesine cekilmis ergenekon vb mihraklar kivilcimi atese cevirmekte zorlanmadi! İlk adimda gereken alakayi gostermeyip, sehevi arzular icinde kivrananlar daha sonra girdabin icine cekildiklerini gorunce piskin aciklamalara girdiler! Bazi siyasilerin sagduyulu aciklamalari ego ile vakarlik arasinda gidip-gelenleri durumu idare etme sovuna sevketti! Danismanlarin ozenle hazirladigi metin ile okuyucusu arasinda iliski ve ruh haleti onceki konusmalarini da yansitmiyordu! Umarim bu istah baslarini baska dertlere, ulkemizi de yeni badirelere sevketmez! Ergenekon ve paranin baronlari muhalefetten alamadiklari muazzam hazineyi, sessiz yiginlarin cigliklarinda bulmanin sevincini buruk yasamak zorunda kaldilar! Ulkemiz hergun yeni pazarliklarin orumcek agina dogru gidiyor, maalesef maymun istahlilari ikaz etmek yerine kor-kutuk destekleyen bir guruh da arz-i endam etmis durumdadir! Son birkac senedir bu kacinci salvo bilmiyorum ama izleyicileri bunu tangodaki salvolarla karistirarak “bravo alkislariyla” daha fazla egosantrizmaya yoneltiyor! Halbuki halk vicdanlara seslenmeli, seytanin usagi nefislere degil! Halk hakikati desteklemeli, takim tutar gibi partileri degil! Allah (cc) basiret ve firaset televvunlu devlet adamlari nasip eyler insa Allah! Zannediyorum bunu bir-iki nesil daha bekleyecegiz! Zira “SİZ NASİLSANİZ, İDARECİLERİNİZ DE OYLE OLUR”
bir yazıda ancak bu kadar acıtasyon bu kadar demagoji yapılırmış onuda sayende öğrenmiş olduk :)
adama sormazlar mı hırsızın hiç mi suçu yok diye?
sakın korkma kardeşim .aslanlar tilkiden korkmaz
medeni bir anlayış ile yazdığınız mektup viçdanı olan herkez tarafından okunur ve bu duygularınıza teşekkür edilir saygılarımla
Eline,kalemine , yüreğine, sabrına sağlık.
ilkokulu bitirmemiş birinin kaleminden çıkanlar değme edebiyatçının kolay kolay dile getiremiyeceği mükemmellikte,ya bide okul falan okuyupta bunları kaleme alsaydın alimallah kesin nobel adayıydın,
sayın arkadaşım seni tebrik ediyorum yazından dolayı bizde müslümanız ama bir din bu kadarda istismar edilmez ki dinin arkasına saklanıp her şeyi yapabiliyorlar
Kardeşim yazdıkların çok samimi ve içten duygularla yazıldıgı belli siddet ve bazı istenmeyen olaylar oldugunu ben de kabul ediyorum.Ama birde işin diger tarafı var bu şiddet yapıp saga sola saldıranlar hiçte azımsanacak sayıda degil.Evet senin dedigin gibi ilk başta gayet samimi ve çevreci bir haykırıştı ama daha sonra bu millete bu devlete zarar vermek isteyen insanların fink attıgı bir ortam oldu.Devlette bu sırada halkın huzuru memeleketin selameti için müdahele etti.Defaatle bu provakatörlerle aranıza mesafe koyun onlardan ayrılın vermek istediginiz mesaj alındı denmesine ragmen bu kaos ortamından faydalanmak isteyen kişi ve siyaset kurumları devreye girdi.İnan onlar başka hesaplar yapıyor iç ve dış düşmanların ekmegine yag sürdüler hatta onlarla birlikte hareket ettiler.Devlette bu aşamada gücünü kullanmak zorunda kaldı .umarım bu millet birdaha bu günleri yaşamaz .Sanada bu yazından dolayı teşekür ederim keşke senin gibi bir kaç insan seçip başbakana gönderile bilseydi herhalde tüm bunlar olmazdı.Ama ordaki insanların buna fırsat verecegini san mıyorum
Fatih;
1) Sadece kitap okuyan 50-60 kişilik bir gruba polis gerçekten şiddet dolu saldırmasaydı o kalabalık başlamayacak, bu hareket artmayacaktı.
2) Süre uzadıkça artniyetlilerin karışma olasılığı artar. Başbakan “inadım inat” demeseydi o süre uzamazdı.
3) Binlerce kişi olmasına rağmen sadece yürüyen, oturan, başkalarına yardım eden elindeki tek silah kitap olan gençlere polis acımasız davranmasaydı ortada bir şiddet görüntüsü olmazdı.
4) Kim eline taş aldıysa eylemciler durdurdu. Kim provokatörlük yaptıysa eylemciler kovdu. Polis bu süreçte eylemcilerle iş birliğine girip sadece art niyetlileri toplasaydı o açıdan da bir sorun kalmazdı.
5) Keşke sadece televizyondan izlemeseydin. Ben Halk TV’den Beyaz TV’ye her şeyi izledim. (2 zıt uç diye söylüyorum). Her gazeteyi, her görüşü özenle takip ettim. Polis ne düşünüyo takip ettim. Keşke sen de sadece önüne konanla yetinmeseydin.
eline diline sağlık
samimi ve etkileyici bir yazı, simto alevi tebrik ediyorum. gezi olaylarını başından beri sağduyu ile destekleyen meltem tv, kanal 99 ve prof dr haydar baştan kimse bahsetmemiş olmasına üzüldüm onu yazmak istedim.
Korkuyorum…
Atatürk’ü sevdiğimi söylesem,
Korkuyorum, bana kızan olur mu?
Evimde resmi var, acep neylesem?
Baskın yapıp evi gezen olur mu?
Çağdaş yaşam için burs verir karım,
Zaman zaman Anıtkabre çıkarım,
Bayramlarda cama bayrak asarım,
Ulusçuyum, bunu sezen olur mu?
Vatan sever şehitlere yanarım,
Kahramanı saygı ile anarım,
Katilleri, hırsızları kınarım,
Bu nedenle beni ezen olur mu?
Gönlüm aydınlıktan, emekten yana,
Tutkuluyum insan olan insana,
Yıllardır hayranım Türkan Saylan’a
Sırrı bilip bunu çözen olur mu?
Demokrasi sanıp uydum ortama,
Fikrimi söyledim adam adama.
Darbeci, marbeci değilim ama,
Tuzak kurup, kuyu kazan olur mu?
Bilim adamları bile içerde,
Çağdaşlık, özgürlük vadeden nerde?
Oyunlar sahnede hep perde perde,
Beklerim ki, oyun bozan olur mu?
Adalet tacizde, hukuk yaralı,
Yurtsever fişlenmiş, üstü karalı.
Hak iste, önünde polis sıralı,
Böyle demokratik düzen olur mu?
Rezillik yasayla örtülmek ister,
Sabır dağarcığım yırtılmak ister.
Suya düşen umut, kurtulmak ister,
Dalgalı denizde yüzen olur mu?
Gençlere imrenip, genç oluyorum,
Atatürk’ü anıp dinç oluyorum.
Bazen zulme karşı hınç doluyorum,
Öfkemi taşmadan süzen olur mu?
Nevzat geçti korkun bak azar azar,
Yüreği ferah tut, değmesin nazar.
Ben yazmasam, sen yazmasan, kim yazar?
Dertler bizim başka yazan olur mu?
Halk Ozanı Karamanlı Nevzat