Blogların daha çok değer gördüğü, dijital pazarlama ajanslarının göz bebeği olduğu dönemlerde sıkça kurye gelir, kapıma sürpriz bir şey bırakırdı. Bir davet, bir markanın yeni ürünü, bir hizmetin tanıtımı, bir kitap vs. Şimdi geçti tabii o devir. Beklenti elbette bunları bloga konu etmem. Yalnızca buna değer görecek kadar iyi, içinden dersler çıkarılacak kadar kötü olanları bloguma taşımayı tercih ettim.

Blogumla ve benimle temas kuran sosyal medya çalışmalarını bazen övdüm, bazen gömdüm. Örneklerini Sosyal Medya kategorisinde görebilirsiniz. Bugün de maalesef biryayın evini, bir parçacık bir yazarı ve yazar olma süreciyle ilgili durumlara inceden bir dokunacağım. Burda meseleyi önemsediğim için, kimseyi kırmamak adına yazar ya da yayınevi adı vermeyeceğim. Çok merak eden yazıdan yola çıkıp muhtemelen bir sonuca ulaşır.

Cuma günüydü. Yoğun bir şekilde çalışıyordum. Yanımda da misafirim vardı. Kapıyı annem açtı ve gelen zarfı bana iletti. Bir yayınevinden geldiğini görünce biraz meraklandım. Herhalde tanıdık biridir diye düşündüm. O sırada bir yandan da yemek siparişi verdiğim için zarfı da arkadaşım açtı. İmzalı kitabın kapağını açtığında göz ucuyla baktım ve “kapat!” dedim.

Yazar, -muhtemelen ezbere yazdığı- imza metninde en tipik imla hatalarından birini yapmıştı: de bağlacı bitişikti. İşin doğrusu -ister haklı bulun, ister kibir deyin- en temel imla kurallarına dahi hakimiyet kuramayan birini “yazar” olarak okumak istemem. Aynı şekilde imla hatası dolu metinleri okumaktan ve anlamaya çalışmaktan da kaçınırım.

Şimdi diyeceksiniz, “bu kadar önyargılı olma.”. Ben de ilk fırsatta yazarı ve kitabı biraz araştırmaya başladım. Kitaba bir kuyumcu dükkanı sponsor olmuş. Hem kapağına kocaman logolarını (logo dediğim bir elips içine yazılmış isim) koymuşlar, hem de ilk sayfaya yazmışlar. Yorumum yok tabii. İlginç geldi. Bana da bizim kasap sponsor olur mu diye iç geçirdim sadece…

Bu ayrıntı bir yana, kimmiş bu yazar diye araştırmaya başladım. Hakkında pek bir şey bulamadım. Daha önce kendisinden pek söz edilmemiş ama bir Twitter hesabı var. Beni takip etmiyor. Belki kim olduğumu bile bilmiyordur. Yayınevi ya da bir ajans isim listesi vermiştir, öyle imzalamıştır.

Twitter hesabını yaklaşık bir yıl geriye kadan inceledim. Tweet’lerinin %78’ü kitap tanıtımı, %14’ü siyasi nefret ve vatan severlik, %3’ü Atatürk övgüsü, geri kalanı ıvır zıvır (tabii ki hesaplamadım). Tamamı ise muhtelif imla hatalarıyla dolu.

Dil bilgisinden yoksun biri, nasıl “yazar” olup kitap bastırabilir? Tabii ki parasıyla!

İnsan şüpheye düşüyor. Her gün gelen onlarca taslağı ince eleyip, sık dokuyup basım kararı alan yayınevleri, nasıl olur da böyle bir yazarın kitabını basar? Kitabı düzeltecek editöre hiç mi acımaz? Bence o editöre servet ödemek lazım. Her neyse, yazarın Twitter hesabından çıktıntan sonra yayınevinin sitesine bir uğradım.

Yayınevinin sitesi Wix denen, ücretsiz site yapmaya yarayan bir servisle hazırlanmış. Sitenin üzerinde kocaman “Bu site WIX.com ile kurulmuştur. Kendinizinkini BEDAVA kurun” yazıyor. Bu siteye ilk kez baktım. Aylık 17 lira gibi bir fiyata bu reklamdan kurtulmak mümkünmüş ama belli ki yayınevi bunu bile ödemek istememiş. Yayınevisin sen, biraz profesyonel gözükmen ve dahi olman gerekmez mi?

Yayınevinin sitesinde ikinci dikkatimi çeken şey; kocaman, şu ilan oldu: “Kitap yayınlama maliyetlerini görmek için lütfen Baskı Fiyatları sayfamızı ziyaret ediniz.” Evet, böyle bir sayfa yapmışlar. Tabloyu aşağıya ekliyorum.

Fiyatlara KDV dahil değilmiş.

Gördüğünüz gibi, 150 sayfaya kadar olan bir kitabı, ortalama 5000 liraya bastırabilirsiniz. Ne yazdığınızın, nasıl yazdığınızın önemi yok. Parasını verin, basarlar. Üstelik kapak tasarımından basımına, düzenlemesinden dağıtımına kadar her şeyiyle onlar ilgileniyor. Bir sponsor da bulduk mu kitap bedavaya geliyor.

Yalnız tek bir sıkıntı var: pek karlı bir iş değil gibi görünüyor. Yayınevi yazara satıştan %40 ödeme yapıyor. İstediği kadarını satış dışı tutma, kendine alma hakkı var. Bana gelen kitaba baktım, internette 10 liraya satılıyor. Hemen Türk işi bir parmak hesap yaptım: “1000 tane bassa…” dedim, “100 tanesini dağıtsa, geri kalanın hepsini satsa…” dedim; maliyetini kurtarmıyor valla… Yine de havalı iş be…

Bu arada ben bu yazıyı yazmaya dün akşam, yatmaya yakın bir vakitte karar verdim. Bu sabah kalktığımda nispeden az bilinen, spam mail’in pek düşmediği adresime aynı yayınevinden, “… Yayıncılık ve Paz.Tic. Ltd.Şti.” imzasıyla yeni çıkmış başka bir kitabın bülteni geldi. İçindeki öykülerin başlıkları ürpertici. Mesela biri şöyle: “Türbede köpek kovalamak…”

Velhasıl-ı kelam; madem bu işler bu kadar kolaymış, parasını verince oluyormuş; ben de hemen bir kitap yazayım diyorum. Hepiniz 3-5 bi şey atarsanız, hepinize birer baskı hediye ederek borcumu ödeyebilirim. Şu an kafamda her hangi bir taslak yok ama para toplanırsa bir gecede yazar bitiririm o kitabı ben. Zaten ne yazdığımın bir önemi yok. Ben kitabım var diye kabarayım yeter.